Kan Transfüzyon Komplikasyonları, Kan Transfüzyonları İlkeleri
Kan transfüzyonu ilkelerine uyulmadığı taktirde bir çok problem ortaya çıkabilir. Bunlardan sakınabilmek için
a- Alıcı verici arasında ABO ve Rh grupları açısından serolojik uygunluk sağlanmalıdır. Zorunlu hallerde A, B veya AB grubundan bir hastaya 0 grubundan kan verilebilir. 0 grubundan 1-2 ünite kan çoğu kez alıcıda bir reaksiyona yol açmaz. Çok acil olamadıkça her hastaya cross mach uygunluğu olan kendi kan grubundan kan verilmelidir.
b- Transfüzyondan önce alıcı verici arasındaki serolojik uygunluğu kontrol için alıcının serumu ile vericinin eritrositleri arasında çapraz karşılaştırma yapılır. Aglütinasyon varlığında gruplar arasında uyuşmazlık olduğu düşünülür.
c- Depolanmış kan ile transfüzyona başlanmadan önce vücut ısısına yakın bir ısıya getirilmelidir. Bu özellikle büyük miktarda kan transfüzyonu yapılacak hastalarda önem kazanır.
d- Kan setinden herhangi bir ilaç verilmez ve kana herhangi bir ilaç katılmaz. Transfüzyon bittikten sonra aynı setten serum verilecekse bu serumda kalsiyum iyonu bulunmamalıdır.
e- Transfüzyon hızı rutin uygulamalarda 4-5 ml/dak olarak ayarlanır. Yani 500 mi kanın ortalama infüzyon süresi 2 saattir. Hızlı transfüzyonlar CVP (santral venöz basınç) kontrolü altında yapılmalıdır. Yaklaşık 10 damla kan 1 ml’dir.
Kan Transfüzyonu Komplikasyonları
1-Yanlış Kan Transfüzyonu: Uygun olmayan kanın transfüzyonu şeklinde yada büyük çapta kan transfüzyonundan kaynaklanır.
a- Uygun olmayan kanın transfüzyonu: Çoğu zaman kayıt sistemlerindeki eksikliklerden veya uygulayıcıların dikkatsizliği sonucu meydana gelir. Grubu uygun olmayan, saklanma zamanı geçmiş, cross match yapılmamış, uygun ısıtılmamış, depolanma zamanı geçmiş kanın vb. transfüzyonu şeklindeki uygulamaları kapsar.
Yanlış kan transfüzyonu birçok reaksiyona yol açar. Bu reaksiyonlarm büyüklüğü insan hayatını tehdit etmeden önemsiz boyutlara kadar değişebilir. Meydana gelebilecek hemolitik reaksiyonlar dolaşımdaki eritrositler ile antikorlar arasında meydana gelen immun komplekse bağlıdır. Oluşan immun kompleks kompleman kaskatını aktive eder, anaf-laktik reaksiyonlar ve tüketim koagülopatisi meydana gelir. Bu reaksiyonlar gebelikte immünize olduğu için kadınlarda daha sıklıkla meydana gelebilmektedir. Bu immünizasyonda meydana gelen IgM yapısındaki antikorlar eritrositlere hemen bağlanarak onları hemolize uğratma yeteneğindedirler. Bu tür reaksiyonlar nadir olmakla birlikte çoğu zaman kayıt işlerindeki yanlışlıktan kaynaklanmaktadır. Klinikte kendini daha çok titremeli veya titremesiz ateşle belli eder. Anksiyete, göğüs ve sırt ağrısı, flas-hing, dispne taşikardi ve hipotansiyon diğer semptomlardır. Bu tür reaksiyonlar renal yetmezlik, şok ve DIC gibi hayatı tehdit eden komplikasyonlara yol açabilir. Eğer hasta genel anestezi altında ise bu semptomlar görülmeyecektir. Yalnızca şiddetli hipotansiyon, ameliyat sahasında sızma şeklinde kanamalar ve hemoglobinüri ana semptomlardır.
Tedavide transfüzyon hemen durdurulmalıdır. Kan örnekleri alınarak laboratuara gönderilmelidir. Hemolitik reaksiyonun şiddeti transfüze edilen kan volümüne bağlıdır. İnfüzyona NaCl ile devam edilerek idrar atımı saatte 100 mi olacak şekilde kan basıncı normal sınırlarda tutulmaya çalışılmalıdır. Tedaviye renal perfüzyonu sağlayan diüretikler, vazo-aktif droglar ilave edilir. Eğer renal yetmezlik gelişmişse elektrolit balansı için diyaliz gerekir. Gecikmiş reaksiyonlar daha az şiddetlidir ve eritrositler transfüzyondan 2-10 gün sonra yıkılır.
Genellikle damar dışı bir olay olarak gelişir. Direkt antiglobu-lin test genellikle pozitiftir. Çoğu vakada spesifik bir tedavi gerekmez. Çok az vakada şiddetli reaksiyonlar iyi bir hidrasyonla tedavi edilebilir. Sebebe yönelik araştırma bir önceki durumda olduğu gibi yapılır. Yalancı hemoliz olaylarında intravasküler hemo-liz meydana gelir, ancak olayı açıklayacak bir sebep bulunamaz. Bu durum başka sebeplerle izah edilmelidir. Hemolitik reaksiyonları taklit eden bu duruma yersinia gibi bakteriyel kontaminasyon, çeşitli droglar ve vasküler protez sebep olabilir.
b- Büyük çapta transfüzyonların yol açtığı sorunlar: Transfüzyon hızı 100 ml/dak’dan fazla veya 24 saat içinde 5000 mi veya daha fazla kan verilmesi zorunluluğu, aşağıdaki bazı özel sorunların doğmasına yol açar.
Kanamalar: Banka kanındaki labil pıhtılaşma faktörlerinin (I,V) ve trombositlerin bulunmaması, bu kanlarla hastanın damarı doldurulunca hastanın kendi labil faktörlerinin ve trombositlerinin dilüsyo-na uğraması sonucu kanamalar görülebilir. (Her 4 üniteden birinin plastik torbalı taze kan olması, di-lüsyonun önlenmesi için yeterlidir.)
Asidoz nedir: Fazla miktarda düşük pH’lı banka kanı transfüzyonu kuramsal olarak asidoza yo açar. Organizmanın tamponlama rezervi çoğu zaman bunu önlemektedir.
Sürat toksisistesi: Hipotansif, karaciğer veya böbrek harabiyeti olan hastalarda ve henüz sitratı meta-bolize edemeyen çocuklarda sitratlı kanın masif transfüzyonu sonucu meydana gelir. Sonuçta tre-mor, tetani veya kardiyak aritmiler ile karakterize bir tablo ortaya çıkar. Tam kan yerine eritrosit süspansiyon kullanılması ve kanın transfüzyondan önce özel kan ısıtıcıları ile 25°C’ye kadar ısıtılması bu toksisiteyi önlemede faydalıdır.
Hiperpotasemi nedir: Potasyumu artmış banka kanlarının trasfüzyonu derin oligüri veya anüri yoksa önemli bir sorun yaratmaz.
Hipotenni: Fazla kan verilirken bu kanların vücut ısısında olması gerekir. Çünkü soğuk kanın yol açtığı hipotermi kalp iletim hızında azalma ve kan pH’sında düşmeye neden olur. Bunun için özel kan ısıtıcı cihazlar geliştirilmiştir.
Oksijen taşıma kapasitesinde azalma: Kanın bekleme süresi uzadıkça eritrositlerdeki 2,3-difosfoglise-rat (2,3-DPG) düzeyi giderek düşer. Transfüzyon-dan sonra 2,3-DPG düzeyinin kanda yeniden etkili olması en az 12 saat zaman alır.
2- Hemolitik Transfüzyon Reaksiyonları: Eritrosit antijenlerine karşı gelen antikorlar eritrosit destrüksiyonuna yol açabilir. Böyle reaksiyonların klinik önemi yaşamı tehdit edebilen olaylar zincirine yol açmasıdır. Hemolitik reaksiyonlar, gebelik esnasında immünizasyon dolayısı ile bayanlarda daha sık görülür.
Klinik, erken ve geç hemolitik reaksiyonlar şeklinde görülür. İnsidans erken ve geç tipte sırayla 1/6200, 1/1400’dır. Erken tip reaksiyonlar yanlış transfüzyonlar başlığı altında anlatılmıştır. Geç tip reaksiyonlar transfüzyondan 2-10 gün sonra görülür. Transfüzyon öncesi tesbit edilemeyen eritrosit antijenlerinin varlığı bu tip reaksiyondan sorumlu tutulmuştur. Gecikmiş tip reaksiyonlarda sensitize eritrositlerin yıkımı ekstra vaskülerdir. Ateş ve re-kürrent anemi en sık ve sabit bulgudur. Diğer semptomlar sarılık hemoglobinemi ve hemoglobinüridir. Spesifik bir tedavi gerekli değildir. Şiddetli durumlarda yeterli hidrasyon uygulanmalıdır.
3- Allerjik Reaksiyonlar: Transfüzyon yapılan hastaların %1-3’ünde allerjik reaksiyon oluşur. Belirtileri ürtiker, kaşıntı ve kızarıklıktır. Tedavi için transfüzyon durdurulur ve hastaya kalçadan veya başka bir damardan antihistaminik ilaçlar verilir.
4- Pirojen Reaksiyonlar: Kan transfüzyonunun en sık rastlanan komplikasyonudur. Bu reaksiyonlar kan içinde bulunan pirojen maddelere veya minör bakteriyel kontaminasyona bağlı olabilir. Daha önce kan transfüzyonu yapılmış kişilerde ve çok doğurmuş kadınlarda sık rastlanır. Bu kişilerde verici yada fetüsün lökosit ve trombositlerine karşı alıcıda, önceden oluşmuş antikorlar bulunabilmesidir. Tedavide transfüzyon durdurulur ve iv. antihistaminik ve hidrokortizon 100 mg verilir. Tedaviye anti-piretik (aspirin) ve iv. 50 mg dolantin eklenebilir.
5- Bakteriyel Sepsis: Nadir olmakla beraber ortaya çıktığında öldürücüdür. Kan alımı sırasında vericinin derisinden, kanın alındığı şişe veya torba içindeki iyi sterilize edilmemiş sitrattan kontamine olan kanın transfüzyonu sonucu ortaya çıkar. Klinik belirtiler transfüzyonun hemen başlarında ortaya çıkan titreme, ateş, abdominal kramplar, yaygın vücut ağrısı, kusma ve kanlı diyaredir. Sepsisten şüphelenil-diğinde transfüzyon kesilir, kan kültürü alınır. Kan kültür sonucu beklenmeden ortaya çıkan endotokse-mi hem aerob hemde anaeroblara yönelik antibiyotikler başlanarak septik şok tedavisine başlanır. Bu komplikasyonları önlemek için asepsi-antisepsi kurallarına uyarak, kan 2 saat içinde ısıtılarak kullanılmalı ve bir daha soğutucu içine konulmamalıdır.
6- Hava Embolisi: Normal bir erişkin 200 mi hava içeren embolizmi tolere edebilir. Ancak daha az miktarda havanın öldürücü olabileceğini unutmamak gerekir. Bu komplikasyon transfüzyonu hızlandırmak amacıyla hava deliğinden kan şişesine hava pompalanmasına bağlı ortaya çıkar. Klinik belirtiler siyanoz, öksürük, dispne, hipotansiyon, taşikardi ve senkoptur. Tedavi için hastaya başı aşağıda ayakları yukarıda olmak üzere sol yan pozisyon verilir.
7- Tromboflebit: Asepsi antisepsi kurallarına uyulmadan yapılan ve uzun süren transfüzyonlar sonucu meydana gelebilir. Tedavide infüzyona son verilir ve lokal olarak kompresler uygulanır.
8- Dolaşım Yüklenmesi: Kalp hastalarında, anemik kişilerde, yaşlılarda ve çocuklarda kan veya diğer sıvıların hızlı infüzyonu dolaşım yüklenmesine yol açabilir. Bu kişilerde ve büyük miktarda sıvı verilecek kişilerde santral venöz basıncın ölçülmesi, dolaşım yüklenmesi olasılığını önemli ölçüde azaltır. Ayrıca bu durumlarda kan transfüzyonu yerine eritrosit süspansiyonu tercih edilebilir. Bu tablonun klinik belirtileri öksürük, taşikardi, solunum güçlüğü ve boyun venlerinde dolgunluktur. Dinlemekle akciğer bazallerinde yaş railer duyulur. Tedavide infüzyon hemen kesilir, hasta oturtulur, dijitalize edilir, iv. diüretik (furosemid) uygulanır ve gerektiğinde damardan 500 cc kan alınır.
9- Hastalık İletimi: Kan transfüzyonu ile bir çok hastalık alıcıya nakledilebilmektedir. En sık karşımıza çıkanlar tablo 11/6’da özetlenmiştir. Kan transfüzyonu ile en önemli hastalık serum hepatitidir. Tam kan transfüzyonu yapılan hastaların %1’inde, bir çok vericinin kanından hazırlanan kuru plazma verilenlerin %12’sinde serum hepatiti görüldüğü saptanmıştır. Serum hepatitinin görülme sıklığı %3-5’dir.
Son yılların en güncel konusu kan transfüzyonu ile HlV’in nakli ve AİDS hastalığının ortaya çıkmasıdır. Birçok ülkede donör kimselerde bu virusa karşı antikorların varlığı esasına dayanan testler rutin olarak yapılmaktadır. HIV ısıya duyarlı olduğu için ısı kullanılarak hazırlanan koagülasyon faktörleri HIV nakline sebep olmaz. Transfüzyonla gelişebilecek AİDS hastalığını önlemede en etkili yöntem lüzumsuz, endikasyonsuz kan transfüzyonlarından kaçınmaktır.
10- İmmunsüpresyon: Tanımlanması güç bir komplikasyondur. Ancak son zamanlarda bir çok sayıda klinik çalışmada, kan transfüzyonunun im-mün sisteme direkt etkisi olduğu savunulmaktadır.