Saç Dökülmesi Nedenleri, Kellik Sorunu ve Tedavisi
Tırnaklar ve tüyler gibi saçların da deriyi koruyucu özelliği vardır. Üç aylıkken (anne karnında) saçlar çıkmaya başlar. Yeni doğan bir bebeğin saç yapısı yetişkin bir insanla aym değildir. Vücudumuzda 5 milyon tüy vardır ve ayrı yapılardadır, yaklaşık 100.000 tane olan saç telimizin yapısı ve gücü diğer tüylerden farklıdır.
Saçlar, çok ince olmasına rağmen oldukça büyük bir alan kaplarlar. Birbirine sürtüldüğü zaman negatif durgun bir elektrikle yüklenirler, bu sebeple pozitif yüklü maddelere doğru çekilir. Sebum (yağ) bezleri ile bağlantılı oldukları için kirlenirler.
Saçlarımız yumuşak ve güçlüdür; ama zarar görebilir ve kırılabilirler. Fazla nem, vücut içindeki dengesizlikler, sağlıksız beslenme, dıştan gelen etkenler (kötü maddeler kullanma, özen göstermeme), bazı ilaç tedavileri, saçlara zarar vermektedir.
Saç normal olarak günde ortalama 0.3 mm. uzar (ayda 1 ila 1.5 cm) kadınlarda bu uzama erkeklere göre daha hızlı olmaktadır.
Bir saç teli, 3 ile 4 sene uzar; sonra durulur. 1 ila 3 hafta daha sonra ise ölür, fakat hemen düşmez ve 3 ay boyunca başımızda kalır. Bu arada yeni bir saç çıkmaya başlar, bu sebeple, devamlı saçımız döküldüğü halde saçsız kalmayız. Günde 50 ile 100 saç teli dökülmesi normaldir. İlkbahar ve özellikle sonbaharda daha çok saç dökülür.
Saçların dökülmesine çoğu zaman çok kötü bir olay gözüyle bakılmaktadır. Kelliğin sebebini erkeklik hormonu (testosteron) olduğu ileri sürülmektedir.
Saçların yeniden çıkması için eskiden beri çeşitli tedaviler uygulanmaktadır, ama hiçbiri parlak neticeler vermez. 4 erkekten 3’ü kel kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu olay sebum salgılanımını etkileyen erkeklik hormonlarıyla bağlantılıdır. Aynı zamanda irsî bir olaydır. Eğer dedeniz, babanız veya amcanız kel ise sizin kel olma şansınız fazladır. Buna dengesiz bir beslenme veya bakımsızlık da eklenince ihtimal yüzdesi daha da artır. Çeşitli şoklar, üzüntüler, stresler de saç dökülmesine sebep olabilir.
Eğer 30 yaşında saçların yarısı dökülmemişse önemli bir kellikle karşılaşılmaz. 50 yaşında ilk saç dökülmelerle karşılaşılırsa kellikten söz edilmez. Yalnızca saçlarda azalma görülür.
Kalıtsal karakter gösteren saçsızlık hala tüm tedavilere direnmektedir. Vitaminler, hormonlar, pahalı krem ve losyonlar, titreşimli masajlar biraz değişiklik sağlayabilirse de, genellikle etkisizdirler.
Yüksek ateşe, barsak solucanına, hormon yetmezliklerine ve psikolojik baskılara bağlı alopesi ya da saç dökülmeleri vardır. Lokal enfeksiyonlara uygulanacak tedaviler dışında, tedavi etmeden de hemen her zaman iyileşirler.
Son olarak, en çok ümit veren metod, saç transplantasyonu, yani saç naklidir. Bu arada yapılan işlem, ufak ufak saç tutamlarını çıkarıp, saçsız bölge etrafına dikmektir. Metod yorucu olmakla birlikte, bazı dış ülkelerde başarılı sonuçlar alınmaktadır. Ülkemizde henüz deneme safhasındadır.
Saç Dökülmesini Önleme, Saç Dökülmesine Karşı Önlemler
Saçı olmayanlara yapılacak hormon tedavisi gerçekten saçları yeniden çıkarır mı?
Hormonlar nedense bazılarına büyülü birşey gibi görünür. Belki bu yüzden, saçları dökülenler için bir sürü hormonlu losyon ve kremler ortaya sürülmüştür. Bunların aslı astarı yoktur.
İçlerinde azıcık hormon var diye, basit, ucuz ilaçları, değerlerinden çok daha pahalıya satarlar.
Erkeklerdeki saçsızlıkta, bir zamanlar, erkeklik hormonu testosteron denenmişti. Ona bağlanan umutlar boşa çıktı.
Hormonların fazla kullanılması, bazı yan etkiler yapabileceği için, doktorun tavsiye ve kontrolü dışında kullanılmamalıdırlar.
Saç Transplantasyonu
Bu konuda operatör ve deri uzmanlarınca yüzlerce başarılı vaka bildirilmiştir.
Bu iş için, saçların bol olduğu “verici” bölgeden alınan saç ve deri, saçsız kısıma küçük küçük dikilir. Her seferinde böyle on – kırk graft yapılır ve yeni bir grup graft yapılmadan önce, bu yeni bölgenin iyileşmesi için iki – üç hafta beklenir.
Bazen “alıcı” bölge, otograftları reddedebilir. Enfeksiyonlar ender görülür ve kolayca kontrol altına alınabilir. Yeniden saç büyütme tekniğinde daha büyük başarı sağlamak için hormon, ilaç ve antibiyotiklerle, yoğun bir çalışma sürdürülmektedir.