Vücud Şekeri Nasıl Kullanır, Diyabet Hastalığı, Diyabet Hakkında Bilgiler
Vücudumuzun normal işlevlerini yerine getirebilmesi, büyümesi ve enerji gereksinimini karşılayabilmesi için besin alması gerekir. İnsan gıdasının en önemli üç unsuru protein (örneğin et), yağ (örneğin tereyağı) ve karbonhidrattır (şeker ya da patates, ekmek ve tahıl gibi besinlerden aldığımız nişasta gibi). Vücudumuzun bu üç besin türünden birini sindirme ve özümleme sistemlerinde meydana gelebilecek bir aksaklık, ötekileri de etkileyecektir. Böylece, protein özümleme yetersizliği vücudun yağı gerektiği gibi değerlendirememesine yol açacak, o da karbonhidrat özümlenmesini etkileyecektir. Karbonhidrat özümlemesindeki yetersizlikten kaynaklanan şeker hastalığı ise öteki iki besin türünden vücudumuzun yeterince yararlanmamasıyla sonuçlanacaktır. Besinlerin, vücut içinde değerlendirilmesine, bilim dilinde “metabolizma” adı verilir. Yunanca olan bu sözcük, “değişme işlemi” anlamındadır. Metabolizma işleminin vücut içindeki süreci ise, alınan besin bileşkelerinin kimyasal parçalara ayrılması, yani enerjiye dönüşmesi ve gereksiz maddelerin sıvı, katı ve karbondioksit biçiminde dışarıya atılmasıdır.
Vücudumuza giren karbonhidratlar (ekmek, patates, tahıl ürünleri, şeker, pasta, tatlılar, vs.) önce tükürük tarafından ağız içinde, sonra da mide ve bağırsakta başka salgılar aracılığıyla glikoz halinde ayrışırlar. Dolaşım sistemine geçen glikoz, kan aracılığıyla beyinden, büyümekte olan tırnak uçlarına kadar vücudun tüm noktalarına gider. Yemekten sonra kanda oluşan yüksek düzeydeki kan şekeri, iki üç saat içinde vücudu dolaşır ve bu arada fazla gelen miktar çeşitli hücreler tarafından alınır. Burada ikinci bir değişim meydana gelir. (Glikozun kandan hücrelere geçebilmesi için insülin gereklidir.) Hücreye giren glikoz, enzim denilen özel maddeler aracılığıyla ya enerjiye dönüştürülür, ya da glikojen sırasında su ve karbondioksit açığa çıkar. Bu maddeler, daha sonra dışarı atılmak üzere dolaşım sistemi tarafından böbreklere ya da akciğerlere taşınır. Glikozdan elde edilen glikojen, hücrenin daha çok enerjiye gereksinim duyduğu anlarda kullanılmak üzere depolanır. Vücudun farklı kesimlerindeki farklı hücreler, kan glikozunu değişik amaçlar için kullanırlar. Örneğin beyin ve sinir sistemi hücreleri ile kalbin özel kas hücreleri, kan glikozunu depolayamazlar, zira anında kullanmak zorundadırlar. Karaciğere gelen glikozun tamamına yakın bölümü ise glikojen ya da yağ şeklinde depo edilir.
Bilindiği gibi, yağ, uzun süreli yoksunluklarda kullanılmak üzere depolanan bir maddedir. Glikoz, karaciğere ulaştığında, yine özel enzimler aracılığıyla, yağ asitleri denilen trigliseridlere dönüştürülür. Bunlar, dolaşım sistemi aracılığıyla vücuda aktarılır ve gereken yerlerde yağ biçiminde depo edilir. En çok depolanan yerler, karın, deri altı, göğüsler, baldırlar ve kalçalardır. Böylelikle, aşırı yemek yiyen insanlar, ya da hücrelerine gerekenden çok daha fazla karbonhidratlı besin alan kişiler, aşırı bir biçimde şişmanlar. Vücut için gerekenden çok daha az oranda karbonhidrat] alan kişilerde ise bu sistem tersine döner. Yağ, yağ! asidi (bu kez keton adını alır) haline dönüşür.karaciğer, ketonu tekrar glikoza çevirir ve böylelikle hücrelerin glikoz gereksinimi karşılanmış olur. Bu nedenledir ki, uzun süreli açlıklarda ya da hastalık dönemlerinde, vücut, yağ depolarını eritir, kilo kaybı görülür ve insan zayıflar.
Şeker hastalığında ne olduğunu anlayabilmek için, bu ileriye ve geriye dönük çalışan sistemin, sağlıklı bir insan vücudunda sürekli gerçekleştiğini unutmamak gerekir. Vücut, uzun süre besinsiz kalmaya dayanamaz. Bünyeden bünyeye değişmekle birlikte birkaç haftalık açlık, ölümle sonuçlanabilir. Yüksek enerji gereksiniminin ortaya çıktığı çok daha kısa süreler içinde, vücudumuz, beyin ve kalp kasları için gerekli olan glikozu sağlayabilmek amacıyla derhal yağ depolarının tüketimine geçer. Yağların ayrıştırdığının bir belirtisi olarak, kanda ketonlar görülür.
Keton miktarı, aşırı düzeylere ulaştığı takdirde, böbrek tarafından dışarı atılır. Doğum yapan bir kadının sidiğinde, ketonlar, aseton biçiminde görülür. Bu da, kadının çocuğunu dünyaya getirebilmek için ne denli büyük bir enerji harcadığını, vücudunun da bu enerji gereksinimini karşılayabilmek için tüm enerji kaynaklarını nasıl faaliyete geçirdiğini gösterir. Ketonlar, hasta bir çocuğun soluğunda, ter kokusu biçiminde kendilerini belli ederler. Denetim altına alınmamış ve ilerlemiş şeker hastalıklarında, bu koku çok daha belirgindir.