Aşağıda belirtilen durumlardan herhangi birinin ortaya çıkması durumunda bireysel olarak kombine oral kontraseptiflerin kullanımına ait yararlar olası risklere karşı tartılmalı ve tedaviye başlamadan önce kadınla birlikte tartışılmalıdır. Risk faktörlerinin veya bu durumlardan herhangi birinin ilk kez ortaya çıkması, ya da olayların şiddetlenmesi, artması halinde hemen doktora başvurulmalıdır.
Doktor tedavinin sürdürülmesi konusunda karar vermelidir. Dolaşım bozuklukları: Epidemiyolojik çalışmalar, kombine oral kontraseptif kullanımıyla miyokard enfarktüsü, inme, derin ven trombozu ve akciğer embolisi gibi arteriyel ve venöz trombotik ve tromboembolik hastalıkların risk artışı arasında bir ilişki bulunduğunu belirtmektedirler. Bu olaylar ender olarak ortaya çıkmaktadır.
Derin ven trombozu ve/veya pulmoner emboli şeklinde ortaya çıkan venöz tromboemboli (VTE) tüm kombine oral kontraseptiflerin kullanımı sırasında ortaya çıkabilir. Düşük doz estrogen (<50g EE) içeren oral kontraseptif kullanan kadınlarda VTE insidansı 10.000 kadın yılında 4'dür, bu oran oral kontraseptif kullanmayanlarda 0.5-3 arasındadır. Ancak kombine oral kontraseptif kullanımında oluşan VTE insidansı, gebelikteki VTE insidansından düşüktür (Gebelikte VTE: 10.000 gebe kadın yılında 6) Kombine oral kontraseptif kullananlarda, çok ender olarak , hepatik, mezenterik, renal veya retinal venler ve arterler gibi diğer kan damarlarında da tromboz bildirilmiştir. Kombine oral kontraseptif kullanımı ile bu olayların ortaya çıkması arasındaki nedensel ilişki halen tartışmalıdır.
Venöz ya da arteriyel trombozun belirtileri şu bulgularla beraber olabilir: tek taraflı bacak ağrısı ve / veya şişme; sol kola yayılan / yayılmayan ani şiddetli göğüs ağrısı; ani nefes darlığı; aniden başlayan öksürük; alışılmamış, şiddetli, uzamış baş ağrısı; ani başlayan kısmi / tam görme kaybı; diplopi (çift görme); konuşmada bozulma ya da afazi; vertigo; fokal nöbetle birlikte olan / olmayan kollaps; vücudun bir parçasında ya da bir tarafında ani olarak ortaya çıkan belirgin hissizlik ya da güç kaybı; motor bozukluklar; akut batın. Venöz / arteriyel tromboemboli riski aşağıda belirtilen durumlarla birlikte artış göstermektedir: Yaş Sigara kullanılması (aşırı sigara içilmesi ve yaşın ilerlemesiyle, özellikle 35 yaşın üzerindeki kadınlarda risk artmaktadır).
Olası aile öyküsü (ör. ebeveynlerde ya da kardeşlerde özellikle göreceli olarak erken yaşlarda ortaya çıkan venöz / arteryel tromboemboli). Eğer kalıtsal bir yatkınlıktan şüphe ediliyorsa, herhangi bir kombine oral kontraseptif kullanımına karar vermeden önce ilgili uzmana danışılmalıdır. Obezite (vücut ağırlık indeksi 30 kg/m2'den fazla olanlar) Dislipoproteinemi Hipertansiyon Kalp kapak hastalığı Atrial fibrilasyon Uzun süreli immobilizasyon, majör cerrahi girişimler, bacakta yapılan herhangi bir cerrahi müdahale ya da büyük travmalar. Bu durumlarda, kombine oral kontraseptif kullanımının kesilmesi (elektif cerrahi girişim yapılacağı durumlarda en az 4 hafta önceden) ve tam olarak yeniden mobilize olduktan iki hafta sonraya kadar yeniden söz konusu edilmemesi önerilmektedir. Venöz tromboemboli gelişiminde variköz venler ile yüzeyel tromboflebitlerin olası rolüyle ilgili olarak görüş birliği bulunmamaktadır.
Lohusalık döneminde tromboemboli gelişimi riskinin arttığı göz önüne alınmalıdır. (Gebelik ve emzirme ile ilgili bilgi için ilgili bölüme bakınız.) İstenmeyen dolaşım sorunlarıyla birlikte görülebilen diğer tıbbi durumlar ise, diabetes mellitus, sistemik lupus eritematosus, hemolitik üremik sendrom, kronik enflamatuar barsak hastalığı (Crohn hastalığı / ülseratif kolit) ve orak hücreli anemidir. Kombine oral kontraseptiflerin kullanılması sırasında, migrenin sıklığında ve şiddetinde artış ortaya çıkması (bir serebrovasküler olayın habercisi olabilmesi açısından) ilacın derhal kesilmesi için bir neden olabilir. Venöz ya da arteriyel tromboz için kalıtsal ya da edinsel yatkınlığı belirleyebilen biyokimyasal faktörler aktive protein C (APC) direnci, hiperhomosisteinemi, antitrombin III eksikliği, protein C ve S yetersizliğini, antifosfolipid antikorları (antikardiolipin antikorlar, lupus antikoagulan) kapsamaktadır.
Risk-yarar karşılaştırması yapılırken, hekim uygun bir tedavi ile söz konusu tromboz riskinin azaltılabileceğini ve gebeliğe eşlik eden tromboz riskinin kombine oral kontraseptif kullanımında görülenden daha yüksek olduğunu göz önünde bulundurmalıdır. Tümörler: Bazı epidemiyolojik çalışmalarda uzun süre kombine oral kontraseptif kullananlarda servikal kanser riskinde artış görüldüğü bildirilmiştir. Ancak bu bulguların seksüel davranış ve human papilloma virus (HPV) gibi diğer faktörlerle bağlantısı da halen tartışılmaktadır. 54 epidemiyolojik çalışmayı kapsayan bir meta-analiz sonuçlarına göre halen oral kontraseptif kullanan kadınlarda meme kanserine rastlanma oranında hafif bir artış olduğu rapor edilmiştir. Bu risk artışı OC kullanımının kesilmesiyle birlikte 10 yıl içinde göreceli olarak ortadan kalkar.
Meme kanseri görülme sıklığı 40 yaşın altındaki kadınlarda düşük olduğundan, bu açıdan meme kanseri riski fazla anlamlı değildir. Bu artmış risk paterni , kombine oral kontraseptif kullanıcılarında meme kanserine erken tanı konması ya da kombine oral kontraseptiflerin biyolojik etkileri sonucu ortaya çıkabileceği gibi, ikisinin birleşimi ile de oluşabilir. Kullanıcılarda saptanan meme kanserleri klinik olarak, hiç kullanmamışlarda görülenden daha az ilerlemiş bulunur. Kombine oral kontraseptif kullananlarda, ender olarak selim karaciğer tümörleri ve daha da seyrek olarak habis karaciğer tümörleri bildirilmiştir.
İzole olgularda bu tümörler yaşamı tehdit eden batın içi kanamalara neden olmaktadır. Kombine oral kontraseptif kullanan kadınlarda, şiddetli üst batın ağrısı, karaciğer büyümesi ya da batın içi kanama belirtileri görüldüğünde ayırıcı tanıda karaciğer tümörü de düşünülmelidir. Diğerleri: Hipertrigliseridemisi olan ya da bu şekilde bir aile öyküsüne sahip bulunan kadınlarda, kombine oral kontraseptif kullanımıyla pankreatit gelişimi riskinde artış ortaya çıkabilir. Kombine oral kontraseptif alan kadınların çoğunda kan basıncında hafif artış görüldüğü bildirilmesine rağmen, klinik olarak anlamlı artış enderdir. Drospirenon, antimineralkortikoid etkisinden dolayı diğer kombine oral kontraseptifleri kullanan normal tansiyonlu kadınlarda etinilestradiol'e bağlı gelişen tansiyon yükselmesini olumlu yönde etkileyebilir.
Kombine oral kontraseptif kullanımı ve klinik hipertansiyon arasında ilişki görülmemiştir. Bununla beraber, kombine oral kontraseptif kullanımı sırasında ortaya çıkan klinik olarak belirgin bir hipertansiyon gelişiminde, hekimin kombine oral kontraseptif kullanımını kesmesi ve hipertansiyon tedavisine başlaması gerekir. Antihipertansif tedavi sırasında normal tansiyon değerlerinin elde edilmesi durumunda, kombine oral kontraseptif kullanımı tekrar gözden geçirilebilir. Otoskleroza bağlı işitme kaybı, herpes gestationis, Sydenham koreası, hemolitik üremik sendrom, sistemik lupus eritematosus, porfiria, safra taşı oluşumu, kolestaza bağlı sarılık ve/veya kaşıntı gibi durumların gebelik ve kombine oral kontraseptif kullanımı sırasında ortaya çıktığı ya da kötüleştiği bildirilmişse de, bunların kombine oral kontraseptiflerle olan ilişkisi kesinlik kazanmamıştır. Karaciğer fonksiyonlarında görülen akut ve kronik değişiklikler, kombine oral kontraseptif kullanımının fonksiyon testi değerleri normale dönene dek kesilmesini gerektirebilmektedir. Gebelik sırasında ilk kez ortaya çıkan ya da daha önce seks steroidlerinin kullanıldığı sırada görülmüş olan kolestatik sarılığın nüks etmesi kombine oral kontraseptif kullanımının kesilmesi gerekliliğini göstermektedir. Kombine oral kontraseptiflerin periferik insülin direnci ve glukoz toleransı üzerine etkisi olabilmesine rağmen, kombine oral kontraseptif kullanan hastalarda tedavi rejiminin değiştirilmesine gerek yoktur. Bununla birlikte, kombine oral kontraseptif kullanan diabetli kadınlar dikkatle izlenmelidir. Crohn hastalığı ve ülseratif kolit kombine oral kontraseptif kullanımıyla birlikte görülebilir.
Özellikle gebelik maskesi öyküsü olan kadınlarda daha belirgin olmak üzere kloasma ortaya çıkabilir. Kloasma eğilimi olan kadınlar kombine oral kontraseptif kullanımı esnasında güneşe çıkmaktan ya da ultraviole ışınlarına maruz kalmaktan kaçınmalıdır. Gebelik ve süt verme Yasmin'in gebelik kategorisi X'dir. Gebelerde ve gebelik şüphesi olan kadınlarda kullanımı kontrendikedir. Yapılan çok sayıdaki epidemiyolojik çalışmada, gebelik öncesinde kombine oral kontraseptif kullanan kadınlardan olan çocuklarda doğumsal defekt riskinde artış saptanmadığı gibi, gebeliğin erken dönemlerinde istemeyerek kombine oral kontraseptif alınması sonucunda da herhangi bir teratojenik etkiye rastlanmamıştır. Yasmin kullanımı esnasında bir gebelik meydana gelirse, ilaç derhal kesilmelidir. Yasmin emzirme döneminde kullanıldığında, süt miktarında bir azalma ve bileşiminde değişiklikler meydana gelebilir. Bundan ötürü, süt veren kadınlarda bebeğin emzirilme dönemi tam olarak sona erdirilmeden kombine oral kontraseptiflerin kullanılmaması önerilmektedir. Ayrıca çok az oranda etken madde ve/veya metabolitleri anne sütüne geçebilir; ancak, bu olayın çocuğun sağlığına olan olumsuz etkilerine ilişkin herhangi bir kanıt yoktur.