Şişmanlarda bu fazlalıklar olduğu sürece onlara göz diken birileri de mutlaka çıkacaktır. Peki ne yapmalı, ne etmeli?
Obezite, yani şişmanlık tüm dünyada bulaşıcı bir hastalık gibi hızla yayılıyor. Üstelik bu ‘salgın’ sadece gelişmiş zengin ülkeleri değil, az gelişmiş olanları da ilgilendiriyor. Çevremize şöyle bir bakarsak bizde de obez insanların sayısının her geçen gün arttığını rahatlıkla görebiliriz. Asıl ürkütücü olan ise, obezitenin erişkinler dışında küçük çocuk ve gençleri de pençesine almış olması.
Şişmanlarda bu fazlalıklar olduğu sürece onlara göz diken birileri de mutlaka çıkacaktır. Nitekim çıkıyor da. Obezite tedavisinin günümüzde doktorları, klinikleri, diyetisyenleri, zayıflama ilaçları, şok diyetleri, diyet yiyecek ve içecekleri, aletleri, edevatı… ile milyar dolarlık dev bir sektör olmasına hiç şaşırmamalı. Çünkü, dünyada hem çok fazla kilosu ve çok fazla parası olan milyonlarca insan var, hem de bu fazlalıklara göz dikmiş çok fazla akılları olan insanlar.
Keşke hiç şişmanlamasak
Zayıflamak pek öyle kolay bir iş değil. Çünkü, bir kere hem yerleşmiş yağ dokusunu kaybetmek çok zordur ve hem de kısa zamanda bin bir emekle, zahmetle verilen kilolar genellikle daha kısa zamanda üstelik de fazlasıyla geri alınır.
En iyi diyet, bir doktor ve diyetisyen tarafından kişiye özel olarak hazırlanan diyettir. Kilo vermekte hiç aceleci olunmamalıdır. İdeal bir diyette, vücudun ihtiyacı olan her tür besin olmalı, ancak miktarı ve kalorisi düşük tutulmalıdır. Esas önemli olan verilen kiloların bir daha geri alınmamasıdır. İnsanı aç ve hálsiz bırakan rejimlere itibar edilmemelidir.
Terazilerle dost olmalı.
Kimse zorla zayıflatılamaz. Önce şişmanları, şişman olduklarına, bunun bir hastalık olduğuna ve zayıflamaları gerektiğine inandırmak gerekir. Zira, pek çok obez terazilerden hiç hoşlanmaz, fazla kilolu olduğunu da genellikle kabul etmez.
Yediğimi çocuk yemez
Şişmanların en büyük bahanelerinden biri de ‘Su içsem yarıyor’dur. Hiç de fazla yemedikleri halde kilo almaktan veya verememekten yakınanlar bütün yedikleri ve içtiklerini kaydederlerse, kabahatin suda olmadığını kolayca anlarlar. Bunlar, ‘abur-cuburları’ yiyecek ve içecekten saymayanlardır.
Pazartesi diyetlerinden vazgeçmeli
Birçok insan her pazartesi veya her ayın başında sabah erkenden diyete başlar, ancak daha o akşam veya en geç ertesi gün de vazgeçer. Çünkü, insanlar çok kısa zamanda, yediklerinden fazla kısmadan ‘kolayca’ zayıflamayı ister. Hatta, mümkün olsa da bir düğmeye basılıp fazla kilolar birden kaybolsa çok iyi olacaktır.
Sihirli bir diyet yok
Bir kere şuna emin olun ki, öyle birkaç haftada bilmem kaç kilo verdiren ‘şok diyetler’ yararsız olduğu gibi, sağlık için de çok risklidir. Belki bunlarla kısa sürede kilo verilebilir, ama diyet bırakılınca eski kilolar hemencecik fazlasıyla geri alınır. Bu tür diyetlerde kaybedilen yağ değil, kas dokusudur.
Aç kalarak ve kendi başına yapılan diyetlerle de zayıflamak genellikle imkánsızdır. Çektiğiniz eziyet yanınıza kár kalır.
Pahalı diyet ürünlere kanmayın
Diyet veya ‘light’ adı altında satılan çikolatalar, reçeller, kekler, bisküviler… gerçekten çok pahalıdır. Bunların yerine kalorisi düşük olan alternatifler bulmak her zaman mümkündür. Bu pahalı ürünlerin tek faydası, cebinizde yiyeceğe verecek para bırakmama yoluyla kilo vermenize katkıda bulunmasıdır. Diyetisyenlerin vizitelerinin de çok yüksek olmasının bir nedeni de budur zaten.
Parası olan da aç, olmayan da
Bu dünya bir tuhaf. Gençken parası olmadığından… bulamadığından yiyemeyen insanlar, paraları pulları olduğunda ise, bu sefer de kilo almamak ya da fazla kilolarını verebilmek için aç bilaç gezmek zorunda kalıyorlar.
Neticede, parası olan da aç geziyor, cebi delik olan da.
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta