Kanserin Palyatif Tedavisi
Kanama kanserin ve tedavisinin sık karşılaşılan bir komplikasyonudur. Tümörün kendisinden, diğer yapılara erozyona uğratmasından, kemoterapi ya da radyasyon tedavisi nedeniyle gelişen infla-masyondan veya pansitopeniden kanama gelişebilir. Preoperatif dönemde kanama odağının saptanması çok önemlidir çünkü özellikle pansitopenik hastada cerrahi çok sınırlı tutulmalıdır. Cerrahi öncesi kanama ölçütleri düzeltilmelidir. Tüm konser-vatif yöntemler, koterizasyon ve embolizasyon, denenmeden cerrahi uygulanmamalıdır. Cerrahi girişim, konservatif tedaviye rağmen süren kanamalarda endikedir.
Obstrüksiyon intraabdominal malignite öyküsü olan ancak rekürrens bulgusu göstermeyen hastaların %90’nında adhezivdir. Fakat rekürrensin kanıtlandığı hastalarda obstrüksiyonlarm çoğundan ma-lignite sorumludur. Her iki durumda d a başlangıçta dekompresyon denenmelidir. Adhezıv obstrüksi-yonlara koşut olarak malign obstrüksiv on çok nadiren barsak nekrozundan sorumludur. Malign obst-rüksiyonlar için sıklıkla “bypass” cerrahisi yapılır ve %25 mortaliteye sahiptir, %25 hasta ise hiçbir zaman dekomprese edilemez.
Perforasyon, immunsuprese hastada çok sık görülmese de gelişebilir. Malign olmayan perforas-yonlardaki gibi tedavi edilseler de, ostomiler daha özgür olarak uygulanır ve mortalite yüksektir.
İnflamatuvar lezyonlar, kemoterapi ya da radyoterapi sonrası sıktır. Bu inflamatuvar lezvonlar içi boş bir organın perforasyonu veya uzamış ileus ile neticelendiği için, yakın izlem şarttır. Yüksek doz sitara-bin ile tedavi edilen lösemik hastalarda tiflit ya da nötropenik enterokolit sıktır. Antibiyotik tedavisi ve resusitasyon ile tedavi edilir. Kemoterapi sonrası di-yare sık gelişir ve semptomatik olarak tedavi edilir. Bu ataklar çoğu kez kendiliğinden yatışır ancak akut abdomen tablosu ile iskemik ya da infeksiyöz koliti taklit edebilir. Yine, intraabdominal patolojinin aşikar bulguları ortaya çıkmadıkça, tıbbi tedavi uygundur.
Kemoterapi
Kanser tedavisinde kemoterapi adjuvan ve ne-oadjuvan olarak ya da çok ilerlemiş hastalıkta önemli bir role sahiptir. Kanser hücrelerine has biyokimyasal yollar olmadığı için kemoterapötik ajanlar, seçici etki gösterebilmek için kanser ve normal hücreler arasındaki niteliksel ve niceliksel farklılığı gözönüne almalıdır. Çoğu ajan hücresel bölünme sırasında aktiftir. O halde, yüksek oranda bölünen hücre içeren tümörler kemoterapiye rezistan klonla-rın seçimi sonucudur. Tümör hücreleri kromozomal instabilite ve çok sayıda mutasyon sergiler ki bu da ilaç direncine yol açabilmektedir.
Hücreler büyüme fazı olan GO fazında kemoterapiye genel olarak duyarsızdır çünkü çoğu ajan nük-leik asidlerin üretimine karışırlar. Sonuçta, azalan kan akımı ve nutriyentlerin sınırlanmasıyla (Gom-pertzian kinetiği) daha çok tümör hücresi bu faza girecektir ve tüm tümör kemoterapiye daha rezistan hale gelecektir. Küçük, ileri derecede vasküler tümörler eksponensiyal kinetiklerle büyümeye eğilimlidir ve sitotoksik ajanların etkilerine daha duyarlıdır.
Medikal onkolojistler bu nedenle küçük tümör yükü olan hastaları maksimum tolere edilen doza kadar toksisiteleri örtüşmeyen çoğul ajanlarla tedavi etmek isterler ve hasta tolere ettikçe dozu yavaş yavaş artırırlar.
Biyolojik Yanıt Değiştiriciler
Biyolojik yanıt değiştiriciler kansere karşı konak yanıtını değiştirirler. Farmakolojik dozlarda kullanılan endojen kemoterapötik ajanlardır.
İnterferon, öldürücü lenfosit ve makrofajların an-titümör aktivitesini artırır. Belli bazı tümör antijenlerinin ekspresyonunu güçlendirir ve DNA sentezinde yer alan enzim sistemlerini değiştirir. Majör toksisiteler grib benzeri sendrom, lökopeni ve hepa-tik disfonksiyondur. Onaylanmış tek kullanım alanı “Tüylü hücreli” lösemidir, ancak metastatik kolorek-tal kanserin tedavisinde 5-fluorourasil ile kombine edilerek kullanılmış ve iyi sonuçlar bildirilmiştir.
İnterlökin, antijen uyarımı sonrası T hücrelerinden üretilen bir lenfokindir. Lenfokin öldürücü hücrelerin üretimini uyarır. İnterlökin, renal hücreli kanserde ve melanomda etkilidir.
Adjuvan Kemoterapinin İlkeleri
Küratif rezeksiyon sonrası tümör rekürrensi, yeterli genişlikte bir rezeksiyon yapılmasına karşın mikroskopik rezidüel hastalığın varlığına işaret eder. Adjuvan kemoterapinin yönlendirildiği hücreler bunlardır. Spesifik kansere yönelik etkin ajanlar olmalıdır. Ayrıca, rekürrens için risk altında olan hastalar evreleme ve prognostik faktörler tarafından belirlenebilmelidir. Adjuvan kemoterapi hemen postoperatif dönemde verilmelidir çünkü bu sırada tümör yükü küçüktür ve hücresel büyüme kinetikleri eksponansiyeldir. Üstelik, tedavi riski düşük olmalıdır. Adjuvan kemoterapi, nod pozitif meme kanseri, bazı nod negatif meme kanseri, osteojenik sarkom, kolon kanseri (Astler-Coller B3, Ct_3) ve radyoterapi ile birlikte rektum kanseri tedavisinde en-dikedir.