Menopozun Habercisi Olan Belirtiler!
Menopoz belirtilerini erken ve geç olmak üzere ikiye ayırmak gerekiyor. Erken belirtiler arasında en önemlileri, adet düzenindeki bozulma ile birlikte başlayan ve birkaç dakikalık nöbetler halinde gelen ateş basması, sıkıntı, terleme, sinirlilik, çarpıntı hissi, uykusuzluk gibi şikayetler olarak karşımıza çıkıyor. Klasik menopoz yakınmaları olan bu belirtiler kadınların yaklaşık %65’inde görülüyor. Geri kalan %35 kadın ise bu belirtileri yaşamıyor. Genel olarak kişinin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen bu belirtiler büyük oranda ilk 5 yıl içinde kaybolurken kadınların %5 kadarında ise yaşam boyu devam ediyor. Daha sonra bu kadınlarda hayattan zevk alamama, aşırı alınganlık, çabuk sinirlenme, algılama güçlükleri görülüyor. Bunun sonucunda depresyon, anksiyete gibi psikolojik tablolara rastlanıyor.
Riskler Artıyor!
Prof. Dr. Hakan Seyisoğlu adet kesildikten sonraki dönemde kadınlarda görülen fiziksel etkilerle ilgili olarak şunları söylüyor: “Adetten kesildikten yaklaşık 3-4 yıl sonra idrar yolları ve vajinada atrofi adını verdiğimiz incelmeye bağlı kuruluk ve yanma hissi, cinsel birliktelikten ağrı duyma ve nihayet idrar şikayetleri ve istemsiz idrar kaçırma gibi belirtiler kendini göstermeye başlar.
Bunlar, uygun tedavi yapılmadıkça geçmediği gibi tedavisiz kadınlarda gittikçe artış gösterebilir.
Daha ileri dönemlerde ise kemik kayıpları ve kalp damar hastalık riskleri belirmeye başlar.” İşte bu sebeple özellikle genç kadınlarda erkeklere oranla daha düşük olan kalp ve damar hastalıklarının görülme sıklığı, menopoz sonrasında belirgin şekilde artarak erkekler ile eşit düzeylere geliyor.
Öyle ki bu dönemdeki kadınların ölüm nedenleri arasında ilk sıraya yerleşiyor. Menopozun etkileri bununla da sınırlı değil. 35-40 yaşlarından itibaren başlayan kemik kütlesindeki azalma, menopoz sonrasında hızlanıyor ve kemik kırıklarının görülme olasılığı artıyor. Özellikle omurgalarda başlayan çökme kırıkları sonrasında kadında boy kısalığı ve kamburlaşma tarzında postür bozukluğu ortaya çıkmaya başlıyor. İleri yaşlarda ise ölüme neden olabilen kalça kırıkları görülüyor.
Menopozda kullanılan hormon replasman tedavisi uzun zamandır tıp dünyasında tartışılan bir konu. Menopoz sonrası hormon tedavisi, eksilen kadınlık hormonu olan östrojenin kısmen yerine konmasını amaçlıyor.
Böylece hormon azalmasına bağlı olarak ortaya çıkan belirtilerin iyileştirilmesi için kullanılıyor. Prof. Dr. Seyisoğlu tedaviyle ilgili şunları söylüyor: “Şüphesiz her tedavide olduğu gibi yararlarının yanı sıra kısmen de olsa riskleri de vardır. Özellikle yaşam kalitesini ilgilendiren menopoz şikayetlerinin ortadan kaldırılması, atrofiye bağlı vajina ve idrar yollarındaki şikayetlerin geçirilmesi ve kemiklerdeki kaybın önlenerek ortaya çıkabilecek kırıkların azaltılması, bu tedavinin başlıca amaçları arasındadır.
Ancak tüm bunların yanında, özellikle kullanım süresi ile doğru orantılı olarak meme kanseri görülme sıklığında küçük bir artışa neden olabilmektedir. Bu artış göze çarpmayan bazı risklerin yanında daha azdır.
Örneğin ilk doğumunu 30 yaş üzerinde yapmış olmanın riski 1.48, şişmanlığın riski 1.48, üniversite mezunu olmanın riski 1.36 iken, hormon tedavisinin olası meme kanseri riski 1.26 dır. Diğer taraftan tedavi alan kadınlarda kanserin erken dönemde yakalanabilmesinden dolayı bu hastalıktan ölüm oranı, kullanmayanlara göre daha azdır. Fakat tüm bunlara rağmen yine de günümüzdeki tedavi eğilimi, etkin yararı sağlayabilecek en düşük dozda ve mümkün olabilen kısa süreler şeklindedir. Özellikle şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, menopozda hormon tedavisi kişiye özgüdür ve uzman bir doktor tarafından düzenlenen tedavinin o kişideki yararı, olası risklerinden her zaman daha fazladır.”
Kontrolleri Aksatmayın!
Menopoz döneminde kadınların dikkat etmesi gereken en önemli sağlık kurallarından bir tanesi, düzenli kontroller. 40 yaşından itibaren her kadının sık aralıklarla kontrolünü gerektiren sorunu yoksa en az yılda bir kez bu kontrollere uyması gerekiyor. Çünkü birçok sağlık sorunu ve özellikle meme ve jinekolojik kanserlerin büyük bölümü bu yaşlardan sonra ortaya çıkıyor.
Prof. Dr. Seyisoğlu kontrollerle ilgili şunları söylüyor: “Bu dönemlerdeki kontrollerde ailesel riskleri belirlenen kadın, sistemik ve jinekolojik muayeneden geçirilir. Bu esnada ultrasonografik inceleme yapılır ve rahim ağzı kanserinin taramasını amaçlayan smear testi için sürüntü alınarak patolojik incelemeye gönderilir. Aynı zamanda kan biyokimyası ve gerekli bazı hormonal değerlendirmeler için kan tetkikleri istenir. Bilinmesi gereken en önemli noktalardan birisi, tedavi ile kontrollerin birbirlerinden tamamen bağımsız olduğudur. Yani bir kadına menopoz sonrası tedavi uygulanmasa bile yıllık kontrollerin kesinlikle aksatılmaması gerekir.”
Bu yaş döneminden itibaren yıllık tarama gerektiren en önemli organların biri de memedir. Kadın kanserleri arasında birinci sırada yer alan meme kanseri, bu yaştan sonra belirgin artış gösteriyor. Ancak taramalar ile erken yakalanabilme şansı çok yüksek Prof. Dr. Seyisoğlu “meme taramasında üç şart vardır.” diyerek şöyle devam ediyor: “ Birincisi kadının kendi kendini ayda bir kez muayene etmesi, ikincisi doktor muayenesi ve üçüncüsü radyolojik yöntemlerdir.
Bunların arasında en önemlisi radyolojik yöntemler olup en sık kullanılanı mamografi ve meme ultrasonografisidir. Mamografi, daha sık yapılmasını gerektirecek bir bulgu yoksa 40 yaşından itibaren yılda bir kez tekrarlanır. Eğer o kişinin ailesinde 40 yaşın altında meme kanseri varsa mamografiye başlanma yaşı daha erkene alınabilir.”
Acıbadem Hastanesi Bakırköy Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
Prof.Dr. Hakan Seyisoğlu
Kaynak: Hastane.com.tr