Yaklaşık 50 sivil toplum kuruluşunun üye olduğu “GDO’ya Hayır Platformu” GDO’ları (Genetiği Değiştirilmiş organizmalar), “yüzyılın en büyük felaketi” olarak nitelendirdi. Kamuoyunun dikkatini GDO tehlikesine çekmek amacıyla bir açıklama yapan platform, Şubat 2004’de yayımladığı “YAŞAM PATENTLEMEZ” başlıklı deklarasyonla birlikte başlattığı imza kampanyasının yanı sıra paneller ve çeşitli etkinlikler düzenlenlenerek konuyu tartışmaya açıyor.
“GDO’ya Hayır Platformu” adına açıklama yapan organik ürün üreticisi Levent Gürsel Alev, “Neden GDO’ya hayır?” sorusunun cevabını yanıtladı:
1. İnsanlık tarihinde ilk kez canlılar üzerinde mülkiyet hakkı elde edilmektedir. Bir biyoteknoloji şirketi herhangi bir canlıya ait bir genin fonksiyonunu açığa çıkardığı zaman o gen üzerinde mülkiyet elde etmektedir. Oysa patent hakkı, yenilik getiren sınai buluşlara verilmektedir. Biz diyoruz ki, patent sadece o genin fonksiyonunu açığa çıkarmakta kullanılan tekniğe verilebilir. Hiçbir kişi ya da kuruluş kendini yeniden üretebilen ve milyarlarca yıl yaşayabilen bir canlı organizma üzerinde mülkiyet sahibi olamaz. Bunun adı biyolojik korsanlıktır.
2. Yeryüzünde gen kaynakları bakımından zengin ülkeler genellikle güney yarımkürede bulunan üçüncü dünya ülkeleridir. Kuzeyde bulunan gelişmiş ülkeler ise gen kaynakları bakımından fakirdir. Örneğin ülkemizde varolan bitki türü yaklaşık 11 bin civarındadır. Avrupa kıtasında toplam 11 bin 500 bitki türü vardır. Biz gen kaynaklarımız bakımından tüm Avrupa kıtasıyla eşdeğer zenginliğe sahibiz.
Sözünü ettiğimiz biyolojik korsanlığın amacı; çok uluslu şirketlerin yüzyılımızın yeşil altını olarak gördükleri gen kaynaklarını sömürmesi, üçüncü dünya ülkelerinin biyolojik zenginliğinin gelişmiş ülkelere transfer edilmesidir.
3. GDO’lu üretim insan sağlığı için ciddi riskler taşımaktadır. Kolera bakterisi taşıyan yonca, akrep geni taşıyan pamuk, tavuk geni taşıyan patates, balık geni domates gibi frankeştaynlar gıda olarak soframıza getirilmeye çalışılıyor. Uzmanlar, hastalıklar ve böceklere direnç gösteren transgenik bitkilerin diğer bitkilerden daha yüksek bir alerjik potansiyele sahip olduğunu söylüyorlar. Yapılan deneyler, genetik yapısı değiştirilen patateslerin fareler için toksik olduğunu, bağışıklık sisteminde bozukluklar ve viral enfeksiyonlar gibi birçok etkileri olduğunu ortaya çıkarmıştır.
GDO’lu gıdalar, durgun virüslerin yeniden harekete geçmesi ve yeni bulaşıcı diziler oluşturabilecek kombinasyonlar üretmesi tehlikesini artırmaktadırlar. Örneğin, hamile farelere yedirilen virüs DNA’sının barsaklarda sindirilmediği, fare genomuna yerleştiği ve yeni doğmuş yavruların hücrelerine geçtiği kanıtlandı. Sonuçta, GDO’lu gıdalar antibiyotiklere karşı dayanıklılık oluşturması, toksik ya da alerjik etki yapması, doğrudan alım durumunda da insan ve hayvan bünyesindeki mikroorganizmalarla birleşme tehlikesini doğurmaktadır.
4. GDO’lu tarım, kendi dışındaki tarım şekillerini, özellikle ekolojik tarımı ve son tahlilde de biyoçeşitliliği tehdit eden totaliter bir tekniktir. Arılar ve rüzgarlar yoluyla taşınan GDO’lu polenler 5-10 km’lik bir alana yayılmakta, komşu tarla ya da köylerdeki geleneksel ekinin ya da orman bitkileri gibi yabani türlerin genetiğini değiştirme tehlikesi doğurmaktadır.
Böylece; değiştirilmiş genler, bulundukları çevredeki doğal ürünlerde de genetik çeşitliliğin kaybına neden olmakta ve yabani türlerin doğal yapılarında sapmalar meydana getirmektedir.
Yani milyonlarca yılda oluşan türler beş on yıllık bir sürede yok olmakta ve yeni oluşan deli bitki türleri ortaya çıkabilmektedir. GDO, yeryüzündeki milyonlarca canlı türün varlığını tehdit etmekte, ekosistemi tahrip etmektedir.
5. İnsanlık tarihinde, tarım toplumlarının varoluşundan bu yana, üretim yapan çiftçi ektiği üründen bir sonraki ekimde kullanmak üzere tohumluk ayırır. Böylece kuşaktan kuşağa geçen bu sağlıklı tohumlar binlerce yıllık genetik yapıyı korur, geliştirir.
GDO’lu tohum ise çiftçiyi her ekimde yeniden tohum satın almak zorunda bırakmaktadır. Temel girdileri, enerji, gübre, ilaç ve tohum olan ülkemiz çiftçisi sürekli tohum satın almak zorunda bırakılarak çok uluslu tohum şirketlerine bağımlı hale getirilmek istenmektedir.
Ayrıca belli bir zararlıya karşı genleriyle oynanmış tohum, potansiyel başka bir zararlıyı önleyemez. İddia edilenin aksine GDO’lu tohum kullanan çiftçi daha fazla tarım ilacı kullanmak zorunda kalmaktadır. ABD’li köylüler bugün düşük verim nedeniyle GDO tüccarlarına davalar açmaktadır.
Çiftçiyi sürekli yeniden tohum satın almak, daha fazla tarım ilacı satın almak zorunda bırakan GDO’lu tarımı reddediyoruz.
GDO’ya Hayır Platformu’nun talepleri
1. Gelecekte ekoloji ve insanlık adına ne kadar bedel ödeteceği belli olmayan, sistemi tümüyle değiştirebilecek, çıkaracağı sağlık problemleriyle dünyanın düzenini bozacak GDO’lu ürünleri kesinlikle reddediyoruz. GDO’lu tarım kendi dışındaki tüm tarım şekillerini ve özellikle ekolojik tarımı yok eden totaliter bir tekniktir. Bunların Türkiye’ye sokulmasının önlenmesini istiyoruz.
2. GDO’lu besinler geleneksel ve yerel beslenme kültürü ve hakkına açık bir saldırıdır. GDO’lu ürünlerin ülkeye girişinin mümkün olması durumunda ve her halükarda bu ürünlerin üzerinde “ne olduklarını” belirten “etiketlerin” olmasını istiyoruz. Tüketicinin alacağı üründe GDO olup olmadığını bilmesi, seçimini kendi insiyatifine göre yapabilmesi tüketicinin en temel hakkıdır.
3. GDO’lu ürünlerin kullanılmış olması ihtimaline karşı GDO’lu ürün kullandığı bilinen Nestle ürünleri gibi ithal bazı ürünlerin mercek altına alınmasını, Cargill, Novartis, Zeneca, Du-Pont, Syngenta, Monsanto ve Dow Chemical gibi GDO üreticisi şirketlerin Türkiye’ye getirdiği ürünlerin mercek altına alınmasını istiyoruz.
4. GDO’lu ürünlerin yüzde 98’i böcek ilacı içerdiği için Sağlık Bakanlığı’nın ilgili kuruluşlarınca denetlenmelidir.
5. Çiftçi örgütleri, ziraat odaları gibi kurumlar GDO’lu ürünlerle mücadele kapsamında kendi aralarında uzlaşmaya gitmelidirler. Gelecekte olası bir GDO tehlikesinde, gen tekniklerinden ve genetik olarak değiştirilmiş ürünlerden arındırılmış olan kurtarılmış bölgeler, ancak bu şekilde oluşturulabilir.
6. Ulusal Biyogüvenlik Komitesi’ne başta ekoloji-çevre örgütleri olmak üzere, ziraat odaları, tarımla ilgili tüm sivil toplum kuruluşları ve tüketici örgütleri katılmalıdır.
7. GDO’lu tohumların ekimleriyle ilgili karşı çıkışlar ve oluşturulan muhtıra sadece ekolojik olarak hassas bölgelerle sınırlı olmamalıdır.
8. Genetiği değistirilmiş tarım ve yem ürünleri Türkiye’deki fiyatların çok çok altındadır. Bu fiyatlar Türk çiftçisi ve hayvancılık ile uğraşanlar için ekonomik açıdan çok cazip görünmektedir. Bu aldatmacanın karşısında gerekli bilgilendirmenin başta il ve ilçe tarım örgütleri olmak üzere ilgili kurumlarca kesinlikle yapılması, devletin ve sivil toplum örgütlerinin görevidir.
9. Cartagena Protokolü olarak tanımlanan Uluslararası Biyogüvenlik Çerçeve Sözleşmesi 24 Ocak tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Ancak, Cartagena Protokolü, ulusal acil eylem planı ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ile gerçek anlamda yürürlüğe girebilecektir.
GDO’lu ürünler hakkında her ülkenin kendi önlemlerini alacağı yönündeki uyarı gereği Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Genelgesi’nin 11. ve 12. Maddelerinde belirtilen yasaklamalar geçerliliğini korumalı, bu hükümlerin aksine düzenlemelere gidilmemelidir.
10. Türk Gıda Kodeksi mevzuatında GDO’lu ürünler tanımlanmalı ve insan sağlığına zararlı olduğu için yasaklanmalıdır.
11. İnsan sağlığını tehdit edecek, kamu düzenini bozacak, çevre sağlığına, ekolojik sisteme ve biyolojik çeşitliliğe zarar vereceği düşünülen buluşlara patent verilmemesi, varolan patentlerin de iptal edilmesi gündeme getirilmelidir.
12. Genetiği değiştirilmiş tarım ve yem ürünleri için mevcut yasa, yönetmelik ve mevzuatlarımız, gümrüklerimiz, analiz için laboratuvarlarımız hazır değildir. Bu hazırlıkların bir an önce yapılması gerekmektedir.
13. Ülkemizin sahip olduğu gen kaynakları en önemli zenginliklerimizden biridir. Bu çerçevede devlet ve sivil toplum kuruluşları yerli gen kaynaklarının korunması ve ıslahı için kurumsallaşmalı, gen kaynaklarımız, yasalarla çok uluslu şirketlerin tehditlerine karşı korunmalıdır.