Kızıl Hastalığı Nedir
Kızıl, vücutta yaygın, kırmızı lekeler çıkmasıyla kendisini gösteren mikroplu ve bulaşık bir hastalıktır.
Kızıl Hastalığı Nedenleri
Kızılı yapan mikrop uzun müddet meçhul kalmıştır. Nihayet kızıla tutulmuş hastaların boğaz ve bademciklerinde ufak, yuvarlak ve mikroskop altında zincir şeklinde görülen (Streptokok) dedikleri bir mikrobun mevcut olduğu ve hastalığı bu mikrobun yaptığı anlaşılmıştır.
Bu mikrop hastaların boğaz ve bademciklerinde yerleşip iltihaplar yapmakta ve oradan bir yılan gibi saldığı zehirleri bütün vücuda göndererek hastalığı hâsıl etmektedir.
Kızıla herkes tutulmaz. Bazı kimselerde bu hastalığa karşı özel bir mukavemet mevcut olduğu, bazılarında ise, bunun tersine olarak, kızıla tutulmak istidadı bulunduğu görülmektedir.
Mikrop hastaların boğazlarında, bademciklerinde bulunur. Hastaların söz söyler, aksırır, öksürürken boğazlarından fırlayan tükürük damlacıkları etrafa yayılarak bulaşmaya sebep olurlar.
Kızıl Hastalığı Belirtileri
Mikrop alındıktan (3 – 5) gün sonra hastalık titreme ve ürpermelerle başlar. Ateş az zamanda yüksek dereceye çıkar. Hastalarda görülen ilk belirtilerden birisi bademciklerin şişip iltihaplanarak kıpkırmızı bir hal alması ile ortaya çıkan anjindir. Bulantı, kusma, baş ve bel ağrıları olur. Hastalar yatağa yatmağa mecbur olurlar.
Hasta boğazının ağrısından şikâyet eder. Yutkunmada zorluk vardır. Dil paslı, dudaklar kurudur.
Ateşin yükselmesinden bir iki gün sonra, ilk defa göğüsten ve boyundan başlamak üzere, vücudun derisi üstünde, bir takım kırmızılıklar baş gösterir. Bu kırmızılıklar, kızarmakta olduğu gibi, tek tük lekeler halinde olmayıp geniş ve yaygındırlar. Adeta deri üzerine kırmızı mürekkep sürülmüş gibidir. Zaman geçtikçe bu lekeler yüze, kollara, göğse, sırta, karma ve bacaklara da yayılırlar.
Yüzün her tarafını kırmızılık kaplar. Fakat hastanın dudaklarının Ve ağzının etrafında kırmızılık yoktur. Buraları soluk bir renktedir. Bu hal doktorlar tarafından kızıl için özel bir belirti olarak kabul edilmiştir. Lekeler, bazı defa, o kadar yaygın olur ki hasta âdeta al bir gömlek giymiş gibidir.
Bu sırada hastanın dili kızarmış, üzerindeki ufak kabarcıklar daha ziyade barizleşmişlerdir. Doktorlar bu görünüşteki dile (çilek dili) derler ki kızıl hastalığı için özel bir başka belirti diye telâkki olunmuştur.
Kızıl lekeleri (3 – 4) gün içinde son haddine vardıktan sonra birinci hafta nihayetinde sönmeğe başlarlar. Hastanın ateşi (8 – 12) gün kadar sürdükten sonra düşer.
Nekahet devresinde derinin evvelce kızarmış olan yerleri kavlayıp kabarır. Büyük parçalar halinde deri döküntüleri hâsıl olur. Bu döküntüler el ayasında ve ayak tabanında daha büyük parçalar halindedirler.
Bu örneklik tablodan başka gayet ağır kızıl vakalar olduğu gibi, ufak bir bademcik iltihabı ve biraz ateşle geçen çok hafif şekilleri de vardır. Benim uzun yıllar devam eden doktorluk görgülerimden edindiğim kanaate göre, kızıl bizim memleketimizde bu şekilde çok hafif olarak geçmektedir. Yurdumuza ait iklimin ve halkımızın vücudunda bu hastalığa karşı mevcut mukavemetin hastalığın hafif geçmesinde rolü olsa gerektir.
Bazı kimselerde yalnız bademcik iltihabı hâsıl olup deride kırmızılıkların çıkmadığı da olur. (Lekesiz kızıl). Bu takdirde kızıl teşhis etmek zordur. Yalnız bu gibi vakalarda sonradan kızıla mahsus ihtilâtların ortaya çıkması geçirilen anjinin kızıla ait olduğunu göstererek hakikatin anlaşılmasına yardım eder. Kızılda görülen ihtilâtlar oldukça ağırdır. Bazı hallerde boğazda, bademciklerde, boyundaki lenfa boğumlarında kangrenli bir iltihap başlar. Bu iltihap gittikçe ilerleyerek mikropların kana karışmasına ve hastanın kan zehirlenmesine uğrayarak tehlikeli bir duruma düşmesine sebep olabilir. Hastalığın şiddetinden dolayı hastanın kalbinde ve damarlarında ağır bozukluklar ve arızalar olduğu da vardır.
Bazı hastalarda (Zaatüre) şeklinde akciğer iltihapları görülebilir. Bir takımlarında hastalığın birinci haftası sonlarında eklemlerin şişmesi ile, ateş ve ağrılarla romatizmaya benzer arızalar baş gösterir. Buna (kızıl romatizması) derler.
Bütün bunlardan başka sonradan gelmesi muhtemel olan bir hastalık daha vardır. Bu da hastalığın (19 – 21) inci günleri arasında, bazı hastalarda, birden bire her iki böbreğin birden iltihaplanması halidir. Bu takdirde hastanın tansiyonu birdenbire yükselir. Bunun arkasından ateş çıkar, idrar miktarı azalır, içinde albümin bulunur. Aynı zamanda hastanın-göz kapaklarında, yüzünde, ellerinde ve ayaklarında şişlikler hâsıl olur. Bu hal çabuk tedavi edilmezse hastanın hayatı tehlikeye düşebilir.
Kızıl Hastalığı Tedavisi
Hasta sağlamlardan ayrılarak tedavi altına alınır. Hastanın üç hafta kadar yatakta yatması lâzımdır. Odası havadar, bol ışıklı ve temiz olmalıdır.
Hastaya ateşli zamanında sulu, hafif, sindirilmesi kolay gıdalar verilmelidir. Bazıları hastalığın sonunda görülmesi ihtimali olan böbrek iltihabını verilen kuvvetli gıdalara atfederek hastaya fazla kuvvetli gıda maddeleri vermekten korkarlar. Onu uzun müddet süt ve yoğurt ile beslemek isterler. Bu hal hastayı aç bırakmak ve hastalığa karşı dayanıksız hale getirmek bakımından lüzumsuz ve zararlıdır. Hakikatte böyle bir korkunun yeri yoktur. Çünkü böbrek iltihabını, gıda maddeleri değil, mikrobun zehirleri yaparlar. Böbrek iltihabı zehirlere karşı hastanın vücudunda mevcut allerjiden ileri gelir.
Esasen böbrek iltihabı her hastada mutlaka görülmez. Kızıl zehirlerine hassas insanlarda olur. Nitekim derin perhiz yapan hastalarda da böbrek iltihabı hâsıl olmaktadır. Hastalık sırasında lüzum hâsıl olursa kalp ve damarları kuvvetlendirici ilâçlar verilir.
Son yıllarda keşfedilen (sulfamid)(Penicillin) dediğimiz antibiyotik ilâcın kızıl hastalığında çok şifalı tesirleri vardır. Bugün bunlar ve diğer bazı antibiyotikler sayesinde kızıl kolaylıkla tedavi edilmektedir. Bu sayede kızılın tedavisinde eskiden çok kullanılan (kızıl serumu) artık lüzum kalmamıştır.
Kızıl Hastalığından Korunma Yolları
Sağlamların hastalarla temas etmemesi başta gelen tedbirdir. Hastaya bakanlar kendilerini gayet temiz tutulmalıdırlar. Çünkü hiç hasta olmadan boğazlarında mikrop taşıyan ve etrafa bulaştıran sağlam insanlar da vardır.
Hastanın bütün eşyası, yatak ve yemek takımları dikkatle dezenfekte edilmelidir.
Kızıllı çocuğun hasta iken yatağında oynadığı oyuncaklarda bulaşmada vasıta olabilirler. Hastalıktan sonra bunları iyi temizlemeli, ucuz ve önemsiz olan oyuncaklar yakılmak suretiyle imha edilmelidir.
Kızıla tutulan çocukların ortalama olarak (40) gün müddetle okula gitmemesi lâzımdır. En doğrusu birer hafta aralıkla üç defa boğaz ifrazlarında mikrop aranıp bulunmadığı anlaşıldıktan sonra okula gitmesine müsaade olunmalıdır.
Kızılın mikrop zehirlerinden yapılmış bir aşısı varsa da aşının hazırlanmasının ve geniş ölçüde tatbik edilmesinin zor olması, koruyucu kabiliyetinin şüpheli bulunması dolayısıyla bu aşı pratikte önemli bir yer tutmamıştır.
Bazı doktorlar hastanın yakınında bulunan sağlam çocukları korumak için bunlara bir hafta müddetle az miktarda (sülfamid) verilmesinin uygun olacağını söylemişlerdir.