Tansiyonu Yükselten Nedenler
Peki, kan basıncını yükselten, onu yükselmeye zorlayan ya da ona zemin hazırlayan bir aile öyküsü var mıdır? Bir de tabii kişinin bazı kronik hastalıklarını da sormalıyım hemen…
Kan basıncı niye yükseliyor veya hipertansiyonun altında yatan şey nedir, diye soruyorsunuz. Kan basıncının yükselmesinde iki ana faktör var: Bunlardan bir tanesi, “genetik faktörler”. Bir diğeri de “çevresel” dediğimiz faktörler. Genetik faktörlerde bazı genetik hastalıklarda olduğu gibi, “İşte şu kromozomun şu geninde, şu noktasında, şöyle bir bozukluk olduğu için bu hastalık vardır” denilen spesifik genler henüz yok. Birçok genin etkileyebileceği biliniyor, bunun için poligenik deniliyor ve henüz bu konu aydınlığa kavuşmuş değil. Ama şunu biliyoruz: Eğer birinci derece akrabanızda, yani annenizde, babanızda ve kardeşlerinizde hipertansiyon varsa, sizde de olma ihtimali çok yüksek. Ailevi faktör çok önemli burada. Bu yüzden özellikle biz hekimler, ailesinde hipertansiyon olan kişilerin özellikle dikkatli olmalarını tavsiye ediyoruz. Öncelikle onların kan basınçlarının kontrol altına alınmasını istiyoruz. (Tansiyon Yükseldiğinde)
Çevresel faktörlere gelirsek eğer; bu daha çok yaşam tarzımızla ilgili. Stresli hayat, beslenme tarzımız, kilolarımız ve bazı alışkanlıklarımız hipertansiyonun ortaya çıkmasında yardımcı oluyor.
Genetik için yapabileceğimiz pek bir şey yok herhalde…
Hayır, yani araştırma yapmıyoruz: “Hipertansiyonu var. Bu hastanın hangi geninin hangi noktasında, hangi kromozomun hangi noktasında bozukluk var” diye bir araştırma yapmıyoruz. Bu konuyu araştırmaya gerek yok. Zaten bugün için yüksek kan basıncında hastaların yüzde 90’ında primer veya esansiyel dediğimiz hipertansiyon var, yani bugün için sebebini tam olarak açıklayamadığımız mekanizmaların rol oynadığı hipertansiyon. Bir de geri kalan yüzde 10 var. Bu yüzde 10’luk bölümde sebep belli. Bu sebepler genellikle ya böbrek hastalığı ya da hormon hastalıkları veya doğuştan gelen, konjenital dediğimiz bazı hastalıklar. (Tansiyon Yükselten)
Ortada yüzde 90 gibi büyük bir oran var. Bunun nedenini bilememek tuhaf, öyle değil mi?
Haklısınız ama yapılacak şimdilik pek bir şey yok. Sadece etkileyen, ortaya çıkmasına ve artmasına neden olan kan basıncı faktörlerini biliyoruz.
Bu gerçek bunca yıllık hekim ve bunca yıldan beri bu konuda çalışan biri olarak kendinizi kötü hissetmenize yol açmıyor mu? Yüzde 90’lık kesim için soruyorum…
Hayır! Bu tabii, o noktada büyük bir endişeye sebep olmuyor. Çünkü sonuçta ortaya çıkan kan basıncı yüksekliğini kontrol edebiliyorsunuz. Yani kontrol edemeseydik, eğer bu yüzde 90’lik nüfus için bir şey yapamasaydık belki çok daha fazla endişe edecektik ve mutlaka sebebini bulmaya yönelik çok büyük çalışmalar yapılacaktı. Yapılmıyor da değil. Aslında dünyada bu konuda çok büyük çalışmalar yapılıyor. Ama bunlar hücresel, yani moleküler seviyede çalışmalar ve bu çalışmaların sonucunda da zaten tedaviye yönelik çok büyük bir ilerleme kaydedilmiyor. Mekanizma belli, o mekanizmaya yönelik tedaviler yapılıyor. Bu yüzden çok da büyük bir kayıp olmuyor.
Ulaşamadığınız ya da hâlâ tansiyonu olduğunu bilmeyen insanlar için durum çok kötü, öyle değil mi? Çünkü bu çok tehlikeli bir hastalık…
Maalesef bu bütün dünyada büyük bir sorun. Yani insanların kan basınçlarını ölçtürüp yüksek olup olmadığını bilmelerini sağlamak. Kampanyaların amacı da bu zaten.
Türkiye için sormadım zaten…
Bütün dünyada maalesef böyle.
Bu konuda büyük bir bilinçsizlik mi var? Tansiyon Nasıl Yükseltilir
“Yarı yarıya kuralı” bütün dünya için geçerli. Ancak çok büyük çabalarla bu farkındalığı artırabiliyorsunuz. Dediğim gibi, ayrıca farkındalığı artırsanız bile, daha sonra bunun tedavi edilebilmesi, tedavi edilenlerde de gerçekten istenilen değerlere inilmesi çok zor. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile hastalığı kontrol altında tutma oranları yüzde 20’leri, 30’ları geçmiyor ne yazık ki.
Bu durum hastalar açısından bir direnç mi oluşturuyor? Bu bilinçsizlik yüzünden mi yakalayamıyoruz hastaları?
En önemli noktalardan biri, hastalığın komplikasyon-ları ortaya çıkana kadar sessiz kalması. Bu yüzden insanlar bu konuyu pek ciddiye almıyorlar sanıyorum, çünkü önceden herhangi bir belirtisi olmuyor.