Yaşlılık ve Şeker Hastalığı (Diyabet)
Teşhis
Glükoz metabolizmasında bir bozulma yaşlanma ile ilişkilidir. Açlık kan glükozunda az değişiklik vardır fakat oral yada intravenöz glükoz yüklenmesine kan glükozu cevabı artmıştır.
Azalmış glükoz toleransı, küçük bir dereceye kadar insülin salgılanmasındaki düşüşe bağlı görünmektedir, fakat aslında periferik insülin direncine bağlıdır. Bu peri-ferik bozukluk, şişmanlık ya da azalmış fiziksel aktivite durumunda artar. O nedenle glükoz toleransındaki değişiklik fizyolojik bir fenomen olabilir.
Bu nedenle 75 gr glükozun oral yüklenmesinden iki saat sonra normalin üst sınırı olarak, her on yıl için 0.55mmol/L (10 mg/dl) artışla, 7.7 mmol/L (140 mg/dl) sayılabilir. Bu nedenle, yaşlı hastalarda orta derecede hiperglisemiyi yoğun olarak tedavi etmek uygun olmayacaktır. Bir glükoz tolerans testi yokluğunda, 11.1 mmol/L (200 mg/dl) ya da daha yüksek olduğu doğrulanmamış bir açlık kan glükozu diabet olasılığının yüksek olduğunu gösterir.
Bu önlemlerle, yaşlı hastalarda sıklıkla bir ya da daha çok başka hastalıklara ek olarak bir hastalık teşhisinin yol açacağı gereksiz psikolojik şokun yaratılmasından kaçınılır.
Epidemiyoloji
Batı ülkelerinde, 65 yaşın üzerindeki populasyonda diabet prevalansınm yaklaşık % 8-10 olduğu hesaplanmaktadır. Rutin kan glükoz ölçümlerinin doğruladığı yaşla birlikte düzenli bir artış görülmektedir.
Tedavi
Yaş, diğer geriatrik hastalıklarda karşılaşılanlara benzer problemler yaratır, tedavinin avantaj ve dezavantajları dikkatle değerlendirilmelidir.
Hedefler:
Yaşlı hastalarda tedavi hedefleri, insüline bağımlı genç diabetikler ya da insüline bağımlı olmayan şişman orta yaşlı diabetiklerdeki terapötik hedeflerden tamamen farklıdır. Bu hedefler, kullanılan tedaviden bağımsız olarak (tek başına diyet, diyet + tablet, insülin) tedaviye bağlı hipoglisemi oluşturma riski taşımadan hiperosmolar komadan kaçınmak için yeterli metobolik denge sağlamasından ibarettir. Bu iki uç arasında, tedavi hedefleri, hastaya, diabetinin ağırlığı ve kronikli-ğine, eğitim düzeyine, komplikasyonların varlığı ya da yokluğuna ve yaşlı kişilerde ortaya çıkan diğer problemlere dayanır. Açlık kan glükozu 150 mg/dL’ye yakın olan komplikasyonsuz diabetli 75 yaşında bir hastayı, yüksek doz sulfonilürelerle kan glükoz düzeyini kontrol altına almaya çalışarak hipoglisemi epizodları yaratmaktansa, kendi haline bırakmak daha iyidir. Bu nedenle, tedavi hedeflerinin yaşlı hastalara göre uyarlanması gerekir ve bazen zor olan terapötik karar bir di-abetoloğun yardımını gerektirebilir.
Tedavi yaklaşımları:
Doğruluğu en fazla gösterilmiş olan önlemler aşırı kiloyu azaltmaya çalışmak ve fiziksel egzersizi teşvik etmektir. Bu iki önlem kardiyovasküler hastalığın önlenmesine de yardımcı olur.
Diyetler sıklıkla yaşlı insanlar için özel problemler yaratır ve bu nedenle şu noktalar göz önüne alınarak, dikkatlice uyarlanmalıdır:
hastanın beslenme alışkanlıkları: Bir yaşam boyu sürmüş alışkanlıkları değiştirmek sıklıkla imkansızdır (ve bazen istenmez de),
hastanın diş problemleri,
çoğunlukla kısıtlı gelir düzeyi,
dengeli bir diyetin gerektirdikleri (özellikle proteinler
açısından),
yemek yemenin, bazen “yaşamda geriye kalan tek
zevk” olarak kabul edilmesi,
yemeklerin bazen başka biri tarafından hazırlanması ya da bir kurum tarafından sağlanması gerçeği.
İlaç tedavisi, iyi bilinen üç ilaç sınıfının kullanımından oluşabilir: sulfonilüreler, biguanidler ve insülin. Bu üç sınıftan birinden seçilecek olan ilaç, nefron kaybına bağlı fizyolojik böbrek yetmezliği nedeniyle, serum kreatinini normal olan hastalarda bile, en kısa yarı ömürlü olanı olmalıdır. Laktik asidoz riski nedeniyle biguanidlerden kaçınılmalıdır. Böbrek ya da karaciğer yetmezliği olan hastalarda ya da hipoksiye yol açma ihtimali olan durumlarda biguanidler kesinlikle kontrendikedir. Sulfonilüreler arasından yarı ömrü kısa olan ilaçlar tercih edilmelidir. İnsulin, dozu dikkatle ayarlandığında bile, hastanın her zaman tek başına başa çıkamayacağı sıkıntılar yaratır.
İzleme:
Glükoza böbrek eşiğinin yükselmiş olması nedeniyle, düzenli izleme yalnızca glikozüriye dayanılarak yapılamaz. İzleme, hastanın kendisi tarafından ya da daha sıklıkla insülin enjeksiyonlarından bir hemşire sorumlu ise hemşire tarafından, en az haftada bir kez ya da iki haftada bir uygulanan kapiller kan glükozu ölçümlerine dayanılarak yapılmalıdır. Son olarak, asıl diabetin tedavisine ek olarak, doktor, özellikle kan basıncı ve lipid parametrelerinin kontrolü ile birlikte yaşlı hastanın global tedavisini sağlamalıdır.
Yaşlı diabetiklerde ortaya çıkan diğer problemler
Bazı görme bozuklukları, glikozüri ya da kan glükozu ölçümleri için kullanılan stiklerin yorumlanmasında ve uygulanan insülin dozlarında güçlükler yaratır.
Tablet ya da insülin yazarken hastanın hafıza bozuklukları dikkate alınmalıdır.
Yalnızlık ve altta yatan depresif sendromlar hastaların tedaviye uyum için motivasyonlarını önemli derecede değiştirebilir.
Hiperosmolar komalar sıklıkla şu olaylar zincirine sekonderdir: glikozüriden sorumlu hiperglisemi, dehidra-tasyon, susuzluk ve bunun sonucunda hastanın hiperglisemi ve dehidratasyonu daha da ağırlaştıran tatlı içecekler içmesi, v.s.
Bu nedenle hastalara, kendi kendilerini düzenli izlemelerinin (sadece idrarla da olsa) önemi ve susadıklarında aşın miktarlarda tatlı içecekler içmelerinin yaratacağı riskler açıkça anlatılmalıdır.