Sıvı Elektrolit Dengesi, Asid Baz Bozuklukları
Hasta bakımında ve hastalıkların tedavisinde önemli konulardan biri, vücut bölmelerinin sıvı ve elektrolit dengesinin korunmasıdır. Bazı hastalıklar, yaralanmalar ve ameliyat travmaları vücuttaki sıvı ve elektrolit dengesi üzerinde ciddi etkiler oluştururlar. Bu nedenle sıvı elektrolit dengesi bozukluklarında vücudun yanıtı ve dengeyi korumak için kullandığı mekanizmaların bilinmesi tedavi açısından gereklidir. Ameliyat öncesi dengenin kurulmuş olması hastanın gidişinde olumlu etkiler oluştururken, dengesizliğin ortadan kaldırılamaması ameliyat sonrası dönemde ciddi problemlerle karşılaşma olasılığını artıracaktır.
Vücut Sıvı Bölümlerinin Tanımı, Svı ve elektrolit
Total vücut suyu, vücut ağırlığının %50-70, ortalama %60’ıdır. Kadınlarda erkeklere oranla daha az olmasının nedeni, suyun tutulduğu alanlar olan kas dokusunun azlığı ve yağ dokusunun fazlalığıdır. Yaş ilerledikçe bu oranlar azalır. Total vücut suyu 2 bölüme ayrılır:
1) İntrasellüler (hücreiçi); vücut ağırlığının yaklaşık %40’ını,
2) Ekstrasellüler (hücredışı); vücut ağırlığının yaklaşık %20’sini
a) Plasma (intravasküler alan); vücut ağırlığının %5’ini
b) İntertisyel sıvı (ekstravaskuler alan); vücut ağırlığının %15’ini oluşturur.
İntrasellüler sıvının ana katyonu potasyum ve magnezyum, ana anyonları, fosfatlar ve negatif yüklü proteinler; ekstrasellülerin ana katyonu sodyum, ana anyonları Cl~ ve HC03~’dır.
Osmolalite ve Tonisite Nedir
Hücre membranları suya karşı geçirgendir. Bir bölmedeki su miktarı, o bölmede bulunan aktif partikül sayısına bağlıdır. Osmolalite, bir litre suda mevcut olan partikül sayısını ifade eder. Total osmolalite, etkin (effective) ve etkin olmayan (ineffec-tive) komponentlerden oluşur. Etkin osmoller hücre membranlarmı serbestçe geçemezler. Osmolali-teyi korumak için hücreiçi ve hücredışı etkin osmo-lalitenin birbirine eşit olması gerekir. Etkin osmol-lerin gerek hücredışı sıvıda (sodyum, glukoz, mannitol, glisin) ve gerek hücreiçi sıvıda (potasyum, amino asidler, organik asidler) eşit olmayan dağılımları, suyun bölmeler arasında hareketine neden olur. Bir solüsyonun etkin osmolalitesi, o solüsyonun tonisiteyle eşanlamlıdır.
Plazmada etkin osmotik basınçtan proteinler sorumludur, buna kolloid osmotik basınç denir. Hücre membranları arasındaki osmotik basınç eşit kabul edildiğinden, etkin osmotik basınç değişmeleri suyun serbest hareketiyle dengelenir. En sık rastlanan dengesizlik hücredışı sıvıda Na+ konsantrasyonunun yükselmesidir. Bu durumda hücreiçinden hüc-redışma su geçişi olur ve osmotik denge sağlandığında geçiş durur. Tam tersi durumda (Na+ azalması), su hücreiçine geçer. Pratikte her türlü değişimin ekstrasellüler sıvıda olduğu kabul edilir ve buradaki değişmeler ölçülür.
Etkin olmayan osmoller hücre membranmm iki tarafına rahatça geçebilecekleri için bölmeler arasında su geçişinde etkin değildirler. Bu tür etkin olmayan solütler (üre, etanol, metanol) total osmolaliteyi etkilemekle beraber tonisiteyi etkilemezler. Örneğin, üremik hastaların plazmaları hiperozmotik olabilir fakat hipertonik değildir, çünkü üre bölmeler arasında eşit olarak dağılır. Sıklıkla kullanılan bazı tanımları burada belirtmemiz uygun olacaktır. Sıvı Elektrolit Dengesizliği pdf
Mol-Milimol: Bir maddenin gram olarak molekül ağırlığına eşit miktarıdır. Miligram olarak molekül ağırlığı ise milimol’dür. Mol ve milimol, verilen vo-lümde partikül sayılarım belirtmektedir. Partikülle-rin taşıdıkları elektrik yükü ve osmotik olarak aktif iyonların sayısı hakkında doğrudan bilgi vermemektedir.
Örnek: NaCl
1 mol = 23+35.5 = 58.5 g, lmmol = 23+35.5 = 58.5 mg
Ekivalan (Eq) – miliEkivalan (mEq): Bir iyonun bir ekivalanı, gram olarak atom ağırlığının değerliğine bölünmesidir. Miligram olarak atom ağırlığının değerliğine bölünmesi miliekivalandır. Verilen bir çözeltide bulunan katyonların miliekivalan sayısı, anyonların miliekivalan sayısına eşittir.
Örnek: Na+= 23/1 = 23 Eq veya mEq
Osmol – miliOsmol (mOsm): Osmotik olarak aktif partikül ve iyon sayısını gösterir. Plasma osmotik basıncı 280-296 mOsm/kg sudur. Bu, hücredışı ve hücreiçi sıvıda 280-296 adet aktif partikül var demektir. Plazma osmolalitesinin hesabı aşağıdaki formüle göre yapılabilir.
2Na+ + Glukoz / 18 + Üre / 2.8
Sıvı Elektrolitlerde Normal Değişmeler
İnternal ve eksternal su değişimlerinin ve bunları kontrol eden ana prensiplerin bilinmesi büyük ameliyata girecek hastalarda izelenecek yolun belirlenmesi açısından önemlidir. Normal bir insanda bu dengeyi sürdüren faktörlerin bilinmesi gereklidir. Sıvı Elektrolit Dengesizlikleri
Antidiüretik hormon (ADH): Vazopressin olarak da bilinir, arka hipofizden, supraoptik ve supra-ventriküler alanlardan salgılanır. Plazma osmore-septörlerinin uyarılması nörohipofizden ADH’nin salgılanmasına neden olur. Plazma volüm değişiklikleri de, osmololiteden ayrı olarak, ADH salgısına neden olur. ADH, böbreklerde suyun geri emilimini artırarak, su atılımını azaltır. Ameliyatlar ve travmalardan sonra ADH salgısı artar. Keza korku, ağrı, enfeksiyonlar, anestetikler de ADH salgısını artırırlar.
Aldosteron: Adrenal korteks zona glomerulosa-dan salgılanan steroid yapıda bir hormondur. Vücuttaki temel etkisi, böbreklerden sodyumun tutulması ve böylece hücredışı sıvı volümünün artırılmasıdır. Aldosteron sodyum, potasyum ve hidrojen iyon transportunda özel bir etkiye sahiptir. Aldosteron reseptörleri renal tüplerdedir ancak tükürük bezi ve kolon mukozasında da reseptörler vardır. Al-dosteronun kontrolü primer olarak renin-anjioten-sin mekanizmasıyladır. Plasma volümü ve kalbin pompa gücü de uyaranlardır.
Böbrekler: Kardiak debinin yaklaşık %25’i böbreklerden geçer ve 180 L/gün ultrafiltrat oluşur. Bu ultrafiltratın %15-20’si Henlenin çıkan kolundan geri emilir. Geri kalan kısım distal tubuluslar aracılığı ile geri emilir. Na+ geri emilimi distal tubuluslara kadar devam eder. Na+ geri emilirken K+ ve H+ iyonları lümene salgılanır. Bu değişim aldosteron tarafından kontrol edilmektedir. Terminal nefronda ADH mevcudiyetinde su geri emilimi devam eder. K+’un hemen tamamı proksimal tüplerden ve Henlenin inen kolu boyunca geri emilir. Hücreiçi K+ miktarı artınca, distal tubulilerde ve toplayıcı kanalların başında lümene K+ verilir ve bunu aldosteron sağlar. Böyle durumlarda K+ atılımı artar. Böylece böbrekler sıvı ve elektrolit dengesinin sağlanmasında çok önemli rol oynarlar. Sıvı Elektrolit Ppt
Vücut Sıvı Değişikliklerinin Sınıflandırılması
Hücredışı sıvı değişikliklerinin direkt ölçümü ancak laboratuar ortamlarında yapılabilir. Pratikte indirekt olarak hücredışı sıvı değişimleri ölçülebilir. Vücut sıvı değişimleri üç farklı şekilde olur. Bunlar:
1. Volüm değişiklikleri.
2. Konsantrasyon (yoğunluk) değişiklikleri.
3. Kompozisyon (kapsam) değişiklikleri.
Volüm Değişiklikleri
Volüm eksilmeleri. Dolaşımdaki etkili sıvı volü-münün azalmasıdır. Cerrahi hastalarda sıklıkla karşımıza çıkan bu durumda sadece su kaybı değil, aynı zamanda elektrolit kayıpları da söz konusudur. Hücredışı bölümde volüm açığına sebep olan olaylar: kusma, kanama, nazogastrik aspirasyon, ishal, gastrointestinal fistüller, yaralanma ve enfeksiyonlarda sıvı sekestrasyonları, intraabdominal enflama-tuar olaylar, peritonitler, barsak tıkanmaları ve yanıklardır.
Hipovolemi belirtileri doku perfüzyonunun azalması ile ilgilidir. Hipovoleminin derecesine veya gelişme hızına bağlı olarak semptomlar belirsiz veya şiddetli olabilir. Hücredışı bölümün hacminin %10’unun kaybolması durumunda iştahsızlık, halsizlik, apati ve idrar miktarının azalması gibi hafif belirtiler ortaya çıkar. Hacim azalması %10-20 veya daha fazla olduğunda hipotansiyon, taşikardi, santral venöz basınçta (CVP) düşme ve idrar miktarında belirgin azalma, şok ve koma ortaya çıkar.
70 kg ağırlığında bir erişkinin sıvı açığı meydana getirmeyecek düzeyde bazal sıvı gereksinimi 1600-2000 mL/gün veya 20 mL/kg/gün’dür. Travma veya ameliyat sonrası, aşırı kayıplar olmadığı sürece, bu bazal gereksinim 30 mL/kg/gün (2000-2500 mL/gün) kadar olur.
Volüm fazlalıkları. Plasma ve hücreler arası sıvı volümü beraber artmıştır. Genellikle iatrojenik olarak yada siroz veya kalp yetmezliğinde sekonder olarak gelişir. Hücredışı bölüm volümü esas olarak Na+ ile düzenlendiğinden, hipervolemi durumlarında Na+ da artmış bulunur. Bu konu daha detaylı olarak hipernatremi konusunda ele alınmıştır.