Zerrin Özer’i yıllardır yuvarlak gözlükleri, postalları ve kat kat giysileriyle görmeye alışmıştık. Fazla kiloları olan birçok kadın gibi mutsuzdu. Azmetti, bir buçuk yılda tam 27 kilo verdi, estetik yaptırdı. Özer gardırobunu baştan aşağı yenileyeceğini, bunun için de ünlü modacı Yıldırım Mayruk’a gideceğini söylüyor
• Hayatınızda ilk kez ne zaman diyet yaptınız?
Aslında hayatım boyunca hep kilo alıp kilo verdim. 13-14 yaşındaydım ve kiloluydum. Şarkı söylemek istiyordum. O dönem Tuğrul Emre vardı, söz yazarıydı ve meslekte önemli bir zattı. ‘Beni ona götür’ diye annemin başının etini yedim. Gittik, bana ‘Şarkı söylemek mi istiyorsun? Sen bu işi unut. Bu kiloyla seni görenler televizyonu kapatır. Bak Nilüfer’e ne kadar güzel, incecik. İstediğin kadar güzel sese sahip ol, ben seni dinlemek istemiyorum’ dedi. Nasıl gururum kırıldı anlatamam. ‘Siz herhalde beni yanlış anladınız. Be-nim amacım güzel-lik yarış-ması-na katıl-mak değildi’ dedim.
Bir yandan da içimden ‘Zerrin sakın ağlama, sakın ağlama’ diyorum. Çıktık kapıdan nasıl ağlıyorum, annem kahroldu. O zamana kadar asla kilo veremeyen ben, rejime başladım. İki ayda 25 kilo verdim.
• Kilo almanızın belli bir nedeni var mıydı?
30 seneye yakındır panik atak hastasıyım ve yıllardır antidepresan kullanıyorum. Bir tane bile antidepresan yoktur ki yedirmesin. Bazen inanın tabağı bile yemek istiyordum. Moralim bozuk olduğunda daha çok ilaç alıyor, daha çok yiyordum. Kullandığım bir ilaç bana 30 kilo aldırdı, inanılmaz yediriyordu. ‘100 kilo olayım ama sağlığıma kavuşayım’ diyordum.
UÇLARDA YAŞIYORDUM
• Peki zayıflama kararı almanızda kırılma noktası neydi?
15 senelik psikologum ‘Sen borderline’sın yani her şeyi uçlarda yaşıyorsun’ dedi. Dikkat ettim, hakikaten öyle… Örneğin birini çok seviyorum, tepelere çıkarıyorum. Bir yanlış yapıyor, tak gidiyor. Veya yiyorum, yiyorum sonra diyete girip hiç yemiyorum. Doktor bunu söyleyince ‘Hayatta hiçbir şey için geç değil. Bir daha kilo almaksızın zayıflayacaksın’ dedim. Geçen sene karar verdim, Bakırköy’e taşındım. Burada spor akademisi mezunu, 20 senelik arkadaşımın spor salonu vardı. İlk üç ay her gün spora gittim. Sonra haftada birkaç güne indirdim.
• Ne yediniz, ne içtiniz?
Diyetisyenin verdiği listeye harfiyen uydum. En çok zeytinyağlı sebze yemekleri yedim. Zaten kırmızı et hiç sevmem, yumurta ayda bir kere yedim. Peynir, domates, salatalık; bunları bol bol tükettim. Siyah üzüm, elma, her gün bir küçük yoğurt yedim.
BİR OTURUŞTA 10 GOFRET
• Hayatınızdan tamamen neyi çıkardınız?
Her şeyden yedim ama çok az. Asla beyaz ekmek yok. Sadece sabah kahvaltısında iki dilim kepek ekmeği var. Artık önceliklerim değişti. Daha sağlıklı yaşıyorum, yemediğim sebze, meyveleri yiyorum. Eskiden bir sürü tatlı, abur cubur yiyordum. Cips, çekirdek, fındık, fıstık, çikolata, dondurma… Arka arkaya 10 tane gofret yer mi? Ben yiyordum. Unutmayın, güzel olan her şey kilo yapıyor.
• Zayıflayınca estetik operasyonlar da yaptırdınız…
Evet, göz kapaklarıma ve gıdıma… Doktoruma ‘Asla ve asla ifademin bozulmasını istemiyorum’ dedim, kırışıklıklarıma dokundurmadım. Çünkü kırışıklıklar bile yaşanmışlıkları anlatır. Eğer ileride beni çok fazla rahatsız ederse botoks yaptırırım. Şimdi sırada göğüs ve karın ameliyatları var. Kilo verince karnımda sarkma oldu. Kalan yağlar alınıp gerilecek. Göğüslerim de sarktı, onlarda düzeltilecek.
• Herkes geçirdiği operasyonları saklarken siz açık açık anlatıyorsunuz.
Çünkü aptal bir kadın değilim. Gıdılı resimlerim var. Yaptırmadım, zayıfladım, yaradan gıdımı çekti aldı mı yani?
HİPOGLİSEMİM VARMIŞ
• Bu zayıflama sürecinde neler öğrendiniz?
Aslında ben diyetin profesörü sayılırım. Hayatım boyunca sayısız diyet denedim. Öyle gazetelerde günün diyeti diye yazanlar var ya… Onları uygulamamak lazım. Çünkü herkesin vücudundaki değerler farklı. Ben de protein fazladır, ötekinde demir. O yüzden kan tahlilinden sonra kişiye özel hazırlanan diyeti yapmak lazım. Psikiyatrım bana dedi ki ‘Zerrin sende panik atak olmayabilir. Aynen bu belirtiler şeker düşüklüğünde de görülebiliyor.’
Panik atak baş dönmesiyle geliyor, alev alev yanmaya başlıyorum. Böyle olunca ben de hemen koşup ilacımı alıyordum. Anne tarafımda da şeker vardı. Doktorum da böyle söyleyince bir ölçtürdüm, hipoglisemi çıktı. Şimdi sabah, akşam iğne oluyorum. İstesem de şekerli bir şey yiyemiyorum, o yüzden de kilo veriyorum. Ablam çok seviyorum diye bana tatlı, kek yapar hep, artık diyet tatlandırıcıyla yapıyor. Kahveyi çok içiyorum, onu da tatlandırıcıyla içiyorum artık. Zaten şekerin düşmesi çok tehlikeliymiş. Bir gün sahneye çıktım, şekerim çok düşmüş. Ölüyorum zannettim, bilmeyenler herhalde ‘Kadın zil zurna sarhoş’ dedi.
Şiirlerle şarkıları öpüştürdü
• Yakında yeni bir albümünüz çıkacak. Biraz bahseder misiniz?
Albüm 15 gün içinde çıkıyor ama bu şahsi albümüm değil. TRT’de Günbegün adlı bir program yapan Sabiha Akdemir’in şiir albümü aslında… TRT 1 Genel Müdürü Kürşad Özkök ‘Sabiha bir şiir albümü hazırlıyor, şarkılarını okur musun’ diye teklif getirdi. Ben de hayatımda değişiklikler olsun, farklı mutluluklar yaşayayım istiyorum. Bu da değişik bir çalışma. O yüzden kabul ettim. Albümde Kibariye’nin sesinden tanıyıp sevdiğimiz Eller kadir kıymet bilmiyor anne’yi, Müzeyyen Senar’ın Ninni şarkısını, Adıyaman türküsünü okudum. Deyiş de söyledim. Şiirlerle öpüştü şarkılar.
Eurovision’da sonunculuk beni kesinlikle yaralamaz
• Eurovision için adı geçen isimlerden biri de sizsiniz. Bu doğru mu?
Geçen sene TRT 1 Genel Müdürü Kürşat Özkök katılmam için çok ısrar etti. ‘Şarkı olması lazım ama yok ki’ dedim. Herkesin unuttuğu ve işine gelmediği bir durum var. Eurovision şarkı ve beste yarışmasıdır. Yorumcu ve şarkıcı yarışması değil. Dolayısıyla herkes yanlış biliyor. Ajda Pekkan’a yapılan haksızlığa çok üzülürüm, aylarca Türkiye’ye gelememişti Eurovision’dan sonra… Yarışma denildiği zaman ben alışkınım. Üstelik ülkeme bir katkım olacaksa yorumcu olarak giderim. Sonuncu da olsam bu ne beni ne beni sevenleri yaralamaz. Belli bir yere gelmişsiniz zaten, öyle bir kriteriniz yok. Ama bu yıl katılacak isim ben değilim.
• Sizce nasıl şarkılarla katılırsak dereceye gireriz?
Bu tereciye tere satmamak gibi bir şey… Biz nasıl kulağımızda ezan sesiyle büyüyorsak, nasıl makamlarımız varsa; yabancıların da alışmış olduğu müzikler var. Katılacağımız şarkıda oryantal de, alaturkalık da olmalı… Sanat müziğimizin, halk müziğimizin derinliği yabancıların müziklerinin hiçbirinde yok. Bunların sentezinde ve yabancı dil bir şarkı olmalı mutlaka…
Kendimi bir modacıya teslim edeceğim
• Bu kadar kilo verince gardırobunuz değişti mi?
Henüz değişmedi, o kadar zengin değilim. Daraltıp giyiyorum ama ameliyattan sonra yenileyeceğim. Eskiden onu onun üstüne giyerdim. Saat 1’de işim var diyelim, 11’de başlardım giyinmeye. Şimdi tak onu giy, bitti. Çünkü kilolu değilsin, her şey oluyor üzerine.
• Kilolu olmak nasıl bir his?
Berbat bir his. Sevmiyorsunuz kendinizi… Şimdi çılgın gibi mutluyum. Öyle şeyler giyeceğim ki, ‘Zerrin Özer uçtu’ diyecekler. Saçlarımın rengini her an değiştirebilirim. Artık inanılmaz seksi giyinmek istiyorum… Eskiden üst üste giysiler, yuvarlak gözlükler, postallar… Şimdi ince topuklu ayakkabılar, döpiyesler, blue jean-ceket olabilir. Zaten Ümit Ünal’a aşığım, yıllardır o beni giydirdi. Çok saygı duyduğum bir insan. Yıldırım Mayruk’a hayranım. Kendimi mutlu hissettiğim an ona gideceğim, Ocak’ta falan. Gardırobumu yenileceğiz onlarla…