Bütün vücut dokula­rında hücreler kendilerini belirli bir kontrol mekanizması içerisinde yenilerler. Böylece zedelenen doku tamir edilir, yenilenir. Kon­trol dışı çoğalan hücreler tümör adı verilen hücre topluluklarını oluşturur. Bazı tümörler büyümelerine karşılık köken aldıkları dokuda sınırlı kalırlar ve komşu organlara ile­rlemezler. Bunlara benign (selim, iyi huylu) tümörler denir. Diğer bir kısmı ise sadece büyümekle kalmayıp komşu organlara uzanma ve onları da tahrip etme potans­iyeline sahiptir. Bu tür tümörler kan ve lenf dolaşımı ile köken aldıkları yer­lerden uzaktaki organlara da sıçrayabilirler. Bu tür tümörlere malign (habis, kötü huylu) tümör yada kanser denir. Kanser hücre­leri köken aldıkları malign tümörden ayrıla­bilir, vücutta dolaşarak yeni yerleştikleri yerlerde de çoğalabilirler. Bu şekilde köken aldıkları organ dışına sıçramış ve oralarda büy­ümekte olan tümörlere metastaz denir.
Prostat kanserinin nedenleri tam olarak bilinmemektedir. Bazı araşt­ırıcılar aşırı yağlı yiyecekler gibi çevr­esel faktörlerin etkisi olabileceğini düşünürken, bir başka grup araştırıcı prostat kanserinin gen­etik (kalıtsal veya ailevi) nedenlerle gelişebileceğini öne sürmektedir. Nedeni ne olursa olsun, prostat kanserinde bugün için kabul edilen en önemli risk faktörü yaşlanmadır. Prostat kan­seri gelişme riski 50 yaşından sonra artmaya başlar.
Eğer siz ya da ailenizden biri 50 yaş üze­ri bir erkek ise kendiniz için yapabileceğiniz ya da o aile üyesine önerebi­leceğiniz en önemli şeylerden birisi prostat kanseri açısından incelenmektir. Prostat kanseri erke­klerde en sık saptanan kanserdir ve kansere bağlı ölümlerin ikinci sık nedenidir.
Eğer yeterince uz­un yaşarsa hemen tüm erkeklerde prostat kanseri gelişir. Yaş arttıkça prostat kanseri gelişme riski artar. Prostat kanser­lerinin %85’i 65 yaşın üzerindeki erkeklerde saptanır. Ancak, bazı erkeklerde çok daha erk­en yaşlarda prostat kanseri gelişebilir. Henüz bilemed­iğimiz nedenlerden ötürü Afrika kökenlilerde prostat kanseri gelişme riski daha yüksektir. Asya kökenliler bu açıd­an daha düşük risk taşımaktadırlar.