Bir televizyon kanalında izlediğim belgeselde kadınlar ve erkekler üzerinde psikolojik bir deney yapılıyordu. Birbirlerini hiç görmemiş iki kadın ve iki erkek bir eve tanışıyorlar ve birkaç saat zaman geçiriyorlar. Tabii ki bazı kadınlar kendilerini bazı erkeklere karsı daha yakın hissediyorlar, yani onlardan hoşlanıyorlar, işte araştırma da bu noktada başlıyor. Deneklere bir süre sonra tek tek odada en çok kimi yakışıklı buldukları ve öpüşmek isteseler kimi tercih edecekleri soruluyordu. Tabii aynı süreçten erkekler de geçti. Daha sonra birbirini yakın hissedenler ilk akşam yemeğine çıktı ve deneklerin kalplerine bağlanmış, yemek masasının allında duran bir mekanizma ile karşılıklı oturan çiftlerin kalp alışları, ritimleri izlendi, belgelendi. Sonuçlar çarpıcıydı. Buna göre kadınlar hoşlandıkları erkek karşısında ilk defa konuşurken kalp atışları çok hızlanıyor, erkeklerinse ritimleri daha durağan kalabiliyordu. Yüz hatları birbirine benzeyen bireyler kendi hatlarına en yakın olanları tercih ediyorlardı. Bu sonuç seçimlere göre kafa yapılarının ve yüz hatlarının bilgisayara işlenmesiyle elde edildi.
Evrim psikolojisi ne diyor?
Aşkın kimyasıyla ilgili bunun gibi bir dizi araştırma yapıldı, hâlâ da yapılıyor. New Mexico Üniversitesinden bilim adamı aynı Çiftleşme zekası-Cinsel tercihler insan doğasını nasıl şekillendiriyor isimli kitabın yazarı Geofrey Miller, insan beynini bir “tavus kuşu kuyruğuna” benzetiyor. Bu kuyruk, sahibinin tüm gençlik özelliklerini taşıyor. Miller’a göre erkek tavus kuşu kuyruğunu dişileri etkilemek için kullanıyor, çünkü eş seçiminde kararı erkek değil dişiler veriyor. Doğada çocuk yetiştirmek de öncelikle dişinin görevi. Miller’ın öne sürdüğü teze göre insan beyni ve davranışları da iste bu yönde gelişti, yani “eş seçme ya da seçilme” yönünde, ilk İnsanların mağara duvarlarına çizdikleri resimler, el işçiliği, şarkı söylemesi hatta dans gösterileri de aslında karşı cinsi etkilemenin bir yoluydu.
Peki, tüm bunlara rağmen evrimsel açıdan insanlar eşlerini nasıl ve neye göre seçiyor? Teksas Üniversitesi’nden David Buss’a göre kadınların bir erkekte aradığı en büyük özellik sosyal statü.Kadınlar için bir eşin sosyal statüsünün yüksek olması, erkeklerden daha önemli.Rutgers Üniversitesi’nden Melen Fisher’a göre bir evliliğin yürüyüp yürümemesi tamamen evrimsel nedenlere dayalı. Dış görünüş de eş seçmede önemli bir rol oynuyor. Güzellik kavramı her kültüre ve döneme göre değişiklik gösterse de temel olarak yüz hatlarının ve bedeninin simetrik olmasıyla ilişkili. Çünkü simetri, sağlıklı ve bağışıklık sisteminin kuvvetli olmasıyla yani uzun yasamla ilgili. Aynı şekilde vücut kokusu da beyin tarafından bağışıklık sistemi yüksek olmak ve simetrik olmakla ilişkilendiriliyor. Diğer bir etken ise güven. Kadınlar eş olarak güvendikleri ya da kendi ırkından olan erkekleri seçiyor. Dişinin beyni, tercihini kendi klanından olandan yana kullanıyor. Dişi kırlangıçlar eş seçerken, tüyleri daha renkli ve parlak yani statüsü yüksek erkekleri tercih ediyor.
Erkekler içgüdüsel olarak her zaman için genç doğurgan kadınlara karşı eğilimlidirler. Son yapılan çalışmalar kadınların da erkeksi, güçlü ve güzel erkekleri tercih ettiklerini gösteriyor. Tüm bunlar seksüel potansiyeli ve iyi genleri sembolize ediyor. Tabii kadınların kariyer sahibi ve maddi açıdan durumu iyinin üzerinde olan erkekleri ilk sırada tercih elliklerini de artık biliyoruz. Hem erkekler hem de kadınlar partnerlerinde zekaya da önem veriyorlar. Yani özet olarak her iki cins için güzellik, zeka ve zenginlik evrensel anlamda en önemli faktörler. Yani George Clooney’ler ve Angelina Jolie’ler tahmin edilebilecek biyolojik sebepler nedeniyle dünyada seks sembolleri durumundalar. Ama bu özelliklerin tamamına sahip süper adaylara da aşık olamıyoruz. Çünkü çoğumuz bunları ulaşılmaz görüyoruz. Bunun yerine kendimize daha çok benzeyen yani çekicilik, zeka ve statü açısından paralel kişilere ilgi duyma eğilimindeyiz. MHC genlerine dikkat!
Gençlik alanında çalışan uzmanlar kadınlarla erkeklerin, bağışıklık sistemi genleri (bilim adamları bunlara kısaca MHC diyor) ne kadar farklıysa birbirlerini o kadar çok çekici buluyor, İsveçli bilim adamı Klaus Wedekind, “koklaya koklaya aşk”ı yaptığı ilginç bir deneyle kanıtlıyor. Wedekind, kadınlara özel bir parfüm kokusu bulunmayan ancak iki gece giyilmiş erkek tişörtlerini koklatıp, ne hissettiklerini soruyor. Kadınlar, araştırmacıların önceden tahmin ettikleri gibi davranıyor ve bağışıklık sistemi genleri, yani MHCleri kendilerininkilere benzemeyen erkeklerin kokusunu çekici buluyor. Yani beyinlerimiz, biz farkında olmadan, karşıdan alınan MHC yapısını kontrol ediyor. Kendi MHC yapısıyla karşılaştırıyor. MHC yapılan birbirinden çok farklı gözüküyorsa, alıcılar da harıl harıl çalışmaya başlıyor. Yalnız özel bir durum var. Doğum kontrol hapı kullanılıyorsa kendinizinkine benzer yapıdaki MHC’ genlerini tercih etme eğiliminde oluyorsunuz. Bu da demektir ki genetik olarak riskli bir seçim yapabilirsiniz. Bu nedenle tavsiyemiz önce seçtiğiniz erkeği değerlendirip sonra doğum kontrol hapına başlamanız olacak.
Bir kadın sevgilisine menstrual dönemi boyunca çok çekici geliyor, bunu araştırmalar söylüyor. Erkekler bu özel dönemde kadınların kokularından çok etkileniyorlar. Kadınların da erkeklere karşı hisleri bu dönemde değişiyor. Menstrual döneme yakın zamanda kadınlar erkeklerde daha maskülen özelliklerden hoşlanırken, diğer fazlarda daha az seksi ve daha dengeli karakterlere yöneliyorlar. Tabii bu karşılaşma zamanına bağlı olarak aşka giden yolda da biraz tesadüfî. Kadınların çehresi her ay ovülasyon (yumurtlama) döneminde değişip, güzelleşiyor. Üreme döneminde kadınlarda ten ve dudak renginin farklılaştığı biliniyordu. Bu konuyla ilgili son araştırma Newcastle Üniversitesi’nden Evrim ve Davranış Araştırma Grubu Üyesi Dr. S. Craig Roberts tarafından Royal Society Biology Letters dergisinde yayımlandı.
Araştırmada Newcastle ve Prag’dan 124 erkek ve 127 kadın ile çalışıldı, Her bit kadın, üreme (âdet döneminin 8. ile 14. günleri) ve luteal (17. ile 25. günler arası) evreleri boyunca aynı dijital fotoğraf makinesi, ışık ve şartlar sağlanarak fotoğraftandı. Sonuçları inceleyen Craig ve ekibi ovülasyon evresinde yüzlerin simetrikleştiğini tespit etmişler. Deneklere gösterilen iki fotoğraftan hangisini daha çekici bulduklarını işaretlemeleri istendi. Katılımcıların büyük bir çoğunluğu ovülasyon döneminde çekilen fotoğrafları daha çekici ve güzel bulduklarını ifade etmişler. Son söz
Son sözü Texas Üniversitesi Psikologu ve Tehlikeli tutku kitabının yazan David Buss’a veriyoruz ve söylediklerinin doğru olmasını umut ediyoruz: “Akademik hayatımın son 21 yılını insanların eş seçimleri üzerine araştırma yaparak harcadım. Bu zaman içerisinde kadın ve erkeğin bir eşte ne arzuladığından, seksüel ihanetin en şeytani biçimlerine kadar değişik birçok olayı belgeledim. Kadın ve erkeğin birbirini aldatmak ve ustalıkla yönlendirmek için buldukları hayret verici yaratıcılıktaki yöntemleri keşfettim. Fakat karşı cinsle ilişkilerin bu karanlık boyutlarına rağmen, gerçek aşka olan inancım sağlam kaldı. Aşk oldukça yaygın olmasına rağmen, gerçek aşk enderdir. Sıradan aşkın yolları birçokları tarafından yeterince anlaşılmıştır: Cazibe, saplantı, seksüellik, kendini feda etme ve DNA’yı birleştirme isteği. Fakat gerçek aşk modern bilimin yöntemlerinden yakasını sıyırır, sınır tanımaz, engel bilmez. Sonuç olarak sunu diyebilirim gerçek aşk vardır ve ben bunu kanıtlayamam.”