Türkiye’de Biyolojik Çeşitlilik ve Yok Olma Tehlikesi Altındaki Türler
Türkiye toprakları, yeraltı ve yerüstü suları, madenler, ormanlar, enerji kaynakları, bitkisel ve hayvansal gen kaynakları gibi doğal kaynakların zenginliği nedeniyle çok eski tarihlerden bu yana pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış ve hatta dünyada ilk tarım faaliyetlerine sahne olmuş olan “verimli hilal bölgesi” olarak adlandırılan bir alanın da içinde yer almaktadır.
Farklı iklim ve toprak koşullarının etkisi, 4. Jeolojik zamanda yaşanan iklim değişiklikleri, kıtalar arasında köprü olması gibi nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan çeşitli yetişme ortam şartlarına sahip olan Türkiye’de oldukça zengin bitki ve hayvan toplulukları görülmektedir. Özellikle bitki türleri açısından oldukça zengin olan Türkiye’nin florasında yaklaşık 9 000 bitki türü bulunmakta ve bunlardan 3000 civarındaki bir bölümü endemik niteliktedir. Bu değerleri florasında yaklaşık 12000 bitki türü bulunan ve bunlardan sadece 2500 civarındaki bir bölümünün endemik türlerden ibaret olduğu Avrupa kıtasının tamamı ile karşılaştırıldığında Türkiye’nin bitki türleri açısından ne kadar zengin bir ülke olduğu görülmektedir. Diğer yandan, Türkiye bitkisel gen kaynaklarının zenginliği açısından Avrupa’da 9. sırada yer almaktadır. Türkiye’nin beş mikro gen merkezi ve bu alanlarda bulunan bazı bitki türleri şöyledir.
a) Trakya-Ege Bölgesi: Buğday, mercimek, nohut, fiğ.
b) Güney Doğu Anadolu Bölgesi: Kaplıca, gernik, yem bitkileri, yemeklik baklagiller
c) Samsun, Tokat-Amasya Yöreleri: Fasulye,, mercimek, bakla, baklagil yem bitkileri
d) Kayseri Yöresi: Mercimek, nohut, yonca, korunga
e) Ağrı Yöresi: Baklagil yem bitkileri
Yukarıda verilen örneklerden de görüleceği üzere, dünyada insan ve hayvan beslenmesinde önemli yer tutan bitkilerin gen merkezi Türkiye’dir. Buradan da anlaşılacağı gibi, genetik kaynakların korunması ve kullanımına ilişkin çalışmalar Türkiye için stratejik öneme sahiptir. Ayrıca, doğal kaynakları korurken, aynı zamanda bunları ülke ekonomisine kazandırma çalışmalarının yapılması gerekliliği de unutulmamalıdır. Çünkü, insanoğlu dünyaya gelişinden bu yana doğal kaynaklan sosyoekonomik ihtiyaçlarını temin etmek ve gelişme düzeyinin yükseltmek için birincil kaynak olarak kullanmış ve bu kaynaklar tarım, endüstri, tıp ve eczacılık gibi birçok alana kaynak oluşturmuştur. Örneğin; tıpta ve eczacılıkta penisilin (bakterilere karşı), vinkristin ve vinblastin (kansere karşı), kinin (sıtmaya karşı), morfin, kodein, reserpin, digostin gibi birçok ilacın yapımında kullanılmak üzere 5 000 bitki türü kullanılmaktadır. Ayrıca çivit, meyan kökü, kökboyası, hava civa otu, centiyan gibi birçok bitki tutkal, balmumu, boya, reçine, yağ, böcek ilacı gibi endüstri ürünlerinin üretiminde kullanılmaktadır. Bunun yanında Türkiye’nin doğal ortamında yetişen kar çiçeği, siklamen, kardelen gibi bazı bitkiler doğadan toplanarak süs amaçlı olarak kullanılır. Ayrıca, otlatma ve yem amaçlı olarak ayrık, koyun yumağı, korunga, yonca, kekik, gazel boynuzu, yavşan gibi birçok bitkiden yararlanılmaktadır.
Elbette ki bitkisel gen kaynaklarının stratejik önemi bu kadarla sınırlı değildir. Ekosistemlerdeki işleyişin eksilten geri bildirimler mekanizmasına uygun olarak sürdürülmesini sağlamak, kültürel ve doğal mirasın herhangi bir parçasının bozulması veya yok olmasının Türkiye için zararlı bir yoksullaşma sebebi olmasına engel olmak, bu doğal kaynakları gelecek nesiller için estetik, kültürel, bilimsel ve özgün değerde doğal bir miras olarak aktarmak gibi birçok neden yüzünden her geçen gün daha da değer kazanmaktadır.
Türkiye’de 145 memeli, 436 kuş, 133 sürüngen (12’si yok olma tehlikesi altında), 23 amfibi (5’i yok olma tehlikesi altında) ve 162 balık türü bulunmaktadır. Ala geyik, boz ayı, tilki, kurt, çakal, sırtlan, porsuk,,sansar, kirpi, yaban domuzu, vaşak gibi birçok memeliye ev sahipliği yapan Türkiye’de çengel boynuzlu dağ keçisi, yaban kedisi, Anadolu leoparı, kangallar gibi 15 tür yok olma tehlikesi altındadır ve bunlardan bazıları uluslararası anlaşmalarla koruma altına alınmışlardır. Ayrıca sığır, koyun, tavuk, horoz (Örneğin; Denizli Horozu) gibi bazı çiftlik hayvanları da Türkiye’de endemik olarak bulunmaktadır. Ancak yerli türler yurt dışından hayvancılıktan elde edilen verimi yükseltmek amacıyla getirilen yabancı ırklarla melezleşmeleri sonucu yok olma tehlikesi altındadırlar.
Türkiye bazıları yok olma tehlikesi ile karşı karşıya bulunan kuşların kuş türlerinin önemli göç yollarından birisi üzerinde bulunmaktadır. İstanbul Boğazı, Artvin-Borçka ve Hatay-Belen geçitleri kuşların göç mevsiminde yoğunlaştıkları üç geçiş yoludur. Uluslar arası sözleşmelerle koruma altına alınan ve Türkiye üzerinden geçiş yapan kuş türleri arasında kara akbaba, şah kartal, büyük orman kartalı, küçük orman kartalı ile leylek türleri, yılan kartalı, kara çaylak, şahin, saz delicesi, atmaca, gök doğan, tepeli pelikan, ak pelikan ve turna sayılabilir. Bunlar yanında Türkiye’de yaşayan kelaynak, sülün, yılan kartalı, pelikan, alaca baykuş, ada martısı gibi koruma altına alman 14 tür kuş da yok olma tehlikesi altındadır. Ayrıca, toy, küçük kerkenez, şahin, doğan, delice, mezgeldek, ibibik, bıldırcın gibi Avrupa ölçeğinde soyu tükenmekte olan pek çok tür de Türkiye’de barınmaktadır.
Yaklaşık 162 balık türünün tespit edildiği Türkiye’de bunlardan yaklaşık 30 tanesi yok olma tehlikesi altındadır. Örneğin, suni alabalık yetiştiriciliği sonucu, yerli alabalık türleri neredeyse yok olmak üzeredir. Bunun dışında hamsi, uskumru ve palamut aşırı tüketim, yanlış avcılık ve bir başka balık türünün bunların larva ve yumurtalarıyla beslenmesi gibi çeşitli nedenlerden yok olma tehlikesi altında olan diğer türler arasındadır. Diğer deniz canlıları da balık türleri gibi avcılık sebebiyle yok olma tehlikesi altındadır. Örneğin; Akdeniz foku, deniz kaplumbağası, ayıbalığı ve yunus yok olma tehlikesi altında bulunmalarından dolayı uluslar arası sözleşmelerle koruma altına alınmışlardır
Aslında yok olma tehlikesi altındaki türleri koruma görevi sadece Türkiye’nin değil, aynı zamanda tüm dünyanın sorunudur. Çünkü biyolojik çeşitlilik sadece bir ülkeye değil, bütün dünyaya ait bir mirastır. Bu durum doğal koruma alanlarının önemini daha da arttırmaktadır. Çünkü bu canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için bulundukları ekosistemin de canlılığını sürdürebilmesi gerekir. Örneğin, orman ekosistemleri, sulak alanlar, ağaçlar bazı otsu bitkileri, memeli canlıları, kuşları, sürüngenleri, böcekleri barındırmaktadır. Bunun dışında step ekosistemleri bazı ayı, kurt, köstebek, fare gibi memelilerin yanı sıra, şahin doğan, delice, yılan kartalı, bıldırcın, ibibik gibi bazı kuş türlerine ev sahipliği yapmaktadır. Aşırı avlanma, deniz taşımacılığı, sanayi, tesislerinin kurulması, yol yapımı, petrol sızıntıları, yabancı türlerin yayılımı, kirlilik gibi sebeplerden tehlike altına girmekte olan deniz ve kıyı ekosistemleri balık, deniz bitkileri ve diğer deniz canlılarının varlıklarını sürdürebilmeleri için hassasiyetle korunması gereken doğal alanlardır. Aynı şekilde birçok endemik bitki ve hayvan türüne sahip olan dağ ekosistemleri de diğer doğal alanlarla aynı kaderi paylaşmaktadır.