Kaygı Nedir, Kaygı Bozukluğu
Kaygı sözcüğünün kökü nereden geliyor?
Bu sözcüğün kökü Eski Yunanca, anksietas; endişe, korku kaygı, merak anlamına gelir. Ciceron (MÖ 106-43) kaygıyı “kalıcı, sürekli bir endişe eğilimi ve yatkınlığı” anlamında kullanmıştır. Anksietas ile angor kavramları arasın-da ayrım yapmıştır. Anksietas, kalıcı, sürekli endişe; angor ise boğulma, geçici endişe olarak tanımlanmıştır.
Kalıcı kaygı bozukluğu
Kalıcı kaygı bozukluğu neden oluyor?
Bu kişilerin beyinlerinde serotonin maddesi az olabilir.
Tiroit, hipertiroit, hormonal bozukluklar olabilir. Çocukluk döneminde anne-babalarıyla çatışmaları olabilir. Aslında kalıcı kaygı bozukluğuna yol açan birçok neden sayılabilir. Kimi zaman insanın mesleği bile bu sorunu yaratır. Sıkıntıların düzeyi yükselince, içinde bulunulan ortam kaygı yaratır hale geliyor ve o zaman da ortamı algılamamız değişiyor. Eğer bazı yaşantılar bedensel, ruhsal ya da toplumsal olarak kişiye yönelmiş bir tehdit oluşturuyorsa, kaygı düzeyi fırlıyor ve savunma mekanizmaları, akla uydurmalar iflas ediyor, çöküyor ve panik atak başlıyor.
Panik atak, bebeğin ilk duyduğu korkudur. Tüm ruhsal savunma düzenlerinden arınmış, bunlardan kurtulmuş olarak en ilkel tepkiyi ortaya çıkarıyor panik atak. Zâten panik atak ya da nöbeti sırasında, ilkel savunma tepkisi, kaçma çıkıyor ortaya. Hiçbir savunma ve düşünce düzeninin işin içine girmediği bir durum bu çünkü.
Kaygı Bozuklukları
Kaygı, beyindeki yapı ve işlev bozukluğunun bir sonucu olarak ortaya çıkabilir mi?
Başta tikler olmak üzere istemdışı zorunlu hareketlerle birlikte saplantı ve takıntıya yatkın kişilik yapısının bulunması, bu tip hastalıklarda beynin yapısal ve işlevsel durumuna ilişkin araştırmaların yapılmasına yol açıyor. Örneğin tikleri olanların beyinlerine ilişkin araştırmaların bazıları beyin kabuğunda, özellikle alın loblarında görülen azalma, erime, incelme, yozlaşma beyin boşluklarında büyüme, genişleme olduğunu gösteriyor. Benzer yapısal bozukluk, kimi kaygı bozukluklarında, panik nöbetlerinde, obsesif-kompülsif nevrozlarda da bulunmuş. Ancak bunların rastlantı olup olmadığı da araştırılıyor. Eskiden beri kaygı bozukluklarında, panik nöbetlerinde, fobilerde, obsesif-kompülsif nevrozlarda kimyasal ileticilerden adrenalin ve noradrenalin düzeylerinde artma olduğu kabul ediliyor. Son yıllarda panik nöbeti geçirenlerin limbik sistemlerinde (beyin kabuğunun altında bulunan ve insanın cinsellik ve beslenme gibi yaşamsal gereksinimlerini bilinç dışı davranışlarıyla ortaya çıkaran bölge) yer alan hippokam-pus bölgesinde (beynin, bellek ve duygusal davranışlarını kontrol eden bölgesi) bulunan çekirdeklerde adrenalin içeren hücrelerin işlevlerinde bozukluk saptanmış durumda. Araştırmalar, bu çekirdeklerdeki işlevsel bozukluğun kalıtımla geçtiğini ortaya koyuyor. Panik nöbetlerinde, fobilerde, obsesif-kompülsif bozukluklarda kullanılan anti-depresan, yatıştırıcı ve beta adrenalini bloke edici ilaçların sağladığı düzelme de varsayımı doğruluyor.
Çocuklarda Kaygı
Kaygı bozukluklarına ve panik atağa yol açan kimyasal ileticiler kuramını özetler misiniz?
Eskiden beri kaygı bozukluklarının ön planda olduğu panik nöbetleri ve fobilerde adrenalin ve noradrenalin düzeyinde artma olduğu kabul edilmiştir. Hayvanlar ve insanlar üzerinde yapılan kaygı araştırmalarında söz konusu kimyasal ileticilerin önemli rolünü gösteren bulgular, veriler toplanmıştır. Bu kimyasal ileticiler beyindeki bir iletinin diğer sinir hücrelerine iletilmesi görevini üstlenirler.
Günümüzde kaygı ve kaygı bozuklukları ile kimyasal ileticiler arasındaki bağlantılar 3 varsayımın ortaya çıkmasına yol açmıştır:
1. Noradrenalin etkinliği,
2. Serotonin azalması,
3. GABA (gama aminobütirik asit-nöromedyatör tutucu) bozukluğu.