Kemoterapiye karar verildiği zaman daha önceden kemoterapi almış bireylerden veya yakınlarından dinleyeceğiniz olaylar sizi olumsuz yönde etkileyebilir ve bilinmeyenler sizi korkutabilir. Ancak her insanın kendine özgü, farklı yapısı olduğunu ve kemoterapi sırasında görülebilecek yan etkilerin herkeste aynı şekilde olmayabileceğini veya hiç görülmeyebileceğini unutmamanız gerekir.
Kitapçıkta, kemoterapiden, uygulama yöntemlerinden, yan etkilerinden ve yan etkilere karşı alınabilecek önlemlerden kısaca söz edilmiştir. Herhangi bir sorunuz veya sorularınız olduğunda öncelikle doktor veya hemşirenize danışmanız yanlış bilgilenmenizi önleyecektir. Sorunlarınızı çekinmeden dile getirebilir ve sağlık personelinden yardım alabilirsiniz.
# KEMOTERAPİ NEDİR?
Kemoterapinin kelime anlamı “ilaçla” tedavidir. Bu tedavinin amacı, vücutta istenmeyen hücrelerin yok edilmesi veya kontrol altına alınmasıdır.
Kemoterapi, tedavide tek başına kullanılabileceği gibi radyoterapi ile birlikte, ameliyattan önce veya sonra uygulanabilmektedir. Kemoterapötik ilaç olarak birçok değişik ajan kullanılmaktadır. Sizin tedavinizde tek bir ilaç kullanılabileceği gibi birkaç ilaç birarada kullanılabilir. Her hastanın tedavisi bazı bilinen kemoterapi protokollerine göre planlansa da hastaya ve hastalığa göre değişiklikler gerekebilir. Tedavi planınız doktorunuz tarafından ayrıntılı olarak açıklanacaktır.
# İLAÇLAR NASIL ETKİ EDER?
Kemoterapötik ilaçların hemen hepsi kart yoluyla vücuda dağılır ve istenmeyen hücrelerin bölünüp çoğalmalarını engeller. Hücrelerin yok edilmesi her ilaç grubunda farklı yollarla olmakla beraber bütün kemoterapötikler bu hücrelere zarar verir.
Kemoterapötik ilaçlar zararlı hücreleri öldürürken vücudun normal hücrelerini de etkileyebilir. Bu durum, çoğunlukla geçici olan yan etkilere neden olabilir. Kemoterapötik ilaçlardan en çok etkilenen “normal hücreler” en hızlı bölünenlerdir (saç dibi, mide barsak sistemi, kemik iliği hücreleri). Ancak bu hücrelerin etkileme düzeyi ilaçlara ve kişiye göre değişiklik gösterir. Aynı ilaç ve dozu alan hastalar arasında bile farklılık gözlenir. Bazı bireyler hiçbir yan etki olmadan tedaviyi tamamlayabilirler.
# KEMOTERAPİ NASIL VERİLİR?
Kemoterapötik ilaçlar genellikle üç yolla verilir:
1. Ağızdan tablet, kapsül şeklinde,
2. Kas içine veya cilt altına enjeksiyon teklinde,
3. Damar yoluyla pute veya infüzyon teklindedir.
Genellikle bu üç yol kullanılabildiği gibi bölgesel ilaç uygulaması da yapılabilmektedir. Böyle bir durumda size açıklama yapılacaktır.
Birçok kemoterapötik ilaç, sindirim yoluyla emilemediğinden kemoterapi için damar yolu tercih edilmektedir. Damar yoluyla verilen ilaçlar dolaşıma hemen katıldığı için etkileri çabuk olmaktadır. Bazen kemoterapi sırasında iki veya üç yol birlikte kullanılabilmektedir, örneğin damar yolu ile birlikte ağızdan ilaç verilmesi. Size ilacınızın nasıl verileceği doktor veya hemşireniz tarafından açıklanacaktır. Aklınıza takılan sorular için yardım isteyebilirsiniz.
# KEMOTERAPİ UYGULAMASI ESNASINDA AĞRI VEYA ACI HİSSEDER MİYİM?
Diğer kan veya enjeksiyon testlerinden daha fazla ağrı ya da acı hissetmezsiniz. Bazen ilaç damar dışına sızabilir ve iğnenin takıldığı damar çevresinde şişlik, kızarıklık görülür ve/veya acı, yanma hissedersiniz; sonrasında da o bölgede doku hasarı meydana gelebilir. Böyle bir durumda hemen hemşirenize haber veriniz. Ayrıca bazen verilen ilaçlara bağlı olarak, ilacın verildiği damarda sertleşme, renk koyuluğu ya da ağrı meydana gelebilir.
# TABLET ŞEKLİNDE İLAÇLARIM VARSA?
Tablet teklinde ilaçlar, kolay emilen ve sindirim yolunu tahriş etmeyen ilaçlardan oluşur. Bu ilaçların alımı kolay olduğundan genellikle bu tür bir tedavi evde uygulanır. Evde ilaçları ne zaman ve hangi dozda alacağınız size açıklanacaktır. Çeşitli nedenlerle (bulantı, kusma, sosyoekonomik zorluklar, bilgi eksikliği v.b) ilaçlarınızı alamıyorsanız doktor veya hemşirenize çekinmeden bildirmeniz tedavinizin başarısı açısından önemlidir.
# YA BAŞKA İLAÇ KULLANIYORSAM?
Evde kullandığınız bütün ilaçlardan doktorunuzun haberdar olmasını sağlayınız. Çünkü kullandığınız ilaçların yerine daha uygun başka ilaç verilebilir. Herhangi bir ilaç almadan önce doktorunuza mutlaka danışın. Doktorunuzun önerisi olmadan hiçbir ilacı kullanmayın.
# HANGİ SIKLIKTA KEMOTERAPİ ALACAĞIM?
Genellikle her tedaviyi bir dinlenme dönemi takip eder. Dinlenme dönemi, tedavi süresinden uzundur. Böylelikle kemoterapötik ilaçların istenmeyen etkilerinden korunma sağlanır. Dinlenme dönemlerini en iyi şekilde değerlendirmeniz (iyi beslenme, kendinizi bulaşıcı hastalıklardan koruma v.b), tedavi dönemlerini daha kolay geçirmenizi sağlar. Bu sırada dikkat etmeniz gereken kurallar daha sonraki sayfalarda açıklanacaktır. Kemoterapi aralıkları tedavi protokollerine göre farklılıklar göstereceğinden hangi sıklıkla kemoterapi alacağınız size doktorunuz ya da hemşireniz tarafından açıklanacaktır.
# TEDAVİM NE KADAR SÜRECEK?
Genellikle tedavi suresi önceden belirlenmiş bazı protokollere göre ayarlanır. Size uygulanacak olan tedavi protokolünün süresi doktorunuz tarafından açıklanacaktır. Ancak, planlanan tedavi süresi hastalığınız ve genel durumunuza göre (beyaz küre sayımları, enfeksiyon v.b) değişebilir, tedaviniz uzayabilir veya başka tedavi protokollerine geçilebilir. Böyle bir durumla karşı karşıya kaldığınızda size açıklama yapılmasını isteyebilirsiniz.
# HANGİ SIKLIKTA KAN TESTİ YAPTIRMALIYIM?
Her ilaç tedavisi öncesinde tam kan sayımı yaptırmanız gerekir, çünkü bazı ilaçlar kan hücreleri sayısını düşürmektedir. Bunlardan en önemlisi beyaz küre sayısındaki düşmedir. Beyaz küre sayınız düşük çıktığında (genellikle 35OO/mm3’ün altına düştüğünde) yada diğer kan hücrelerinizde belirgin bir düşme saptandığında dinlenme süreniz uzatılır ve kan hücrelerinizin istenilen değere ulaşması beklenir. Böyle bir durum olduğunda size açıklama yapılacaktır.
# TEDAVİYE AÇ MI GELMELİYİM?
Aç gelmeniz gerekmez, ancak yemeğinizi tedaviden 1-2 saat önce yemiş olmak ve hafif yiyecekleri tercih etmek sizi rahatlatacaktır. İsteğinize göre ilaç uygulaması sırasında yemek için kraker, meyve suyu veya meyveli şekerler getirebilirsiniz.
# KEMOTERAPİNİN YAN ETKİLERİ VAR MIDIR?
Daha önceden de belirtildiği gibi tedavinizde kullanılan ilaçlar istenmeyen hücrelere zarar verirken vücudun normal hücrelerini de etkiler. Kemoterapiden en çok etkilenen normal hücreler en hızlı bölünenlerdir. Buna kemik iliği hücreleri, mide-barsak sistemi hücreleri, saç kökü hücreleri örnek olarak verilebilir. Ancak tedaviniz sırasında oluşabilecek yan etkilere yönelik önceden önlemler alınabilir. Aşağıda açıklanacak yan etkilerden herhangi birini gördüğünüzde doktor veya hemşirenize danışın.
# KEMİK İLİĞİ ÜZERİNE?
Kemik iliğinde kan hücreleri (alyuvar, akyuvar, trombosit) üretilmektedir. Kemoterapötik ilaçlar kemik iliğini baskılayarak kan hücrelerinin sayısını azaltabilirler. Kemik iliğinde üretilen kan hücrelerinin sayısını kan testleri gösterir. Kan testleri yaptırmanız bu nedenle önemlidir.
Beyaz kan hücreleri (akyuvarlar) Vücudun mikroplara karşı savunmasında rol oynarlar. Bu nedenle akyuvarların sayıca azalması infeksiyonların (mikroplu hastalık) ortaya çıkmasına neden olabilir.
İnfeksiyon belirtileri:
1. Yüksek ateş
2. Titreme, üşüme
3. Yeni ortaya çıkan öksürük ve balgam
4. Boğaz ağrısı, yutkunmakla ağrı
5. İdrar yaparken ağrı ve/veya yanma hissi
6. Günde üç defadan fazla sulu dışkılama
Sayılan belirtilerden herhangi birini görürseniz (özellikle yüksek ateş) mutlaka doktorunuza veya en yakın hastanenin acil servisine başvurun. Aldığınız ilaçlara bağlı olarak ateş yükselmesi bekleniyorsa bu size açıklanacaktır. Beyaz kürenizin düştüğü durumlarda (genellikle 3500/mm3ün altına düşünce) dinlenme süreniz uzatılır veya ilaçların dozu yeniden ayarlanabilir.
Kırmızı Kan (Alyuvarlar) Hücreleri : Kırmızı kan hücrelerinde bulunan hemoglobin bütün dokulara oksijen taşır. Oksijen kas ve organ çalışması için enerji sağlar. Alyuvarlar sayıca azaldığında hemoglobin de azalacaktır. Bu durumda dokulara enerji için gerekli olan oksijen taşınamayacağından,
1. Halsizlik, yorgunluk
2. Nefes darlığı
3. Sıcağa tahammülsüzlük
4. Göğüs ağrısı
5. Baş ağrısı, baş dönmesi gibi belirtiler görülecektir.
Eğer bu belirtilerden birini görürseniz doktor veya hemşirenize danışın.
Trombositler: Alyuvar ve akyuvarlardan daha küçük yapılar olup kanın pıhtılaşmasında önemli rol oynarlar.
1. Normalden daha kolay morarmalarınızın olması
2. Burun ve diş etlerinin kolay kanaması
3. Ağız içinde veya vücutta özellikle bacakların alt kısımlarında toplu iğne başı büyüklüğünde kırmızı lekelerin bulunması
4. Bir kesik olduğunda kanamanın durmaması veya zor durması, trombosit düşüldüğü nedeniyle olabilir.
Böyle bir durumda kendinizi çarpma ve düşmelerden koruyun ve mutlaka doktorunuza başvurun. Gerekirse (trombosit sayımın çok düşük çıktığı durumlarda) size trombosit süspansiyonu verilebilir.
* SİNDİRİM SİSTEMİ ÜZERİNE ?
Sindirim sistemi ağız ile başlar. Kemoterapi, ağız boşluğundaki hücrelere olumsuz etki yaparak önce tahrişe daha sonra da ‘stomatit denen bir çeşit iltihabi duruma neden olabilir. Ağzınızda acıma, yanma ve batma hissi ortaya çıkabilir ve bu durum daha sonra yutma güçlüğüne yol açabilir. Bu yan etkilerin hafifletilmesi veya ortaya çıkmasını engellemek için ağız bakımı yapılmalıdır.
İyi bir ağız bakımı:
Ağzın günde iki kez değerlendirilmesi (bir ayna yardımı ile his,. görünüm ve tat değişikliği yönünden) gerekir.
1. Her yemekten sonra ditlerin yumuşak kıllı bir diş fırçasıyla fırçalanması (yumuşaklığını arttırabilmek için fırça sıcak suya batırılabilir) diş macunu olarak florid veya karbonatiçeren macun kullanılması, limon suyu veya gliserin içeren solüsyonlar kullanılmaması.
2. Fırçalama sırasında ve sonrasında ağzın iyice çalkalanması (yarım litre kaynatılmış ve soğutulmuş suya katılacak bir çay kaşığı tuz ile yapılan solüsyon ile),
3. Dudakların uygun bir kremle nemli tutulması,
4. Her öğünde çiğnenmesi gereken yiyeceklerin bulundurulması,
5. Baharatlı yiyeceklerden, çok sıcak ve soğuk içeceklerden, sigara ve alkolden kaçınılması ile sağlanır.
Ağız bakımı yaptığınız halde ağzınızda, görünüm his veya tat yönünden bir değişiklik olduğunda doktorunuz veya hemşirenize haber vermelisiniz. Onlar gerekli önlemleri alacaklardır.
Bulantı ve Kusma:
Tehlikeli olmamakla birlikte çok rahatsız edici bir durumdur, ancak korkulduğu kadar kontrol altına alınamayacak ve sık görülen bir durum değildir. Bazen hiç görülmeyebilir. Kemoterapi öncesi uygulanan ilaçlarla bulantı ve kusma kontrol altına alınabilmektedir. Evde bulantı ve kusmanız olduğu takdirde doktor veya hemşirenize danışın.
İştahsızlık:
Eğer iştahınız azalmış ise az az ve sık sık yemeye çalışın. Çok iştahsız olduğunuz dönemlerde yüksek kalorili hazır yiyeceklerden yararlanılabilinir. Ancak bunun için diyetisyeninizden yardım almanızda yarar vardır.
İshal ve Kabızlık:
Bazı ilaçlarla meydana gelebilir. Diyet veya ilaçla kolayca tedavi edilebilir. Ancak ishal veya kabız olduğunuzda doktor veya hemşirenize danışmanız erken önlem alınması açısından yararlı olacaktır.
İDRAR
Renkli olan ilaçlarınız varsa, idrarınız o ilacın renginde olabilir. İdrarınızın rengi zamanla açılacaktır. Örneğin kırmızı renkte olan “Adriamycin” adlı ilacı alıyorsanız idrarınız kırmızı, mavi renkte olan “Mitomycin-C” adlı ilacı alıyorsanız idrarınız mavi renkte olabilir. Bunun dışında kanlı veya ağrılı idrar yapma durumunda mutlaka doktorunuza danışın.
SAÇLARIM DÖKÜLECEK Mİ?
Bazı ilaçlar geçici olarak bölgesel veya tam olarak saçlarınızın dökülmesine neden olabilir. Kemoterapiden önce peruk temin edilebilir veya kemoterapi sırasında bere, şapka kullanabilirsiniz. Saç bazen kemoterapi bitmeden önce de çıkmaya başlayabilir. Ancak saçın yapısında, renginde, stilinde bazı değişikliklerin ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır (daha önceden düz olan saçlarınız tekrar çıktığında kıvırcık olabilir).
CİLDİM İLE İLGİLİ BİR SORUN OLACAK MI?
Bazı kemoterapötik ilaçlara bağlı olarak damarlar boyunca ve ilacın verildiği yerde renk koyulaşması meydana gelebilir. Bu değişimler tırnakları, mukozayı ve saç foliküllerini de içerebilir. Renk değişiklikleri zamanla kaybolur.
İlaç verilen damar ve etrafına kolonya gibi alkol içeren solüsyonlar sürmeyiniz. Ilık su ile pansuman yapılabilir. Çünkü bu solüsyonlar o bölgede yanıklara neden olabilir. Bu nedenle, derinizde herhangi bir değişiklik gördüğünüzde (kızarıklık v.s) herhangi bir şey uygulamadan önce doktor veya hemşirenize danışın.
ÜREME SİSTEMİNE NASIL ETKİ EDER?
Kemoterapötik ilaçlar arasında üreme sistemini etkileyenler de vardır. Kadınların adet düzenleri bozulabilir veya ilaç alırken adetten kesilebilirler. Hamile kalınması tavsiye edilmediği için doğum kontrolünün devam edilmesi önerilir.
1. Kemoterapiye bağlı olarak cinsel yaşamımı etkileyecek fiziksel değişiklikler ortaya çıkacak mı?
2. Aldığım ilaçlar kısırlığa yol açar mı?
Ve buna benzer soru ve sorunlarınızı doktor ve hemşirenizle paylaşabilirsiniz, onlar size yardımcı olacaklardır.
DİĞER ETKİLER NELERDİR?
Sayılan bu yan etkilerin dışında ortaya çıkan diğer rahatsızlıklarınız için (idrar yaparken yanma, idrarda kan, el ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, başağrısı v.b.) mutlaka doktorunuza başvurun.
KEMOTERAPİ ALDIĞIM DÖNEMDE GÜNLÜK YAŞAMIMDA BAZI DEĞİŞİKLİKLER YAPMALI MIYIM?
Kemoterapi aldığınız dönemlerde ilaçlara bağlı bazı yan etkilerin görülebileceği önceden açıklanmıştı. İlaçlara bağlı yan etkiler görülse de, bu yan etkilerin kontrolüne yönelik önlemler alarak normal yaşamınızı sürdürebilirsiniz. Ancak bazı durumlarda günlük yaşamınızda değişiklikler yapmanız gerekebilir. Örneğin beyaz kürenizin düştüğü durumlarda maske takmanız istenecektir. Hemoglobininizde düşme olursa kendinizi halsiz hissedebilecek ve günlük yaşamınıza kısıtlamalar getirmek durumunda kalacaksınız. Böyle bir durumda doktorunuz ya da hemşireniz tarafından size açıklamada bulunulacaktır. Bunun yanı sıra günlük yaşantınızı fazla etkilememekle birlikte alacağınız genel bazı önlemler tedavi döneminizi daha rahat geçirmenizi sağlayacaktır. Bu önlemlerden bazıları:
1.Gripal bir enfeksiyonu veya bulaşıcı hastalığı olan bireylerden uzak durmaya çalışın.
2. Mümkün olduğunca sarılma ve öpüşme gibi yakın ilişkilerden kaçının.
3.Havasız, tozlu, sigara dumanı olan kalabalık ortamlardan uzak durun.
4.Yaşadığınız odanın havadan, güneşli olmasına; durgun suda mikroplar çabuk üreyebileceğinden vazo içinde çiçek bulundurmamaya dikkat edin.
5.Duygularınızı paylaşabileceğiniz insanlarla konuşmaktan çekinmeyin ve arkadaş ziyaretlerinde bulunun. Bu sizi yalnızlık duygusundan uzaklaştıracaktır.
6.Mümkünse doktorunuza danışarak tatil yapmayı ihmal etmeyin.
7.Sigara kullanıyorsanız azaltarak bırakmayı deneyin.
8.Herhangi bir nedenle doktorunuz tarafından sıvı kısıtlaması önerilmediyse; günde en az üç litre su ve sıvı gıdalar (çorba, yoğurt, muhallebi, ayran, süt, komposto v.s) alın.
9.Yaz aylarında terleme ile de vücuttan sıvı kaybı olacağından bu miktar dört-beş litre olmalıdır. Bu sıvı gıdaların en az bir litresini su olarak almalısınız (normal büyüklükteki bir su bardağı yaklaşık ikiyüz mililitreye, beş su bardağı da bir litre suya eşdeğerdir).
10.Yemek yemekte zorlanıyorsanız az ve sık yemek yemeye çalışın.
11.Meyve ve sebzeleri mutlaka iyice yıkayıp; sütü kaynatarak kullanın. Beyaz küreniz düştüğünde çiğ meyve ve sebze yemeyin.
12.Temiz ve taze olduğundan kuşkulu olduğunu hazır yiyecekleri yemeyin. Dışarda yemek yiyecekseniz güvenilir ve temiz yerler olmasına dikkat edin.
13.Kola ve asit içeren içeceklerden uzak durun.
14.Bol sıvı almanız kabızlığı önleyebilir; ancak kabız veya ishal oluyorsanız mutlaka doktor veya hemşirelerinize danışın.
15.Ellerinizi her zaman sabunla yıkayın ve sizinle yaşayan kişileri de el yıkama konusunda uyarın.
16.Haftada en az bir – iki kez banyo yapın.
17.Kuaföre gidecekseniz şampuan ve tarağınızı yanınızda götürün, manikür ve pedikür yaptırmayın.
18.Traş olurken jilet kullanmamaya özen gösterin ve mümkünse elektrikli traş makinası kullanın.
19.Giydiğiniz kıyafetlerin sıkmayan, rahat bol ve terletmeyen kumaştan yapılmış olmasına özen gösterin. Güneşin dik geldiği saatlerde dışarı çıkmayın. Zorunlu durumlarda uzun kollu kıyafet giyin; şapka ya da şemsiye kullanın.
20.Vücut ısısının normal değerlerini (36-37.50C) ve derece kullanmasını öğrenin. Ateşiniz yükseldiğinde mutlaka doktor veya hemşirenize bildirin.
21.Kendinizi zorlayıcı, yorucu aktivitelerden kaçının; ancak sürekli yatak istirahatinin yarardan çok zarar getireceğini unutmayın.
22.Düzenli yürüyüş ve egzersizler yapın, kendinizi halsiz hissettiğinizde dinlenin.
Kemoterapi hakkında bilinmesi gerekenler
Kemoterapi, yan etkilerinden dolayı birçok kişi tarafından negatif şekilde algılanıyor. Bu yanlış algılamadaki en önemli etkilerin başında da daha önce kemoterapi almış hasta ya da hasta yakınlarının anlattıkları geliyor.
Kanserin her geçen gün artan bir sorun olması, ona bağlı terimlerin de daha sık konuşulmasına neden oluyor. Vücuttaki istenmeyen hücrelerin ortadan kaldırılması ya da kontrol altına alınması olarak tanımlanan “kemoterapi” yani ilaçla tedavi de bunlardan biri. Ancak önemli olan nokta artık hastalık kavramının yerini “hasta”nın alması. Yani her hastalık her kişide farklı yaşanıyor.
Kemoterapi, kimyasal ya da biyolojik maddeleri vücuda vererek yapılan bir tedavi. Burada amaç kanser hücrelerinin çoğalmasını engellemek. Kemoterapide her hastanın göstereceği tepkiler ve yaşayacakları değişiyor. Bu nedenle hastanın önyargılardan uzak, hekimlerin bilgilendirmelerine açık olmaları tedavinin de başarıya ulaşmasında etkili oluyor. Multi-disipliner bir yaklaşım gerektiren kanser tedavisi birçok branşı birden ilgilendiriyor. İlaçla tedavi ise tıbbi onkologlar tarafından yapılıyor.
KEMOTERAPİ HASTAYA ÖZEL PLANLANIYOR
Kanser hücresinin DNA sentezi yapmasını ve mitoz bölünmesini durdurmak için kemoterapide bazı ajanlar kullanıldığını söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi’nden Onkoloji Uzmanı Prof.Dr. Necdet Üskent, “Bunlar hem ağız yoluyla hem de damar yoluyla verilebiliyor. Direkt tümöre uygulandığı gibi atardamardan, toplardamardan da verilebiliyor veya doğrudan doğruya beyne direkt gitsin diye omurilik içindeki sıvıya da uygulanabiliyor. Kemoterapi basit bir şey değil. Kişinin yaşı, diyabet, tansiyon gibi kansere eşlik eden diğer hastalıkları, verdiğimiz ilacın hastanın kullandığı diğer ilaçlarla etkileşime girip girmediği gibi konuların çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Yani tümörün bulunduğu yer ve hastanın özelliklerine göre, kemoterapi uygulamasının nasıl olacağı şekilleniyor.” dedi.
YAN ETKİLERİ
Kemoterapi sırasında kemik iliğinin baskılanması ile kemik iliğinde üretilen akyuvarların (lökositlerin), alyuvarların (eritrositlerin), trombositlerin sayısı düşüyor. Bu da kişinin kendini çok daha yorgun hissetmesine neden oluyor. Lökositlerin belirli bir düzeyin altına inmesi de enfeksiyonlara karşı yatkınlığın oluşmasına neden oluyor. Bulantı, kusma, ağız içi yaraları, saç, kaş ve kirpiklerin dökülmesi adet düzensizlikleri kemoterapide görülebilecek yan etkiler arasında bulunuyor. Bu nedenle hasta takip edilirken tüm bu olasılıklar da değerlendiriliyor.
HASTALIĞIN DEĞİL, HASTANIN TEDAVİSİ
Hastalığın vücudun neresine ve ne kadar yayıldığı tedavinin başarı oranını etkileyen unsurların başında geliyor. Az oranda metastaz yapmış bir kanserle çok yapmış bir kanserde elde edilen başarı oranları değişiyor. Bunun yanında hangi organa metastaz yaptığı da önem kazanıyor. Hastanın yaşı ise kemoterapiyi tolere etme gücünü etkiliyor.
Prof. Dr. Haluk Onat, kemoterapinin her yaşta yapılabilmesine karşın çok yaşlı kişilerin kırılgan yapılarından dolayı daha fazla etkilendiklerini belirtiyor. Ancak yaşlı hastalarda da kemoterapi yapmak mümkündür, önemli olan yaşlı hastanın performansıdır. Bunun yanı sıra hastanın kansere eşlik eden farklı hastalıklarının bulunması da ilaç uygulamasını kısıtlayıp sonucu etkileyebiliyor.
HEDEFLER HASTAYA GÖRE DEĞİŞİYOR
Kemoterapinin hastanın hayatına mutlaka katkısı olduğunun unutulmaması gerektiğini belirten Prof. Dr. Onat, hastaların bu konudaki önyargılarından uzaklaşması gerektiğini söylüyor: “Kemoterapiyi her hastaya hastalıktan kurtarmak amacıyla yapmıyoruz. Hayatını uzatmak ya da hayatını daha kaliteli geçirmek için yapıyoruz ama sonradan hastalığın geri gelip hastayı kaybedebilme ihtimalimiz yüksek. Bu tip hastalarda genellikte, “hasta kemoterapiyi aldı ama kaybettik” yorumunu yapıyorlar, ama bu doğru bir yorum değildir. Çünkü bu durum hastanın yarar görmediği anl***** gelmiyor. Kemoterapi sayesinde hastanın hayatının uzamış olma ihtimali yüksektir, bir süre hastalığın yapabileceği kötü etkilerden korunmuş olabilir ama hasta bir süre sonra kaybedilebilir. Yani hiç yapılmasaydı hastanın ömrü biraz daha kısalacaktı. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta, hastanın kemoterapiden dolayı kaybedilmemesidir. Bunu önlemek için kemoterapi mutlaka tıbbi onkoloji uzmanı tarafından yapılmalı.”
ÇEVREDEN GELEN DUYUMLARA KAPALI OLUN
Prof. Dr. Haluk Onat, “Kemoterapi ünitesine giden hastamızı uzman hemşirelerimiz karşılıyor. Uygulama da uzman hemşirelerimiz tarafından gerçekleştiriliyor. Öncelikle hastalarımızı yaşayabilecekleri yan etkiler konusunda bilgilendiriyoruz. Bu aynı zamanda hastalarla olan iletişimin de başlangıcı oluyor. Kemoterapi uygulanan ünitede hastalar devamlı bir doktorun gözetiminde bulunuyorlar ve her türlü sorunları bu doktor tarafından en kısa zamanda çözülmeye çalışılıyor, gerekirse bizlerle iletişim sağlanıyor. Hemşirelerimiz sorunları olsa da olmasa da o hastaları telefonla arayarak durumlarını öğreniyor, sorularını yanıtlıyor. Ayrıca diyetisyen ve psikoloğumuz bu hastaları en başından itibaren düzenli olarak görüyorlar ve gerekli desteği sağlıyorlar. Hastalar bu eğitimler sayesinde oluşabilecek yan etkiler konusunda bilinçlendirildikleri için bu durumla karşılaştıklarında baş etmeleri daha kolaylaşıyor. Bu da tedaviyi uyumu ve dolayısıyla başarıyı artırıyor” diyor.
KEMOTERAPİ İLE İLGİLİ ÖNYARGILAR
Kemoterapi alması gereken hastalarda en fazla karşılaştıkları sorunlardan birinin de yaşadıkları önyargılar olduğunu belirten Prof. Dr. Onat, ancak her hastanın hastalığının farklı olduğunun unutulmaması gerektiğini söylüyor. Her hastaya kullanılan ilaçların ve bunların yan etkilerinin de farklı olduğunu anlatan Prof. Onat, “Hastaları en fazla etkileyen çevreden duydukları kanser ilaçlarının saç döktüğüne dair söylemler oluyor. Evet, kanser ilaçlarının büyük bir kısmı saç döker ama bu saç da sonradan çıkar. Yine bir başka önyargı bulantı ve kusmada oluyor. Halbuki bu da yanlış bir yaklaşım ve bunu yenmek gerekiyor. İşte bizim multi-disipliner yaklaşımımızın en önemli özelliklerinden biri de bu” diye konuşuyor.
Önyargı ile gelen hastalarda en az bulantı ve kusmanın olabileceği durumda dahi fazla reaksiyon gözlemlediklerini ve kemoterapiye bağlı bulantı ve kusmanın önemli bir kısmının psikolojik olduğunu söyleyen Prof. Onat, hastalara çevreden gelen duyumlara kapalı olmalarını öneriyor.
İLK ŞOK TANI AŞAMASINDA GELİYOR
Hastalar kemoterapiye başladıklarında ne yaşayacaklarını bilmedikleri için büyük bir belirsizlik içinde oluyor. Çünkü hastalara ne kadar bilgi verilse, yan etkilerin neler olacağı konusunda fikirleri olsa da yaşamadan görme imkanları yok. Hastalarda bu nedenle çok büyük bir kaygı oluyor. İlk şok ise tanı aşamasında geliyor. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Uzman Psikolog Aslıhan Kurt, yaşanan bu şoku şöyle anlatıyor; “Hasta önce inanamıyor ve yaşadığı kaygıyı anlamlandırmaya çalışıyor. Kişi tanıyı duyduğu zaman kendisine, ‘niye ben’, ‘ben şimdi ne yapacağım, ölecek miyim’ gibi sorular soruyor. Hasta, ölüme verdiği tepkilerin benzerlerini veriyor. İlk tanıyı aldığında sanki kendi yasını tutuyor. Ve kendi ölümüyle yüzleşmiş gibi tepkiler veriyor. Uyuyamıyor, iştahı kesiliyor, içine kapanıyor ve sürekli yalnız kalmak istiyor. Kontrol duygusunu yitiriyor.
Tedavi süreci başlayana kadar, yani ilk kriz şoku atlatılıp, tedavi planı çıkana kadar hasta bu tip tepkiler vermeye devam ediyor. Tedavilerin bir takım yan etkileri oluyor. Bu yan etkiler saç dökülmesi gibi hastanın beden imajını ve kendilik algısını bozacak tipte olduğu için hasta bir yandan bu kabullenme sürecini yaşarken, bir yandan da bu yan etkilere bağlı değişikliklere karşı baş etmeye çalışıyor.
SEVGİ VE ANLAYIŞLA YAKLAŞIM
Hastaların bir savaşçı gibi varlığını sürdürmeye çalıştığını belirten Kurt, hastalara tedavilerinin her aşamasında, duygularını ifade etmeleri konusunda cesaret verilmesi gerektiğini vurguluyor:”Çevresinden alacağı destek de önemli olduğundan, hastaya bu tip kaygılarını yakınları ile paylaşması gerektiği anlatılmalı. Kişi çevresiyle bunu ne kadar paylaşırsa, hem gerçekliği kabul etmesi hem de onlardan alacağı destekle hastalıkla baş etmesi kolaylaşır. Hastanın, tedavi sürecini nasıl geçirdiği, hastalığın ne olduğu, hangi aşamada olduğu, hastanın yaşı, cinsiyeti, sosyal desteğinin yeterli olup olmaması, geçmişteki baş etme becerileri, psikiyatrik bir özgeçmişinin varlığı ve ağrısının kontrolü ile yakından ilişkilidir. Hastanın geçmişte yaşamış olduğu diğer stresli olaylar mesela, kayıplar veya ailede kanser öyküsü önemlidir. Hasta bu süreçte yaşadığı birçok şeyin hesaplaşmasını yapar. Ve tüm bu yaşananlar tedavi sürecini etkiler.”
PROFESYONEL YARDIMA İHTİYAÇ DUYULUYOR
Hastaların verdikleri tepkiler, tanı, tedavi, nüks ve terminal dönemde farklılıklar gösteriyor. Yani bunu bir süreç olarak görmek gerek. Basamak basamak çıkılan bir merdiven gibi. Tanı aşamasında şok olan kişi, belli dönemlerde sağlıklı insanlara karşı öfkelenebilir, tedavi süreci başladığında iyileşme yolunda bir pazarlık içine girip, kendini ve çevresindekileri sorgulayabilir, nüks durumlarında; yoğun bir tedavi sürecinden çıktığı için kendini yılgın, her şeye yeniden başlıyormuş gibi hissedip “Bu benim bedenim artık tedavi istemiyorum” gibi tepkilerde bulunabilir. Bu uzun ve zahmetli sürecin sonunda nüks haberi, kişide ikinci bir şok yaratır ki, çoğu hasta bu noktada daha ağır tepkiler vererek, depresyona girebilir. Bu süreçte hastalara ihtiyaçları olan psikolojik destek sağlandığında tedaviye uyumları artmaktadır.
Kurt, hastalarına yalnız olmadıklarını ve bu süreci ailesiyle birlikte yaşayacaklarını ve baş etmeye çalışacaklarını anlattığını söylüyor. “Biz bu nedenle ilk görüşmelerde aileyle de ayrı olarak bir görüşme yapıyoruz. Aileye bu sürecin nasıl geçeceğini söyleyip, hastanın verdiği tepkilerin normal olduğunu anlatıyoruz. Hastalıkla ilgili bilinmesi gereken her şeyi, neler yaşayabileceklerine dair tüm olasılıkları aile bilmek istiyor.”
NEYİN SÖYLENDİĞİ DEĞİL NASIL SÖYLENDİĞİ ÖNEMLİ
Önemli bir başka noktanın da hastaya tanının söylenip söylenmemesi olduğunu belirten Kurt, tartışma yaratan bu konuda “Önemli olan neyin söylendiği değil, nasıl söylendiğidir Türkiye’de de hekimlerimiz artık bu konuda çok daha hassas olmaya özen gösteriyor. Amerika’daki doktorların yüzde 98’i direkt hastanın kendisine durumu söyler. Çünkü bir hastanın kendisi ile ilgili gerçekleri bilmeye hakkı vardır. Doğu’ya gidildikçe hala sessiz tutum devam eder. Bana göre de hekim tetkiklerinden itibaren hastaya elde edilen sonuçlar anlatılmalı, sorunun boyutunun ne olduğu ve ne kadar kötü olursa olsun yapılacak bazı şeylerin mutlaka bulunduğunu alternatifler sunarak gösterilmeli” şeklinde görüş belirtiyor.
KANSER VE BESLENME
Kanser vakalarında yeterli ve dengeli beslenmek, hastanın kendini daha güçlü ve iyi hissetmesi açısından önemli bir noktayı oluşturuyor. Kişi hastalıkla savaşırken, vücudun yenilenmesi ve çalışması için gerekli olan enerji ve besin öğelerinin her birinin yeterli miktarlarda alınması oldukça önem taşıyor. Özellikle bu tür hastalıklarda yeterli ve dengeli beslenmenin çok önemli olduğuna işaret eden Beslenme ve Diyet Uzmanı Çağatay Demir, “Çünkü gerek hastalık gerekse hastalığa yönelik uygulanan tedavi programları iştahınızı etkileyebilmekte. Tedaviler vücudun bazı besin öğelerine olan gereksinimini, toleransını ve kullanımını değiştirebilmekte” diye konuşuyor.
YETERLİ VE DENGELİ BESLENME
Ameliyatlar, kemoterapi ve radyoterapi gibi işlemler nedeniyle zarar gören hücreleri iyileştirmek ve enfeksiyondan korunmak için protein gereksinimi artar, bu nedenle hastalara iyi kalite protein kaynakları tavsiye ediliyor.
Hastaların besin öğesi gereksinimleri kişiden kişiye değişiklik gösteriyor. Ancak genel olarak 4 besin grubundan (süt, meyve sebze, tahıl ve et grubu) yeterli ve dengeli beslenmek hedefleniyor.
ŞEKERLİ VE YAĞLI YİYECEKLER TAVSİYE EDİLMİYOR
Kanser tedavisi sırasında yeterli ve dengeli beslenmenin hastanın iyi hissetmesine, güçlü ve enerjik olmasına ve kilo kontrolüne yardımcı olduğunu söyleyen Demir, dengeli beslenmenin tedaviye bağlı oluşan yan etkilerin tolere edilebilmesinde, enfeksiyon riskinin düşmesinde ve hızlı bir iyileşme sağlamasında da etken. “Kusma problemi yaşayan bireylere verilen beslenme programıyla başka bir yan etki yaşayan bireye verilen beslenme programı farklı oluyor. Kanserli hastalara çok şekerli ve yağlı yiyecek ve içecekler tavsiye edilmiyor. Bunun nedeni bu tipteki besinlerin besleyici değerinin olmamasından kaynaklanıyor. Hastalar bu tip besinler tüketerek doyum sağlıyorlar ve asıl besleyici değeri yüksek olan gıdaları tüketemeyerek yetersiz ve dengesiz beslenmiş oluyorlar.”
GÜNDE 5 PORSİYON SEBZE VE MEYVE
Kanser hastalarında değişik besinlerle şifa arama geleneği oldukça yaygın görülüyor. Genellikle bitkisel karışımlar, çeşitli antioksidan vitamin mineral preperatları oldukça sık kullanılıyor. Ancak Amerika Kanser Topluluğunun verilerine dayanarak, yüksek miktarda antioksidan alımının henüz olumlu etkisi kanıtlanmadığını belirten uzmanlar, vücudun gereksinim duyduğu antioksidanları karşılamak için, günde en az 5 porsiyon çeşitli renklerde taze meyve ve sebze tüketilmesi en sağlıklı, kolay ve ucuz yöntem olduğunu söylüyor ve bazı bitkisel karışımların kemoterapi esnasında karaciğerde toksik etki yapabildiği için önermiyor.
KİLO KONTROLÜ
Demir’in verdiği bilgiye göre bazı hastalar tedavi sırasında kilo alabiliyor. Bu durum özellikle göğüs, prostat ve yumurtalık kanserlerine yönelik uygulanan ilaçlar, hormon terapisi veya kemoterapiye bağlı olarak ortaya çıkıyor. Bazı hastalar ise hastalıkları nedeniyle aşırı kilo kaybedeceklerini düşünerek, kilo vermemek için yüksek oranda besin tükettiğini ve tedavi boyunca oldukça fazla kilo aldıklarını belirten Çağatay Demir, hastaların kilo aldıklarını hissettiklerinde kendi kendilerine diyet yapmaları yerine, bunun nedenini doktorlarına sormaları gerektiğini vurguluyor.
KİLO ARTIŞI TEDAVİYİ OLUMSUZ ETKİLER
Demir, “Eğer kilo almanızın nedeni fazla kalori alımına bağlı ise, diyetisyeninizden bu konuda yardım istemekte yarar var. Diyetisyeniniz sizin beslenme alışkanlıklarınıza uygun, enerji ve besin öğesi gereksinmelerinizi sağlayacak dengelenmiş bir beslenme programıyla sağlıklı kilo vermenize yardımcı olacaktır” diyor. Tedavi esnasında aşırı kilo alımından kaçınılması gerektiğini vurgulayan Demir, kilo kazanımının tedaviden alınacak yanıtı azaltabileceğini ve hastaların tedavi boyunca ideal kilolarını korumaları gerektiğinin altını çiziyor.
İŞTAHSIZLIK İÇİN ÖNERİLER
* Sevdiğiniz, kalorisi yüksek gıdalar tüketin
* Az miktarda sık sık yemek yemeye özen gösterin
* Yemek sırasında, şişkinliğe neden olabileceği için sıvı almayın
* Aileniz veya sevdiklerinizle birlikte, hoş bir ortamda yemek yemeye çalışın
* Yemek pişerken mutfağa girmeyin, yemek kokusu besin alımınızı azaltabilir.
* Yemeklerden en az yarım saat önce 5-10 dakika egzersiz yapın, bu iştahınızın açılmasını sağlayacaktır.
* Yemek sırasında her türlü stresten uzak durmaya çalışın.
* Yemeklerin daha şık servis edilmesi iştahınızı arttırabilir.
* Kendinizi iyi hissettiğiniz anları iyi kullanın ve zengin bir öğün tüketin. Birçok insan sabahları daha dinlenmiş olduğu için daha iştahlı olur.
* Tedaviden hemen sonra yemek yemeyin
* Eğer mümkünse, yatma saatlerinizde bir şeyler yemeyi tercih edin. Bu sizin bir sonraki öğünde iştahınızı etkilemeyecektir
* Çok çiğneyerek yutulan yiyecekler, az besin almanıza neden olacağı için bu tür yiyecekleri mümkün olduğunca tüketmeyin.
BULANTI İÇİN ÖNERİLER
* Doktorunuzdan bulantı ve kusmanızı kontrol altına almak için antiemetik ilaçlar isteyin
* Mideniz için kolay olan; tost, kraker gibi kuru gıdalar, yoğurt, haşlanmış patates, pirinç, derisi ayrılmış tavuk, yoğun kıvamlı çorbalar gibi besinleri tercih edin
* Yağlı ve kızarmış yemekler, şeker, pasta, kurabiye gibi çok tatlı besinler, sıcak veya baharatlı yemekler, sert kokulu besinlerden kaçının
* Fiziksel çevrenin temiz ve kokusuz olmasına özen gösterin
* Öğünlerinizi az miktarda ve sık aralıklarla tüketin
* Öğünlerde sıvı alımından kaçının
* Yemeklerden sonra dinlenin
* Yemek yer yemez sırt üstü yatmayın
* Eğer sabahları bulantınız oluyorsa, yataktan kalkmadan kraker atıştırın.
* Soğuk ve yumuşak besinler daha iyi tolere edilir, o nedenle bu tip besinleri tercih edin
* Ağız hijyeninize özen gösterin
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİN ZAYIFLAMASI
Kanser ve tedavisi bizi hastalıklardan ve yabancı organizmalardan koruyan kan hücrelerine etki ederek bağışıklık sistemini zayıflatır. Sonuç olarak, vücudunuz enfeksiyonlarla, yabancı maddelerle ve hastalıkla sağlıklı bir bireyinki kadar iyi savaşamaz.
Kanser tedaviniz için belirlenen bu süreçte, zaman zaman vücudunuz direncini yitirebilir ve sizi hastalıklara karşı koruyamaz. Bağışıklık sistemi tekrar eskisi gibi aktivite gösterene kadar bazı önemli noktalara dikkat etmek gerekiyor. Örneğin yüksek bakteri içerebilecek bazı besinlerden kaçınmalı.
BAĞIŞIKLIĞI ZAYIF OLANLARIN KAÇINMASI GEREKENLER
* Çiğ ve yeteri kadar pişmemiş her türlü et ve et ürünü, yumurta ve deniz ürünleri
* Tütsülenmiş gıdalar (balık) ve salamura balık
* Pastorize edilmemiş süt, peynir ve yoğurt dahil her türlü süt ürünü
* Yıkanmamış çiğ, küflü sebze ve meyveler
* Filizlenmiş her türlü sebze