Tıp Tarihi
Eski Yunanistan
Truva kuşatmasında cerrahlar
Eski Ege Uygarlığı M.Ö. 3000 yıllarında, Yunan adalarının Akdeniz’in doğu kıyılarında yaşayan ırklar tarafından fethedilmesiyle başladı. Bu dönemde Helenistik öncesi kültür, birçok oryantalist etkiyle kaynaşmanın yanı sıra Asya’dan ayrılma süreciyle de değişime uğradı.
Helenistik tıp, felsefenin ışığında gelişti. Katı eleştinlerle disiplin altına alındı. İyileştirme eylemi sanat olduğu kadar bilim olarak da düşünüldü. Helenistik dönemde tıp, yalnızca rahipler tarafından değil, sorgulamayı büyüye tercih eden insanlar tarafından da uygulanmaya başladı. Bu dönemde doktor fazlasıyla saygı duyulan bir kişiydi. Yunan tıbbı ile ilgili en önemli bilgi kaynağı Homeros’tur. Homeros şöyle yazmaktadır: “Doktor, pekçok yaşama değer bir varlıktır. Yaralardan okları çıkarmada ve açılan bu yaralan bitkisel merhemlerle iyileştirmede eşi yoktur.”
İlyada adlı kitabında Homeros, ok ve ciritlerin çıkarılmasından, bandajlamadan, kompreslerden, kanamayı durdurmadan, yaraları balmumuyla iyileştirme yöntemlerinden, bitkisel özlerle yapılan ilaçlar ve yaralıyı hayata döndürmede yararlanılan şarap ve diğer sıvılardan söz eder. Şüphesiz, Homeros’un sunduğu tıbbi bilgiler, Girit ve Ege’de Helenistik dönem öncesi uygarlıklarda uygulanan çağdaş yöntemleri yansıtıyor.
İlk uygarlıkların çoğunda olduğu gibi Yunanlılar da kanın önemini anlamışlar fakat gerçek fonksiyonunu saptayamamışlardır. Ancak çeşitli şikayetleri gidermek için kan akıtma yöntemini kullanmışlardır, O zamandan şu zamana yüzyıllardır damarları kesme ya da şişe çekme yöntemleri kullanılmaya devam edilmiştir.
Aesculapius’un tapınakları
İlyada’da, tanrılara sık sık yapılan göndermelere ve ölüm dualarına karşın, Homeros’un devrinde tıbbın büyüye dayanmadığı, uzmanlar tarafından uygulanan, karşılığında para kazanılan bağımsız bir disiplin olduğu açıktır. Ancak zaman içinde Yunan kültürü üzerindeki doğu etkisi gittikçe daha belirgin hale geldi. Sonuç olarak tıp da ruhanileşti. Homeros’dan sonraki edebi eserler incelendiğinde, büyü, kötü ruhlar, kahinler ve kehanetle ilgili konulara göndermelerle yüklü oldukları görülür.
Bu dönemde Yunan tanrılarının çoğu şifa verici özellikleriyle anılmaya başlandı. Apollo, Artemis, Athena ve Afrodit’in yanı sıra yer altı tanrıları da hastalıkları tedavi edebilmekte veya önleyebilmekteydiler. Aesculapius mezhebi de bu tanrılardan birine tapınmayla gelişmiş olabilir. Çünkü sembolü olan yılan yer allı güçlerinin eski bir simgesidir. Ayrıca yılan, Anadolu’daki Sami kabileleri arasında şifa tanrısının kutsal işareti olarak kabul edilirdi.
Yaklaşık M.Ö. 770 yıllarında, tıp tanrısına adanan ilk Aesculapius tapmakları inşa edildi. Tapınak yapımı hızla gidişti. Dönemin yazarları tapınakların ver aldığı 300’ün üstünde alandan sözederler. Bu tapınaklar, genellikle ormanlara, su kaynaklarına, madensel özelliklere ve harika manzaralara sahip olan güzel topraklar üzerine yapılmıştı. Bu tapınakların en ünlüleri Epidarius, Knidos, Kos, Atina, Bergama ve Cyrene’dedir. M.Ö. 5. yüzyılda insanlar tarafından hain ziyaret edilmekteydiler. Diğer Eski uygarlıklardan farklı olarak Yunanlılar arasında din şiirsel bir mitolojiydi. Doğayı eleştirme ve keşfetme özgürlüğüne asla karışmazdı. Rahipleri özel bir sınıfa mensup değillerdi. Kazanç için çalışırlardı. Rahip olmayan doktorların tedavisi işe yaramayınca insanlar yardım için Aesulapius tapmaklarından medet umarlardı.
Tapınaklarda tedavi dinseldi. Banyo ve oruç esaslarına dayanırdı. Hastalar temizlendikten sonra ve sunağa yaklaşmaya hazır olduklarında tövbe öreni düzenlenirdi. Hastalar en iç bölgeye abatona alınırlardı. Burada battaniyelere sarılı olarak koyun postları üzerine uzanır, oruç tutmaktan ve uyku ilaçlarından yorgun düşmüş olarak uyurlardı. Bundan sonra tedavinin asıl kısmı başlardı. Hastalar uyur uyumaz rahipler peşlerinde uyuyan hastaların yaralarını emen kutsal yılanlarla yataklar arasında dolaşırdı. yandıklarında her hastanın rüyasında ne gördüğünü anlatması gerekirdi, undan sonra bir rahip rüyayı yorumlar ve uygun tedaviyi anlatırdı. İyileşir kimi zaman gerçekleşir kimi zaman gerçekleşmezdi. Bu durumda rahipler, hastanın ya kendisine söylenenleri tam olarak yerine getirmediğini ya da tedaviye inancı olmadığım söylerlerdi.
Hasta tapınaktan çıkmadan önce paranın yanı sıra kendi adını taşıyan, hastalık ve tedavinin kayıtlı olduğu, adak niteliğinde bir tablet verildi. Tabletler tapınağın duvarlarına asılırdı. Böylece tapmağa yeni gelecek kişilerin güven duymaları sağlanırdı. Meme kanseri de dahil olmak üzere çeşitli hastalıkların tariflerini ve tedavilerini içermeleri bakımından bu tabletler nümüzde de ilgi çekmektedirler.