Hangi Ülser tedavi yöntemi ne kadar süre uygulanmalı?
Hangi anti-ülser ilacın kullanılacağı doktorunuzun seçimine kalmıştır. İngiltere’de, etkinlikleri ve zararsız yan etkileri nedeniyle h2 blokerleri ve TDB kullanılmaktadır. Hangi tedavi biçimi seçilirse seçilsin, dikkate alınması gereken bazı etkenler söz konusudur.
Anti-ülser tedavisine, kesin tanı konduğunda başlanmalıdır. Bunun anlamı, önceden baryum grafisinin yada endoskopinin yapılmış olması gerektiğidir.
Deneyimlerimizden biliyoruz ki, ülserin iyileşmesinden çok önce, karın ağrısı ve sindirim bozukluğu gibi belirtiler söz konusu olmaktadır. Bu nedenle tabletleri düzensiz almak veya kendinizi iyi hissettiğinizde tedaviyi bırakmak, ülser hâlâ var olduğundan, doğru değildir. Doktorunuzun hazırladığı tedavi şemasına kesinlikle uyun. Çoğu olayda, özellikle de gastrik ülserlerde, tedavinin bitiminde ülserin gerçekten iyileşip iyileşmediğini anlamak için bir kere daha baryum veya endoskopiyle kontrol etmek gerekir.
On ülserden sekizi, dört haftalık bir tedaviden sonra iyileşirken, onda dokuzu, sekiz hafta sonra düzelir. Bu süreler içinde iyileşme olmaz ise, sigara ve çok içki içilmesi, aşırı analjezik alınması ya da tedavinin doğru uygulanmaması gibi etmenler işin içine karışmış demektir. Az sayıda ülser ise tedaviye direnç gösterir. Genellikle tedavi süresini artırmak ya da tedaviyi değiştirmek bu olaylarda başarılı olur; bu bakımdan hemen tüm peptik ülserleri iyileştirmek mümkündür.
Bir kere iyileşince bazı ülserler hiç tekrarlamazlar. Ne yazık ki, birçok ülser, ilk belirtilerden aylar ya da yıllar sonra nüksedebilir. Bu durumda tabletlerle tedaviye devam etmek çoğunlukla etkili olur. Ülser iyileştikten sonra tabletleri daha düşük dozlarda üç ile altı ay arasında kullanmanın nüksetme rizikosunu azalttığı öne sürülmektedir, “idame tedavisi” denen bu yöntemde her gece iki simetidin tableti alınır. Bu biçimde tedaviyi sürdürmek ülserin tekrarlama olasılığını azaltsa da, tam bir garanti değildir.
Cerrahi tedavi
Eğer bir ülser tekrarlamayı sürdürür veya komplikasyonlar meydana getirirse (ileriye bakın), cerrahi tedavi gerekli olabilir. Yeni ilaçların kullanıma girmesi ile daha az kullanılır olan cerrahi, yine de tedavide önemli bir yaklaşımdır. Gastrik ve duodenal ülserlerin tedavisinde iki tip ameliyat uygulanır: Parsiyel Gastrektomi ve Vagotomi.
Parsiyel (kısmi) gastrektomi, antrumla birlikte midenin alt bölümünün çıkarılması ve midenin kalan üst kısmının duodenumla veya sonraki ince bağırsak bölümü olan jejunumla birleştirilmesidir. Bu birleştirme, Billroth I gastrektomisi denen “uç uca” veya Bill-roth II gastrektomisi adı verilen “uç kenara” yöntemleriyle sağlanır. Birleştirmenin meydana geldiği bölgeye anastomoz ya da stoma denir. Asit-uyaran gastrin hormonunun çoğu antrumda üretildiğinden, bu ameliyatlar hem etkin asit üretimini azaltır, hem de ülseri ortadan kaldırır.
Vagotomi, mide asit üretimini uyaran vagus sinirinin dallarının kesilmesidir. Trunkal vagotomide, bu dallar diyaframdan batına girdikleri yerde kesilirler. Bu kesim, mideye giden sinir liflerini olduğu gibi diğer karın organlarını da etkiler. Selektif vagotomide, yalnızca mideye giden sinir dalları kesilir. Her iki operasyon da mide asit miktarını azaltmakla birlikte, midenin her öğünden sonra içeriğini duodenuma boşaltma yeteneğini kısıtlarlar. Bunu önlemek için, cerrah vagotomiyle birlikte bir “drenaj işlemi” uygular. Böyle bir işleme örnek olarak piloroplasti yöntemi gösterilebilir. Burada, normalde dar olan pilor genişletilir; bu nedenle böyle ameliyatlara “vagotomi ve drenaj” veya “vagotomi ve piloroplasti” operasyonları adı verilir.
Yakın geçmişte, drenaj (boşaltma) işlemi yapma zorunluluğunun üstesinden, yeni bir vagotomi biçimi olan “çok selektif vagotomi” veya “parietal hücre vagotomisi” ile gelinmiştir. Bu işlemde, midenin boşalma hareketlerini sağlayan sinir liflerine dokunulmaksızın, yalnızca asit üreten bölgeye uzanan dallar kesilmektedir. Özellikle duodenal ülserlerde daha az yan etki yaptığından bu ameliyat daha sık yapılmaktadır. Ancak yapılması daha zordur ve tam vagotomiye oranla nüksetme olasılığı fazladır; yani her zaman en iyi yöntem değildir.
Bazen bir vagotomi ile parsiyel gastrektomi tek bir operasyonda birleştirilir. Ameliyatın tipi, ülserin yeri ve durumuna olduğu kadar cerrahın da yeteneğine bağlıdır. Genelde, vagotomi duodenal ve parsiyel gastrektomi gastrik ülserler için seçilir.
Cerrahi tedavi ne derece başarılıdır? Ameliyattan sonra ülserlerin çok az bir yüzdesi tekrarlar. Vagotomiden sonra tekrarlama olursa, çoğunlukla tablet tedavisi iyi yanıt verir. Parsiyel gastrektomiden sonra ise anastomoz bölgesinde stoma ülseri denen bir ülser meydana gelebilir, fakat bu da ilaçla başarılı biçimde tedavi edilebilir. Belli bir ameliyatın başarılı olma şansı ülsere, ameliyat işlemine ve diğer etkenlere bağlı olup, cerrahınız, operasyondan önce bunları sizinle konuşacaktır. Genelde amaliyatların çoğu başarılıdır ve en aşağı hastaların yüzde 80’i sonuçtan memnundurlar. Diğer yüzde 10-15’i genellikle fakat tam anlamıyla olmamakla birlikte tatmin olmuşlardır. Geriye kalan yüzde 5’inde ise ya ameliyat başarısız olmuştur, ya da yetersiz kalmıştır.
Yan etkilerin özellikleri ve olma olasılıkları yapılan ameliyatın niteliğine bağlıdır. Bunlara ishali, kusmayı, anemiyi veya seyrek olarak beslenme bozukluğunu örnek olarak verebiliriz. Bazı kişilerde yemeklerden sonra terleme, baş dönmesi ve palpitasyonlar (güçlü kalp vuruları) meydana gelebilir. Bu olay, parsiyel gastrektomi, trunkal vagotomi ve drenaj operasyonlarından sonra gelir ve tıp dilinde “damping sendromu” olarak adlandırılır. Böylesi yan etkiler genellikle belli bir süre sonra düzelirlerse de bazı durumlarda çok ağır ve inatçı olabilirler. Çok selektif vagotomide bu yan etkiler en az olduğundan (ülser tekrarı en fazla olmasına rağmen) daha sık olarak uygulanır. Görülmektedir ki, etkin tıbbi (ilaçla) tedavi yöntemleri geliştikçe cerrahiye duyulan gereksinim azalacaktır.