Diş Gıcırdatma, Uykuda Diş Gıcırdatmak
Çocukluk döneminde sık rastlanan bu sorun ergenlik ya da yetişkinlik dönemine kadar sürebilmekte; özellikle aynı odada yatan diğer kişileri rahatsız etmesinin yanında, çocuklarının diş sağlığı açısından anne babaları kaygılandırmaktadır. Birçok etkenin diş gıcırdatmasına neden olabileceği düşünülmektedir; kalıtımsal olabileceği, çene ya da diş yapısından kaynaklanabileceği ya da sıkıntılı düşlerde olduğu gibi günlük yaşanan olayların, kaygıların, istek ve beklentilerin uykuya taşınarak oluşturduğu gerginliğin diş gıcırdatmaya sebep olabileceği ileri sürülmektedir.
Diş hekimleri açısından sürtünmeden kaynaklanan zorlanma karşılıklı diş yüzeylerinde aşınmaya, dolayısıyla diş sağlığında bozulmaya neden olacaktır. Bu nedenle kalıcı dişlerin sağlığı açısından ele alınmalarında ve ergenlerde bazı alanlarda olumlu gelişmeler olabilir. Çocuk okul yaşına geldiğinde toplumsal işlevsellikte ilgi artması gözlenebilir. Bazı ergenlerde davranışların daha da bozulduğu, bazılarında ise düzeldiği gözlenebilir. Dil gelişimi ve becerileri ve genel zihinsel düzey bozukluğun seyrinin ve sonlanımının en önemli belirleyicileridir.
Diş Gıcırdatması
Eldeki izleme araştırmaları bu bozukluğu olan bireylerden yetişkinliğe ulaşanların sadece çok küçük bir yüzdesinin bağımsız yaşayabildiğini ve çalışabildiğini göstermektedir. Olguların ancak 1/3’ü kısmen bağımsızlığını kazanmaktadır. Otistik bozukluğu olan ve yüksek işlevsellik gösteren erişkinlerde bile toplumca! etkileşim ve iletişim ile ilgi ve etkinliklerdeki yetersizlikler devam etmektedir.
IQ puanı 70 ve üstünde olanlar, 36 aylığa kadar olan süre içinde olsa da geç başlayanlar, kısmen de olsa dil gelişimi iyi olanlar ve sosyal şartları iyi olanlarda hastalığın seyri daha iyidir. Sadece % 1-2’si bağımsız ve olağan yaşama kavuşabilirken çoğunluğunun bakıma gereksinimi vardır ve klinik belirtiler devam eder.
Çocuklarda Diş Gıcırdatma
Genel olarak benimsenen tedavi özel eğitim ve çocuğun temel yapısal bozukluğunu gidermeyi amaçlayan bilişsel davranışçı tedavi yöntemleridir. Bu arada otistik çocuğun duygusal yoksunluğunun da belirli ölçüde doyurulmasına çalışılır. Her türlü sosyal ortam ve anne babanın çocuğa yakın ilgisi çok önemlidir. Otistik çocukların bireysel ve grup tedavisi programlarına katılmalar!, anne babalarının ise danışmanlık yapılarak izlenmeleri gerekir. Küçük yaşlarda uygun otistik çocuklara kreş önerilebilir. Okul döneminde ilköğretime başlamaları yönünde değerlendirilmeleri gerekir. Otistik çocuklarda okula gitme oranının % 17-36 arasında değiştiği ve % 58’inin ilköğretimden yararlandığı belirtilmektedir.
Otistik bozukluk ve diğer yaygın gelişimsel bozukluklarda ilaç kullanımı daha çok belirtilere yöneliktir. Özellikle kendini yaralayıcı davranışların olduğu, eğitimi etkileyen aşırı hareketliliğin olduğu otistik çocuklarda çok farklı gruptan ilaçlar kullanılabilmektedir. Antipsikotik ilaçlar, düşük dozda antidepresan ilaçlar, fenfluramin ve naltroksen kullanılan ilaçlardandır. Aşırı hareketli, sürekli bağırıp çağıran, saldırgan, uykusu bozuk ve çevreyi rahatsız eden çocuklarda uyku düzenleyici ilaçlar ile antihistaminikler denenebilir.