Prof. Dr. Aktaş, Gevher Nesibe Darüşşifası’nın 1206 yılında Selçuklu hükümdarı 2. Kılıçarslan’ın kızı Gevher Nesibe Sultan adına kardeşi 1. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından yaptırıldığını anımsattı.
Gevher Nesibe Darüşşifası’nın Avrupa’daki ilk tıp merkezi olarak bilindiğine işaret eden Prof. Dr. Aktaş, bu mekanda, hastaların çeşitli yöntemlerle tedavi edildiğini ve şifalı bitkilerin de ilaç olarak kullanıldığını kaydetti.
Prof. Dr. Aktaş, yaklaşık 100 yıl önce keşfedilen aspirinin etken maddesi olan salisilik asitin de 800 yıl önce Gevher Nesibe Darüşşifası’nda tedavide kullanıldığına dikkati çekerek, şöyle konuştu:
”O dönemde birçok bitki ilaç olarak kullanılmış. Örneğin mısır püskülü idrar söktürücü etkisinden dolayı kaynatılarak suyu hastalara içirilmiş. Çiğdem bitkisinin suyunu gut hastalığının tedavisinde kullanmışlar. Tabii kan değerlerini analiz edebilecekleri bir teknoloji yok. Hastanın genel durumuna göre bu bitkiler kullanılmış. Ayrıca kavak ve söğüt ağacından elde edilen salisilik asit ile baş ve diş ağrılarını geçirmeye çalışmışlar. Bu madde aspirinin etken maddesidir. Türkler bu maddeyi 1206 yılından 1800’lü yıllara kadar kullanmışlardır. Günümüzden 100 yıl önce ise bu madde laboratuvar ortamında sentetik olarak üretilmiş ve aspirin adıyla piyasaya sürülmüştür.”
Prof. Dr. Ekrem Aktaş, söğüt ve kavak ağacının gölgesinde uyuyan kişilerin de son derece rahatlamış olarak uyandıklarını belirterek, bunun ağaçların özünde bulunan salisilik asitin etkisinden kaynaklandığını sözlerine ekledi.