Beyin ve omurilikteki sinir dokusunu kaplayıp koruyan zar (menenj) ların yangılanması. Bu hastalık dört açıdan sınıflandırılabilir:
1) Yangılanan menenjlerin sert menenj ya da yumuşak menenj olmasına göre pakimenenjit ve leptomenenjit,
2) Hastalığın ilerleyiş temposuna göre ivegen ve süreğen menenjit.
3) Menenjlerde meydana gelen berelenmelerin türüne göre irinli menenjit ve prodüktif menenjit.
4) Menenjlerdeki yangının tek başına bir hastalık durumu olarak ya da bir başka hastalık durumunun sonucu olarak çıkıp çıkmamasına göre birincil menenjit ve ikincil menenjit.
SALGIN SEREBROSPİNAL MENENJİT
Sepsimenengokoksik menenjit de denilen bu hastalığın yayılışı daha çok kış ve bahar aylarında görülür. Hastalık en çok yeterince beslenmemiş ve daha önce geçirdiği bir hastalık nedeniyle güçsüz kalmış çocuklarla yeni yetişenleri etkiler. Birkaç seyrek olayla kaldığı, salgın durumuna geçmediği olursa da, adından da anlaşıldığı gibi genellikle salgın bir hastalıktır ve kışla, okul, yurt gibi toplu halde yaşayan yerlerde başgösterir. Kötü sağlık koşulları, savaş ve savaşın getirdiği besin yetersizlikleri serebrospinal menenjite yol açan toplumsal etkenlerdir.
Kişisel etkenlere gelince bunlar aşırı fiziksel yıpranma, az beslenme, solunum yollarının hırpalanması ve yangılanması yani soğukalgınlığı, burun mukozası yangısı (rinit), sinüslerin yangısı (sinüzit), boğaz yangısı (farenjit), bademcik yangısı, solunum aygıtını etkileyebilen grip gibi hastalıklar vb.’dır.
Bu hastalığa yol açan oval biçimdeki (yani kok» çeşidinden) mikroplara Weichselbaum rnenengokokları denilir. Mikroskopla incelendiklerinde çift çift ve içbükey yanları birbirine bakan ikişer kahve çekirdeğini andırır bir görünüşleri vardır. Bunlar gramnegatif mikroplardır. Kuraklığa, sıcaklığa, güneş ışınına dirençleri azdır. Çeşitli dokularda ve en çok menenjlerde irin yetenekleri, güçlüdür.
Hastalık bir hastanın ya da hastalıktan yeni kalkmış birinin öksürme veya aksırma yoluyla dışarı attığı ve menengokok dolu olan balgam damlacığı içeren havanın solunulmasıyla alınır. Bu hastalıkta taşıyıcı da olunur. Yani sağlıklı bir kimse mikrobu alır ve kendisi hastalanmaksızın bir başka sağlıklı kişiye geçirir. Taşıyıcılar bir bakıma hastalardan daha tehlikelidir; çünkü hasta değil diye böyle bir kimseye karşı tedbir alınması düşünülmez. Ayrıca kendileri hastalanmadıklarına göre vücutlarının bu hastalığa karşı direnci başka insanlarınkinden daha çok demektir. Bu da, daha uzun süre hastalığı bulaştırmaları olasılığını oluşturur.
Mikroplu hava sağlıklı kimsenin burun boşluklarına ve boğaz boşluğuna girdikten sonra menengokoklar buralarda balgamlı burun boğaz yangısına yol açarlar. Bunun sonucunda mikroplar burun ve boğaz (yutak) mukozaları yoluyla kana karışabilirler. Daha önceleri yukarı solunum yolları (boğaz, burun) hastalıkları geçirmiş bir kimsede, bu kesim hırpalanmış olduğundan, bu olasılık daha da faz ladır. Mikroplar kana karışırlarsa önce bir septisemi aşaması görülür. Sepsimenengokoksik aşama veya menengokoksemi de denilen bu aşamadan sonra, mikroplar kan yoluyla beyin ve omuriliğin yumuşak menenjlerine ulaşırlar ve menenjit ortaya çıkar.
Hastalığın bulaşmasıyla ortaya çıkması arasındaki kuluçka dönemi 3-6 günlük bir süredir. Bu süre içinde hasta ya hiç bir şey farketmez va da soğuk algınlığı belirtileri gösterir. Hastalık bundan sonra şiddetli baş ağrısı, genel bitkinlik ve yüksek ateşle (40 derece ve daha yüksek) ortaya çıkar. Başlangıçta titremeler, mide bulantısı, kusma, belkemiğinde ağrı vardır. Ağzın geri kesimlerinin ve boğaz boşluğunun mukozası kırmızı ve şiştir.
Birkaç gün süren bu ilk aşamada genellikle deride kırmızımtrak lekeler, kızılı hatırlatan benekler ya da daha fazla deri içine kanayan kırmızı noktalar görülür. Bu aşamadan sonra gerçek menenjit, menengokokların kan yoluyla beyin ve omuriliğin yumuşak menenjlerine ulaşıp yangılama oluşturmasıyla başlar. Bu aşamaya özgü belirtiler şunlardır:
1 — Sürekli ve şiddetli baş ağrısı: Başın tümü ağrır; hareketle, duruş değiştirmekle, öksürük, aksırık gibi başı sarsan ufak hareketlerle, hatta hafif bir gürültü duymakla ağrı artar.
2 —Kusma: Hasta hiç bir şey yemediği zaman bile, ruhsal nedenlerle kusar.
3 — Genel bir aşırı duyarlık: Hasta hafif bile olsa her çeşit dış dürtüye karşı çok duyarlıdır; basit bir okşama, ışık, yüksekçe ses hastayı rahatsız eder.
4 — Kaslarda aşırı kasılma (hipertoni) yani aşırı ve istem dışı sertlik, en çok gövde kaslarında, ensede ve sırtta görülür. Karın kasları içe doğru çekilip sertleştiğinden hastanın aldığı bu şekle «kayık biçim karın» denilir. Hipertoni ense ve belkemiği kesimini de çok sertleştirir. Çiğneme kasları da kasıldığından çene kilitlenir.
Bütün bunların sonucu olarak hasta özel bir yatış biçimi gösterir. Bir yana dönük yatan hastanın dizleri bükülür; uylukları kalçaya doğru kıvrıktır. Baş dik ve biraz geriye doğrudur.
Dudaklarda ve burun deliklerinde uçuk olabilir. Gözde felç olgularına rastlanabilir. Şaşılık ve çift görme olabilir. Kas kirişlerinin refleksleri her zaman aynı değildir. Bazen normal, bazen aşırıdır. Deri üzerine parmakla bir çizgi çizilirse bu çizgi boyunca uzun süre kaybolmayan bir kırmızılık görülür.
Nabız hızlı veya yavaş, fakat hep zayıftır. Tansiyon başlangıçta yüksektir; sonra normalin altına düşer. Solunum hızlı, ve yüzeysel, yani göğüs ve karın hareketi belli belirsizdir. Dudaklar ve dil kuru ve morumsudur; kabızlık vardır. Çırpınmalar, sayıklamalar görülür; hasta bazen çok hareketli, bazen uykulu durumdadır. Bu uyku durumu gittikçe ağırlaşarak hastayı komaya götürebilir.
Bütün bu belirtilere bakarak teşhis koymak zor değildir. Fakat, teşhisin, omurga boşluğundan alınan omurilik sıvısının incelenmesi ile doğrulanması gerekir. Sağlıklı bir insanın omurilik sıvısı duru ve saydamdır. Bu hastalıkta ise bulanık ve çoğu zaman irinlidir. Ayrıca miktarı arttığından şırınganın içine normalden yüksek bir basınçla fışkırır ya da birbirine pek yakın damlalarla akar. Bu sıvının mikroskobik incelenmesinde menengokoklar, çok çekirdekli lökositler ve irin hücreleri bulunur.
Hastalığın ortalama süresi 2-4 haftadır. Fakat birkaç gün hatta birkaç haftalık bir iyileşmeden sonra yineleyen olaylar da vardır. Görme ve işitme sinirlerinin berelenmesi körlük ve sağırlık yapabilir; bazen bu durumlar sürekli olur. Yani hasta ölünceye kadar kör ya da sağır kalabilir. Komplikasyonlar arasında en önemliler irinli orta kulak yangısı ve irinli eklem yangısıdır.
60-65 yıl öncesine kadar ölüm olasılığı yüksek bir hastalıkken 1905’te Jochmann’ın bulduğu serumla ölüm oranı azalmıştır. Bugün serum tedavisi yerini sülfamitlere, penisiline ve başka antibiyotiklere bırakmıştır. Sülfamitler ağız yoluyla ve penisilin kas içine ya da, daha iyisi, omurga içine iğneyle olmak üzere uygulanırlar. Doğrudan doğruya hastalık etkenleriyle savaşmayı amaç edinen bu tedavinin yanısıra bir de belirtileri ortadan kaldıran tedavi uygulanır. Bu ikinci tedavide ağız, boğaz ve burun boşluğu sülfamit eriyikleriyle temizlenerek mikroplardan arındırılır; baş ağrısına karşı ufak dozda ağrı dindiriciler ve buz kesesi kullanılır. Kusmayı önlemek için kloroformlu su ve başka ilaçlar verilir. Kabızlığın hafif müshillerle; hareketliliğin, çırpınmaların sayıklamaların klorhidrat, bromürler ve barbitüriklerle tedavisi yoluna gidilir. Yiyecekler çeşitli ve bol olmalıdır.
Bulaşmayı önlemek için hastayı evinde veya hastanede ayırmak gerekir. Bu ayırma yalnız hastalık boyunca olmamalı, hastalık geçtikten sonra 30-40 gün, yani burun-boğaz salgısı üzerinde yapılacak mikroskobik incelemede hiç menengokok kalmayıncaya kadar sürdürülmelidir. Hastanın kullandığı eşyalar, yatak takımı ve çamaşırları dezenfekte edilmelidir.
Yaygın ve ağır salgınlarda, taşıyıcı olup olmadıklarının anlaşılması için sağlıklı kişiler de muayene edilmelidir. Bunun için burun-boğaz salgısının mikroskobik incelemesinin yapılması gerekir. Bu kimselere de üstüste birkaç gün 2-3 gr. sülfamit verilir ve sülfamitle hazırlanmış gargaralar, tütsüler yaptırılır. Menenjitin sağlık müdürlüğüne bildirilmesi yasa gereğidir.
İVEGEN VE TEHLİKESİZ LENFOSİTLER MENENJİT
Genellikle sıcak aylarda seyrek olaylar ya da küçük salgınlarda görülür. Hastalar çoğunlukla çocuklar ya da gençlerdir. Hastalık ivegen olarak başlar; ateş birden yükselir; baş ağrısı şiddetlidir; aç karnına bile kusma vardır; hasta üst üste kusar. Daha sonra serebrocpinal menenjitteki belirtiler ortaya çıkar; fakat lenfositer menenjit hem daha kısa sürer, hem belirtiler fazla ivegen değildir; hemen bütün hastalar birkaç günde iyileşirler ve hastalıktan sonra herhangi bir komplikasyon kalmaz.
Omurilik sıvısı incelendiğinde çok sayıda lenfosit görülür. Hastalığa lenfositer menenjit denmesinin nedeni budur. Bu özelliği ve omurilik sıvısında menengokok ve verem mikrobu olmaması bu çeşit menenjiti serebrospinal menenjitten ve verem menenjitinden kolayca ayırtettirir.
Lenfositer menenjite yol açan etken henüz kesinlikle bulunamamıştır. Ancak koriyomenenjit virüsü tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Bu virüs hastalığın ilk günlerinde hastanın kanında ve sidiğinde bulunur. En etkili tedavi omurilik sıvısından birkaç santimetre küp almaktır. Böylece belirtiler, yani hastanın acısını gösteren bütün ağrı ve sızılar çabuk ve etkili biçimde hafifletilmiş olur.
İVEGEN FRENGİ MENENJİTİ
Her yaşta ortaya çıkabilir. Frenginin ikinci döneminde yani başlangıç sifilomasının (sifilis mikrobunun yaptığı şişler) ortaya çıkmasından 36 ay sonra olur. Hastalığın başlangıcı sinsi ve yavaştır. Klinik belirtiler şunlardır. Baş ağrısı, mide bulantısı, kusma, ağır nabız, ense sertliği. Serebrospinal menenjitin birçok belirtilerine bunda da rastlanır; fakat hastalık çok daha hafif gelişir Hasta konuşur, yatakta hareket eder; çok acı çektiğini gösterir bir belirti yoktur. Ateş çok yüksek değildir; bazen hiç ateş yoktur Duyular hemen tam olarak yerindedir. Gerek yüzeydeki ve gerek derindeki refleksler değişkendir.
Ayırtedici özellikleri deride frengiye özgü kırmızı lekeler olması, belden alınan omurilik sıvısının kendine özgü bir nitelik göstermesi, Wasserman testinin hastada frengi bulunduğunu bildirmesidir. Tedavi frengi ilaçlarıyla yani penisilin, arsenobenzol vb. ile yapılır.
İVEGEN İRİNLİ MENENJİT
Salgın serebrospinal menenjit bir birincil irinli menenjittir. Bunun ikincil olan çeşitleri de vardır. Bunlar tifo, zatürre, grip, septisemi vb. gibi genel enfeksiyon hastalıklarının sonucu irinli orta kulak yangısı, mastoidit, bururı mukozası yangısı, sinüzit vb. gibi beyne yakın; akciğer absesi, eııdokardıt gibi beyne uzak bir yangı odağı, kafatasında mikrop kapmış bir yara sonucu, yılancık sonucu ortaya çıkabilirler.
Nedenleri böyle çeşitli hastalıklar olduğundan etkenler de çeşitlidir, prıömokoklar, streptokoklar, stafilokoklar, tifo basilleri vb. başlıca etkenlerdir. Bunlar menenjlere kan yoluyla gidebildikleri gibi hastalıklı kesimin yakınlığı nedeniyle de geçebilirler. Örneğin hastalık etkeni orta kulağın ya da kulak ardı kemiğinin yangısından doğrudan doğruya menenjlere gider.
Bu ikincil irinli menenjitlerde de menenj çok hırpalanır. Belirtiler serebrospinai çeşittekilerın aynıdır; yani şiddetli baş ağrısı, sürekli kusma, ense ve sırtın sertleşmesi, derinin her çeşit dış dürtüye aşırı duyarlığı görülür. Fakat menenjitin başlangıcı birincil hastalığın yani menenjiti yapan tifo, zatürre vb.’nin belirtileriyle maskelenir. Hastalığın gidişi her zaman ağırdır. Bazen 1-2 hafta, bazen 2-3 gün (öldürücü şekil) sürer. İyileşenlerin bir kısmı kör ve sağır kalabilir.
Teşhis hem genel menenjit belirtilerine hem de hastada daha önce bir enfeksiyon hastalığı bulunmasına bakarak konulur. Bejden alınan omurilik sıvısının incelenmesi de gereklidir. Bu sıvı miktarca arttığından basıncı yükselir ve şırıngadan fışkırarak ya da birbirine çok yakın damlalar halinde çıkar; irinli bir görünüşü vardır. Mikroskobik incelenmesinde menenjite yol açmış olan hastalığın mikrobu (pnömokok, stafilokok, streptokok vb.) görülür.
Tedavi süifamitler, penisilin ve etken ne çeşit bir canlıysa ona karşı kullanılan antibıyotiklerle yapılır; bu ilaçları erken ve büyük miktarlarda uygulamak gerekir. Bir taraftan da menenjiti yapan birincil hastalığın tedavisine devam edilir. Orta kulak ve mastoid yangılarında cerrahiye başvurularak vücut enfeksiyondan temizlenir. Belirtileri hafifletmek ve hastanın acısını azaltmak için omurilik sıvısından birkaç santimetre küp alınır. Ağır durumlarda omurga boşluğuna penisilin verilir.
İVEGEN SERÖZ MENENJİT
Verem menenjitinden başka İvegen olan bir çeşit daha vardır. Bu ivegen seröz menenjittir. Çoğunlukla grip, kızıl, tifo, zatürre, difteri vb. bulaşıcı hastalıkların; alkol zehirlenmesi, kurşun zehirlenmesi gibi dış ya da üremi gibi iç zehirlenmelerin, salgıbezi urlarının, başa vurulan darbelerin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Basit bir güneş çarpması bile geçici fakat ağır bir seröz menenjite yol açabilir.
Hastalık birden başlayabildiği gibi, ağır ağır da ortaya çıkabilir. Baş ağrısı, kusma ense ve sırt sertliği bu çeşitte hafiftir. Çok çabuk sonuçlanan durumlar olabildiği gibi aylarca süren, bir hafifleyip, bir ağırlaşan durumlar da olur.
Omurilik sıvısı bu çeşit menenjitte bulanık değil, durudur. Fakat miktarı ve basıncı artar. Tedavide, yangıyı yapan etkene karşı gerekli ilaçlar verilirken bir yandan da omurilik sıvısı azaltılır.
VEREM MENENJİTİ
Menenjlerin irinli olmayan ağır bir yangısıdır. Streptomisinin bulunmasından önce ölümle sonuçlanan bir hastalıktı. Yakalananların çoğu çocuklar ve yeni yetişenlerdir. Ancak erginlerde de görülebilir. Hastada daha önceden verem odakları vardır. Bunlar menenjlerden başka bir organda, çoğu zaman akciğerde olup farkedilrnezler. Verem mikropları bu organlardan kan dolaşımı yoluyla beyin ve omurilikteki menenjlere gider ve burada gelişirler. Özellikle akciğer miliyer tüberkülozu yani akciğerde yaygın tüberküller gösteren verem, menenjit yapar.
Başlangıç aşamasında hasta bir karakter ve mizaç değişikliği duyar, hafif bir baş ağrısı vardır. Bu aşamadan sonra hastalık yavaş yavaş ağırlaşır. Kusmalar, inatçı bir kabızlık, alın ve şakak bölgesinde şiddetli baş ağrısı başlar. kusma aç karnına bile olabilir. En hafif bir ses, en zayıf ışık hastaya büyük acı verir. Kaslarda hemen hemen genel bir sertleşme, hipertoni olur. Ense ve sırtta katılık görülür. Bunun sonucu olarak hasta öne eğilemez. Gövde kayık gibi içe çekilir. Uyluklar leğen kemiğine, bacaklar uyluklara doğru kıvrılır. Nabız sertleşir, bazen de düzensiz attığı görülür. Çırpınma olabilir.
Kafa içi basıncın yüksek olduğu, menenjlerin zedelendiği bu dönemden sonra gelen aşamanın özellikleri şunlardır: Kaslar gevşer; ense ve sırt katılığı geçer; gövdenin kayık biçimi yok olur; duyular körelir; uyku durumu gittikçe derinleşir; sonunda komaya dönüşebilir; kafa sinirleri felce uğrar, özellikle gözü besleyen sinirler felce uğradığından üst gözkapağı düşer, şaşılık ve çift görme olur; gözbebeği irileşir iki gözbebeğinde ayrı iki açıklık olur.
Bu klinik belirtileri gösteren hastalığı teşhis etmek zor değildir. Ancak, belden omurilik sıvısı alıp inceleyerek teşhisi doğrulamak iyi olur. Verem menenjitinde omurilik sıvısı, miktarı ve buna bağlı olarak basıncı arttığından şırıngadan fışkırır ya da damlaları çok yakın olarak akar; duruluğu ve saydamlığı bozulmaz. Birkaç saat aynı sıcaklıkta bırakılan omurilik sıvısında «mya ağı» denilen bir örgü oluşur. Bu, çok ince fibrinden bir ağdır. Sıvının albümin ve globülini artar; glükozu azalır. Lenfositler, bazen de çok çekirdekli hücreler çoğalır. Santrifüj yöntemiyle elde edilen çökeltisinde çoğu kez verem, mikrobu (Koch basili) bulunur. Teşhiste göz dibi muayenesi de yapılabilir. Koroidde tüberküllere rastlanır. Optik papilla kızarmış ve şişmiştir. Göğüs filmi çekilerek milyer akciğer tüberkülozundan olup olmadığına bakılır.
Yirmi otuz yıl öncesine kadar verem menenjiti ölümle biten bir hastalıktı. Bugün vereme karşı kullanılan iki güçlü ilaçla hastaların çoğu kurtulabilmektedir. Bunlardan streptomisin 1946’da bulunmuş, izoniyazit (izonikotinik asıd hidratidi) 1952’de tedavi aracı olarak kullanılmaya başlamıştır. Tedaviye ne kadar erken başlanırsa iyileşme olasılığı o kadar büyüktür. Bu nedenle teşhisin erken konulabilmesi çok önemlidir. Streptomisin en çok kas arasına iğne olarak verilir. Günlük doz 0.50-1 gr. arasındadır. En ağır durumlarda doğrudan doğruya omurgaya da verilebilir. Bir defada verilen doz 0,10-0,20 gr.’dır. Çok acele durumlarda damardan streptomisin verildiği de olur. İzoniyazit daha etkili bir ilaçtır. Gerek ağızdan gerek omurgaya şırınga etme yoluyla verilebilir. Erginlerin günlük dozu ağızdan 500-600 mgr omurgadan 40-50 mgr.’dır.
Bugün tedavide bu ilaçların her ikisi de kullanılır. Streptomisin kas arasına ve omurgaya iğneyle, izoniyazid ağızdan ve omurgaya iğneyle verilir. Bu tedavi ağır hastalık belirtileri başlar başlamaz ele alınır. 6-8-10 ay, yani belirtiler yok olduktan epeyce sonraya kadar sürdürülür. Böylelikle hastalığın yenilemesi de önlenmiş olur.
Son zamanlarda bu kimyasal ilaç ve antibiyotik karışımı tedaviye kortizon ve adrenokortikotropik hormon kökenli ilaçlar da eklenmektedir. Bunlar fibrin birikmesini engelleyerek veremin damarlar için ağır ve sürekli olabilecek kötü sonuçlarını önlemektedir. Ancak bu ilaçlar hiçbir zaman tek başına verilemez; sadece iki ana verem ilacına ek olabilir.