Dünya, kadavrada tıkanınca, canlı vericili nakillerle organ yetmezliğine çare arıyor. Nakil masraflarını tümden devletin ödemesi isteniyor. 40 bin hasta böbrek bekliyor.
Hayata yeniden tutunabilmesi için böbrek nakli şarttı. Kadavradan sıra bekleyecek zamanı da yoktu. Tek umudu canlı vericili nakildeydi. Babası hazırdı, 14 yaşındaki M.A.ya bir böbreğini vermeye. Ancak operasyon Sağlık Bakanlığı’ndan gelecek izne bağlıydı. Çünkü, kan uyumsuzluğu söz konusuydu. Bu tür nakillerde kullanılan ‘rituksimab’ (Mabthera) etkin maddeli ithal ilaç, henüz Türkiye’de bakanlık ruhsatına sahip değildi. Memorial Hastanesi Organ Nakli Merkezi, 6 Haziran 2007 tarihinde, bakanlığın İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü’ne izin talebiyle başvurdu. M.A.nın hayati fonksiyonları başvuru akabinde maalesef sadece 5 ay dayanabildi. Resmî makamın cevap yazısı, 5 Mart 2008’de kaleme alınabilmişti. Cevap ise aynen şöyleydi: “… başvurunuz, Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 23 Temmuz 2007 tarihli ve 6817 sayılı yazısı doğrultusunda, kan grubu uyumsuz böbrek nakillerinin belirli bir protokol ile yapılması ve bu nakillerin Aferez-Fotoferez Danışma Komisyonu ile Böbrek Nakilleri ve İmmünoloji Bilimsel Danışma Kurullarının ortaklaşa katılacakları bir toplantıda alınacak karardan sonra değerlendirmeye alınacaktır.”
Cevabi yazıda adı geçen ilacın desteğiyle başta Japonya, birçok gelişmiş ülkede kan uyumsuz böbrek nakilleri yıllardır başarıyla gerçekleştiriliyor. İlaç ABD’de de ruhsatlı değil. Ama ülkenin Gıda ve İlaç Kurumu (FDA), sorumluluk ve yetkiyi hekime bırakan özel bir izinle problemi çözmüş. Türkiye’de ilk kan uyumsuz nakli 1980’li yıllardaki denemelerin ardından, Memorial Hastanesi Organ Nakli Uzmanı Ürolog Burak Koçak, Samsun’da çalışırken yapıyor. Organ naklindeki icraatlarıyla dünyaca bilinen Akdeniz Üniversitesi’ndeki merkez de 10’a yakın nakle imza atıyor. Merkezin bakanlıktan izin bekleyen 40 civarında hastası var. Yıllar önce doku uyumsuz nakile de sıcak bakılmıyordu. Alıcı ve verici arasında 6’da 6 doku uyumu aranıyordu. Keşfedilen ve geliştirilen yeni ilaçlarla uyumsuzluğun doğuracağı risk faktörleri tolere edildi. Tabii ki ideali tam doku uyumu. Ama nakil sonuçları itibariyle artık pek fark kalmadı. Neredeyse dokuda uyum şartı rafa kalkmak üzere.
SAĞLIK HARCAMALARI DİYALİZE YETMEYECEK
Sağlık Bakanlığı, 40 bin böbrek yetmezliği hastasının diyaliz işlemiyle hayatını sürdürdüğünü bildiriyor. Bir hastanın yıllık diyaliz ve ilaç masrafı 23 bin dolar. Doktor ve hastane ücreti eklendiğinde fatura kabarıyor. Devlet, bu tedavinin yüzde yüzünü üstleniyor. Diyalize yılda 600 milyon dolar harcıyor. Nakil sonrası maliyet, ilk yıl diyalizle hemen hemen aynı: 22 bin dolar. Dördüncü yılda 8 bin dolara geriliyor. 2015 yılında, nakle ihtiyaç duyan hasta sayısı tahminen 103 bini bulacak. Hâliyle de tedavinin bütçeye yükü ikiye, hatta üçe katlanacak. Devlet sağlık harcamalarının yüzde 60’tan fazlası diyalize gidecek.
Son yıllardaki kampanyalarla organ bağışı artış eğilimi gösterse de Türkiye’deki oran Avrupa ülkelerine nazaran çok düşük. Oranlar milyon üzerinden hesaplanıyor. En fazla bağış İspanya’da: milyonda 35. Avrupa ortalaması 17. Bizde ise oran, Antalya ve İzmir’de 15’e kadar çıksa da milyonda üç. Organ bağışı şüphesiz artmalı. Ama bağış nakil ihtiyacını çözer yanılgısına da düşülmemeli. Dünya genelindeki bilgiler net. Kadavradan sağlanan organlar yaranın bir bölümüne derman olabiliyor. Peki, çözüm ne? Cevap net: Canlıdan canlıya böbrek nakli. 2007 sayılarıyla; Akdeniz Üniversitesi, Ege Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi tıp fakültelerindeki merkezler organ naklinde ilk üçte sıralanıyor. Nakillerin çoğu canlıdan. Kadavra-canlı verileri şöyle: Akdeniz, 30’a 283; Ege, 22’ye 67; Başkent, 17’ye 44…
Canlıdan nakil, çözüme giden yolda önemli bir adım. Bu adımın biraz daha serileşmesi gerekiyor. Nasıl? Vericilerin sağlıklarının geleceği konusunda ikna edilmesi bilgilendirmeyle aşılabilir pekâlâ. Asıl itici güç, hükûmetin alacağı kararda. Yani nakil masraflarının tümden karşılanmasında. Böyle bir karar, bütçeyi kâra, insanları da sağlıklarına kavuşturacak.
BÖBREKTE 30, KARACİĞERDE 50 BİN YTL KÂFİ
Karaciğer, kalp ve pankreas da dâhil edildiğinde, Türkiye’de nakledilecek organ gözleyen hasta sayısı 45 bin. Karaciğerde de tıpkı böbrekteki gibi umut canlı vericilerin teşvikinde. Ama sorun da ortak: Devletin nakil masraflarını tümden üstlenmesi… Uzun yıllar Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Organ Nakli Merkezi’ni yöneten Prof. Dr. Alper Demirbaş, nakil operasyonlarının böbrekte 30-35 bin, karaciğerde ise 50-55 bin YTL masrafla hastadan ilave fark ücreti istenmeden kapanabileceğini söylüyor. Sosyal Güvenlik Sistemi masrafın ancak yarısını ödüyor. Mecburen üniversitelerdeki merkezlerde döner sermayeye bağış gündeme geliyor. Özellerde de, hasta yakınları medikal muhasebeyle (artı ücretin konuşulduğu yer) pazarlığa oturuyor. Danıştay’ın son iptal kararıyla nakillerde paket ödeme uygulaması da askıda şimdi. Masrafı karşılama oranı yarının da yarısına düştü. Birçok merkez bu olumsuz gelişme akabinde SGK havaleli nakil işlemlerini durdurdu. Ekim ayı içinde toplanacak bakanlık komisyonunun anlaşmazlığı çözümlemesi bekleniyor. Hemen vurgulamak gerekir ki kan uyumsuz nakillerde 30-35 bin YTL kurtarmıyor; marjinal ilaç ihtiyacı sebebiyle fatura hâliyle daha da kabarıyor. Prof. Demirbaş, “Japonya’daki canlı vericili böbrek nakillerinin yüzde 10’u kan grubu uyumsuz yapılıyor.” diyor. Neresinden bakılırsa bakılsın, nakil masrafını tümden yüklense dahi devletin orta vadede, örneğin 5 yılda 3,5-4 milyar dolarının cepte kalacağı kesin.
Özel sağlık sektörü de organ nakline yöneliyor son yıllarda. Medikal Park Sağlık Grubu’nun, Antalya’ya bu yaz açtığı hastane kompleksinde müstakil Organ Nakil Hastanesi de var. Hastanenin medikal direktörlüğünü, kısa bir süre önce Akdeniz Üniversitesi’nden ekibiyle ayrılan Prof. Demirbaş yürütecek. Organ naklinde Türkiye’nin en yetkin hastanelerinden biri de Memorial. 2004 Mayıs’ta ilk karaciğer, Nisan’da da böbrek nakli yapılan hastanede, 2006’da dünyaca ünlü nakil cerrahı Prof. Dr. Münci Kalayoğlu’nun transferiyle yoğunluk artıyor. Memorial Organ Nakil Koordinatörü Mümin Uzunalan, (4 Haziran 2008 itibariyle) son 20 aylık dönemde 102 böbrek, 75 karaciğer ve 2 pankreas naklettiklerini söylüyor. Böbrek nakillerinin 65’i canlıdan. Karaciğerin de yarıya yakını. Uzunalan, başarıda nakil sayısından ziyade hasta ve organın yaşamasının ölçü olduğunu kaydediyor. Bu kriterle başarıları böbrekte yüzde 95, karaciğerde yüzde 93.
HASTALAR NAKİLLE HAYAT BULUYOR
Canlı organ vericiliği desteklenmeli mi? Bu organ ticaretini körükler mi? İki soru da bir hayli can alıcı! Öncelikle naklin hayatiliğini anlamak gerekiyor. Diyalize giren böbrek hastalarının 5 yıl sonundaki sağ kalım oranı yüzde 33,6. Nakille yeni organ takılanların ise yüzde 73,3. Nakilliler, diyalizdekilere kıyasla 2,5-3 kat fazla yaşıyor. ABD’de kadavradan böbrek bekleyen hasta sayısı 61 bin. Yılda bunların yüzde 15’ine organ naklediliyor. Türkiye’deki nakil oranı yüzde 1’e varmıyor. Gerçek buyken canlıdan naklin desteklenmesi elzem.
Bu konuda Uzunalan, şöyle konuşuyor: “Canlı vericili nakillerin desteklenmesinden şunu anlamak lazım. Keşke kadavra bağışlar yeterli düzeyde olsa da canlı kimse ameliyat için kullanılmak zorunda kalınmasa. Karaciğer ya da böbrek hastası gözünüzün önünde ölüyor. Beklemektense ciğerinizin bir parçasını, böbreğinizin birini verebilirsiniz.”
Mevzuat, ticarete tamamen kapalı. Denetim de sıkı. Canlıdan canlıya organ ve doku nakli, en az dördüncü derece kan ve kayın (eşin akrabaları) yakınlığıyla mümkün. Bu kapsam dışındakilerin durumunu ilgili organ ve doku nakli merkezindeki yerel etik kurulları değerlendiriyor. Örneğin kişi, çok sevdiği arkadaşına bir böbreğini bağışlamak isteyebilir. Hasta ile vericinin gerçekten arkadaş olup olmadığını etik kurullar araştırıyor ve nakli onaylıyor ya da onaylamıyor.
“Kadavradan organ beklerken bazı kayırmalar oluyor mu?” sorusu da irdelenmeye açık doğrusu. Diyalizdeki hastaların çok azı Ulusal Böbrek Nakil Bekleme Listesi’ne ismini kaydettiriyor. Kadavra umudu yok çoğu hastanın. Azlığın yanı sıra sistemin doğru işlemediği endişesi içindeler. Sağlık Bakanlığı bu endişeleri bitirmek için yeni bir Ulusal Organ ve Doku Nakli Koordinasyon Sistemi Yönergesi hazırladı. Yürürlükteki yönerge, nakil merkezlerini diyalizdeki hastaları bekleme listesine kaydetmekle yükümlü kılıyor. İp tamamen Ulusal Organ ve Doku Nakli Koordinasyon Merkezi’nin (UKM) elinde olacak. UKM, listedeki puanlama ve eşleştirmeye göre organları dağıtacak. Yönergeyle ayrıca; beyin ölümünü tespit edebilecek yoğun bakım üniteli hastanelerden, mutlaka bir organ ve doku nakli koordinatörü ile yardımcı görevlendirilmesi de isteniyor. Mümin Uzunalan, hasta psikolojisi açısından asla yadsınamayacak çok ilginç bir ayrıntıya işaret ediyor: “Bazı hastalar var ki nakil şart. Vericisi de var. Ama diyalizde kalmayı yeğliyor. Niçin? Malulen emeklilik, özürlülük maaşı vs… Bunu avantaj görüyor. Bir hasta grubu var ki yaptığınız haber onlar için çok önemli. Nakil olmalı. Vericisi de var. Ama ne yol biliyor ne de yordam. Naklin ne demek olduğunu bilmiyor. Karaciğer hastası için aynı şeyi söyleyemem. Çünkü hasta bunları biliyor. Nakilden başka şansı yok.”
Uzunalan, böbrek nakledilenlerin yüzde 50’sinin ileriki aşamada yeniden diyalize döndüğünü ama bu sürenin kadavra ve canlı nakillerde farklılık arz ettiğini de vurguluyor. “Böbreğin yarı ömrü” denen bu süre, kadavrada 9, canlıda ise 14 yıl. Devletin nakillere ödediği miktarın yetmediğini Uzunalan da açıkça belirtiyor. Hassas bir işlem. Enfeksiyon riski en aza indirilmeli. Memorial’deki risk için “Dünyada kabul edilen oran yüzde 3 ama bizde 0,5.” diyor. 2008’de 4 tane bedava nakil yaptıklarını da anlatan Uzunalan, hastalara merkez merkez gezerek dertlerini anlatmasını öneriyor: “Bizim paramız yok; ne yapalım, ölelim mi, diyelim. İnsanı hiç kimse yolda bırakmıyor.”
1 Temmuz 2000 tarihli Organ ve Doku Nakli Hizmetleri Yönetmeliği, bu alandaki her aşamayı düzenliyor. Yönetmelik 7 Mart 2005 ve 24 Ekim 2007 tarihlerinde iki defa değişikliğe uğradı. Sağlık Bakanlığı’nda “Kalp-Kalp Kapağı-Akciğer”, “Karaciğer”, “Böbrek”, “Kornea” ve “Kemik İliği” nakilleri ile “İmmünoloji” ve “Diyaliz” alanlarında ayrı ayrı bilim kurulları faal durumda. Faaliyetlerle Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesindeki Organ ve Doku Nakli Hizmetleri Daire Başkanlığı ilgileniyor.
Memorial Hastanesi Organ Nakli ve Üroloji Uzmanı (Böbrek Nakli Sorumlusu) Operatör Dr. Burak Koçak, konuya dair sorularımızı cevaplandırdı.
DÜNYADA CANLI VERİCİYE YÖNELİM VAR…
– Kadavradan böbrek ve karaciğer temini çok zor. Canlı vericili nakiller gündemde şimdilerde. Dünyadaki genel nakil durumu nereye gidiyor bu konuda?
Dünyada genel tabloya göre, nakiller yapılsa da organ bekleyen hasta sayısı hızla artıyor. ABD dünyada en fazla nakil yapılan ülke. Yılda 16 bin böbrek naklediyorlar. Kadavra sayıları artıyor. Ama buna mukabil bekleyen hasta sayısı daha fazla çoğalıyor. Her yıl nakil sayısı bin artarken, listenize 5 bin yeni bekleyen eklendiğini düşünün. Beklerken ölüyorlar. Tüm çabalara rağmen, kadavradan organ belli bir saatten sonra bir platoya ulaşıyor. Artıramıyorsunuz. Onun için tek kaynak canlı vericiler. ABD ve Avrupa’da canlı vericiye büyük bir yönelim var. Ülkemiz kadavra açısından zaten çok geri. ABD’de geçen sene 9 bin kadavradan böbrek nakli yapılırken bizde 250 adet. Onların böbrek bekleme listesinde 80 bin hasta var. Her yıl bunların yüzde 10’una kadavradan nakil yapıyorlar. Bizde 40 bin hasta var, 250 nakil. Yüzde 1 bile değil. O yüzden canlıdan nakiller iyice önem kazanıyor Türkiye’de. Neredeyse artık ülkemizde organ naklini canlı vericilerden yapıyoruz. Toplumu bilinçlendirmek lazım.
– Canlı nakilde ABD ile kendimizi kıyaslarsak…
Geçen sene bizde bin civarında canlıdan böbrek nakli yapıldı. ABD’de 9 bin 500 civarında. 2001 yılında, İsveç ve ABD’liler organ yokluğuna çözüm olması için, canlı vericili nakilleri hızlandırma noktasına geldiler. Hızlandırmaya dönük çalışmalar 1995’ten sonra başlamıştı. İlk kez 2002’de canlı vericiyle kadavra sayısı birbirine eşitlendi. Ama canlı vericiden bir, kadavradan iki böbrek alıyorsunuz. Bu ayrıntı önemli. Ama muhtemelen birkaç yıl içinde 1’e 2 durumuna karşın, canlıdan yapılan nakillerin kadavrayı geçmesi bekleniyor.
İngiltere’de sağlık bakanlığı bünyesinde oluşturulan kurul, halka canlı verici olmanın önemini ve sağlık açısından hiçbir zararı bulunmadığını anlatıyor. Ülke genelinde bilinçlendirme kampanyası.
TEK BÖBREK RİSK DEĞİL
– Böbrek bağışı, verenin sağlığını riske ediyor mu?
Önemli olan kişinin sağlıklı olması. Kişiyi çok ince detayına kadar inceliyoruz. Uzun vadede en ufak bir sağlık riski varsa vericiliğini kesinlikle kabul etmiyoruz. Hasta birini iyileştirmek için sağlıklı bir insanı riske atamayız. Bizim hastane için en önemli hasta grubu, vericiler. Sağlıklı geliyorlar, sağlıklı gitmeleri çok önemli. Kişinin sağlıklı olduğu gösterilirse tek böbreklilik bir risk taşımıyor.
– Daha sonrasında normal hayatını sürdürmesinde hiçbir problem olmuyor mu?
Olmuyor.
– Canlı vericiliği teşvik ederken, böbrek ticareti, böbreğini satma olayı da palazlanabilir mi öte yandan?
Yönetmelikler çok açık. Dördüncü derece akraba, yeğen, kuzen, amca teyze oğlu… Ya da eşinin. Bunun dışında akraba ilişkisi olan ve olmayanlar arasında, böbrek ve karaciğer nakli etik kurulun kararına bağlı. Türkiye’deki uygulama güzel. ABD’dekine çok benziyor. Türkiye’de birkaç bilinen olay gerçekleşti. Çok bariz belli başlı birkaç kişi var bu işi yapan.
– Devletin operasyon masrafını tümden karşılaması canlı nakilleri nasıl etkiler?
ABD’de böbrek naklinin patlaması bunun en tipik örneği. Bu ülkede canlı nakiller, onların Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) tüm böbrek yetmezliği ameliyatlarını karşılaması yasasının geçmesiyle patladı. Türkiye’de eskiden devlet 7-7,5 bin YTL ödüyordu. Şu anda 17 bin YTL ödüyor. Önceki yıllarda 700-800 olan nakil sayısı, ödeme 17 bin YTL’ ye çıkınca geçen yıl 1350’ye yükseldi.
– Demek ki tam karşılasa sayı patlayacak?
BÖBREK NAKLİ EN AZ 25 BİN YTL
Türkiye’de şöyle bir sorun var. Böbrek naklinin kaça çıktığını kimse bilmiyor. Gerçekten masrafı nedir bunun?
– Sizin merkezinizde ne kadara mal oluyor acaba?
Otelcilik hizmetine göre değiştiği ayrı bir konu. Böbrek Hakları Koruma Derneği ile görüşüyoruz. ‘En az 25 bin YTL ödemesi lazım’ diyor. Hastaneden aldığım bilgiye göre bu gerçekçi bir rakam. Birçok merkezde karşılar masrafları. Nakil sayısının artması açısından da teşvik edici olur. Organ nakli hakikaten pahalı. Yatıp prostat ameliyatı olup gidiyorsunuz. Bir kere oluyorsunuz hayatınızda 3-4 gün yatıyorsunuz. Ama organ nakli öyle değil. Kardiyoloji, göğüs hastalıkları, nefroloji görüyor sizi. O kadar multidisipliner bir konu ki. Neredeyse görmeyen branş kalmıyor. Nükleer tıp devreye giriyor. İyi bir patolog da olacak. Ekip de çok önemli. Organ nakli deyince sadece yapılan operasyonun masrafını değil; hastaya hizmet verecek bütün bölümlerin donanımını da düşünmek gerekiyor. 25 bin YTL bugün için iyi bir fiyat.
BÖBREK KAYBININ EN ÖNEMLİ SEBEBİ ŞEKER HASTALIĞI
– Canlı verici bulunsa da diyalize muhtaç hasta sayısı artıyor. İnsanların böbreklerini kaybetmelerinin ana sebepleri neler? Bu durumdan nasıl korunabilirler?
Türkiye’de böbrek kayıp sebeplerinin birincisi yüzde 31 ile şeker hastalığı. Ardından yüksek tansiyon, böbrek iltihapları geliyor. Genetik aktarımın payı yüzde 5-10 civarında.
– Genetik aktarım dolaylı mı direkt mi yansıyor?
Hayır, annede ya da babada varsa, arada atlayıp dededen çocuğa geçebiliyor. Bazı taş hastalıkları da böbreği öldürebiliyor. En büyük sorun şeker, tansiyon ve iltihap.
– Yani yüksek tansiyon hastası bilmeli ki ‘böbreğimi kaybetme riskim var’, öyle mi?
Yüksek tansiyon var ve yıllarca kontrol edilmemişse, ihmale uğramışsa.
AİLE HEKİMLİĞİ ÖNLEYİCİ OLUR
– Yüksek tansiyon ve şeker hastalığı uzmanının, hastanın böbrek sağlığı takibi ne kadar sorumluluğunda?
Birinci basamak, koruyucu sağlık hizmetleri kötü bir durumda Türkiye’de. “Bir gün nefes darlığım oldu, sıkıştım, acile gittim; bir baktılar diyalize gir. Sebebi ne, meğerse benim tansiyonum varmış, haberim yok.” ve benzeri vakıalar çok oluyor. ABD ve Avrupa’da böyle değil. Aile hekimi var, şeker ve tansiyon varsa kontrol altına alınıyor. Buna rağmen kontrol altındaki hastalarda da böbrek yetmezliğine gidiş var. Ama oran düşüyor, Türkiye’deki gibi değil.
– Böbrek yetmezliğinin orijinal belirtisi var mı?
Sinsi bir hastalık. Böbrek yüzde 100 çalışıyor mesela. Bu yüzde 30’a düşene kadar hiçbir şey hissetmiyorsunuz. Ne zaman ki düşüyor, sabah kalktığınızda göz kapaklarınızın altında hafif şişmeler, ödemler olabilir. Bacaklarda ödemler. O zaman doktora gidiliyor. Yüzde 70 fonksiyonunu kaybetmiş. Her insan belli bir yaştan önce düzenli sağlık kontrolüne gitmeli ki…
– Su tüketiminin önemi var mı?
Öneriyoruz ama bu hiçbir zaman şeker, yüksek tansiyon ve iltihaptan korumaz. Sadece böbrek için su içmek iyidir.
NAKİL SONRASI İZLENMİYOR…
– Nakil yapılan hastaların akıbetleri ne? Sonraki hayatları nasıl etkileniyor?
Şunu söylemeliyim evvela. Ulusal izleme data bankasına ihtiyaç var. Türkiye’de şunu bilmiyoruz. Böbrek verenlere ne oluyor? ABD ve Avrupa bunu tartışıyor. Verenleri takip etmeliyiz. Organ nakli ekonomik olarak en masraflı tıp hizmetlerinden biri. Devlet buna ne kadar katkı sağlarsa o kadar iyi olur.
Türkiye’de organ naklinin devlete masrafı ilk yıl 22 bin dolar civarında. Diyalizin 20 bin. İkinci yılda nakilin masrafı 10 bin dolarlara düşüyor. Diyalizdeki hastalara nakil yapabilirsek, devlet her yıl 1-2 milyar dolar para kazanıyor. Tabii insan hayatını parayla mukayese edemezsiniz. Nakil olanların hayatı iki buçuk üç kat uzuyor. Deseniz ki nakil 5 kat daha pahalı, derim ki devlet bunu karşılamak zorunda. İnsanlar yaşamak zorunda.
– Avrupa’da da devlet ödüyor mu operasyon masraflarını?
Hollanda hükûmeti hemen masrafı ödüyor örneğin. Diyaliz o kadar pahalı ki. Tüm dünyada ve ABD’de de böyle diyaliz konusu. Sağlık Bakanlığı bütçesinin büyük bir bölümü diyaliz masraflarına ayrılıyor. Devletin altından kalkamayacağı noktaya geliyor. Çözümü basit, organ olursa naklediyorsunuz. Canlı vericili bilgilendirme grubu oluşturulmalı Sağlık Bakanlığı’nda. Verici, ‘hayatımı mı veriyorum’ endişesi içinde. ‘O da yarım olacak’ diyor diyalizdeki eş. ‘Verirdim ama çocuğum var’ savunması. Böbreğini verse, kocası 10-20 yıl onlarla daha fazla yaşayacak.
– Diyalizde ortalama yaşam süresi nedir?
Aşağı yukarı 10 yıl. Yaşa göre de değişiyor bu. Nakilde 2,5-3’e katlanıyor.
KAN UYUMSUZ NASIL 10 YILDIR YAPILIYOR
– Kan uyumsuz nakillere bakışınız nasıl?
Kan uyumsuz nakillerin ABD, Avrupa ve Japonya’da neredeyse 10’uncu yıl sonuçları yayınlanıyor. Artık oturmuş. Birinci yıldan sonra tam uyumlu nakille, uyumsuz nakillerin yaşam süreleri de birbirine yaklaştı. Önceden uyumluda yüzde 95, uyumsuzda 85 idi. Son yıllarda Japonların yeni teknikleriyle yüzde 90’ların üzerine çıktı. Sağlık Bakanlığı anlayamadığımız bir sebeple kan uyumsuz nakillere izin vermiyor. 5 yıl sonunda bu hastaların yüzde 70’i ölüyor diyalizde. Hâlbuki kan uyumsuz nakil olsalar, başarı oranı değişmeyecek. O yüzde 70 yaşayacak. Ömürleri 2,5 yıl kat artacak. Dünyada oturmuş bir konu. Bakanlık, ‘oturalım, bilim kurullarında karar verelim’; ‘protokol çerçevesinde yapılsın’ diyor.
– Niye izin vermiyor peki?
Özel bir ilaç kullanılıyor. Şu anda bu ilacın Türkiye’de ruhsatı yok. Endikasyon dışı kullanım dediğimiz bir olay var tıpta. Makedonya’da bile yapıldı. Türkiye bu kadar geri mi? Dünyada standart tedavi hâlini aldı.
– İlaç ruhsat prosedürü yüzünden engellenmemeli mi size göre?
Belli standartlara bağlı kalma… ABD’de de ilaç için ruhsat alınmadı. Orada bir kullanım şekli var. Doktor istediğinde kullanabiliyor. Doktor olarak kullanmak isteseniz bile bakanlık izin vermiyor Türkiye’de. ‘Bu kurulda standartlara bağlanacak’ denildi. Hiçbir sonuç alınamadı. Böbrek nakilleri komisyonu var. ‘Standartları yakalayan yapsın’ denebilir. İki üç saatlik toplantı yani. Bir hasta kan uyumsuz nakil olamadı, Mısır’a gitti. Hâlbuki insanların orada ne kadar kötü şartlarda risk alarak nakil olduğunu biliyoruz. Bir hasta geldi tek çaresi kan uyumsuz nakil. İlacı da var. Niye esirgiyoruz ki insanımızdan bunu?
Organ Nakli Uzmanı Ürolog Burak Koçak:
KAPALI YÖNTEMLE BÖBREK VERMEK ÇOK KOLAY…
Kapalı yöntemle böbrek verme ameliyatı (Laparoskopik donör nefrektomi), hastanın karnına açılan 0,5-1 santimetrelik iki delikten yapılıyor. Böbrek, ameliyat sonunda hastanın kasık bölgesine yapılan 7 santimetrelik kesiden çıkartılıyor. Açık ameliyata nazaran hastalar operasyon bitiminde daha az ağrı hissediyor. Hastanede kalış süresi kısalıyor. Normal hayata ve işlere de hızlıca dönülüyor. Açık cerrahide kesiye bağlı istenmeyen yan etkiler bu operasyonda en aza iniyor. Ameliyat yerinde fıtıklaşma, hissizlik, yara enfeksiyonu, akciğerlerde hava birikmesi ve benzeri arzu edilmeyen durumlar da azalıyor. Ameliyat akşamı gezip su içmeye başlayan vericiler; ertesi sabah yemek yiyebiliyor ve duş alabiliyor. Yine ertesi gün eve gitmek mümkün. Ameliyatta vücuda dren denen küçük boru da yerleştirilmiyor. Gizli ve estetik yapılan dikişlerin sonradan alınması da gerekmiyor. 1 hafta sonra araç kullanmada mahzur yok. 3 hafta akabinde de tamamen normal hayata dönülüyor.