Kalp Hastalığı ve Kalp Sağlığı
Kalp-damar hastalıkları olarak adlandırdığımız, kalp ve beyin damar hastalıkları Avrupa’daki ölümlerin yüzde 49’unu oluşturuyor. Her yıl Avrupa’da 4,5 milyona yakın insan bu nedenle hayatını kaybediyor ve birinci sıradaki ölüm nedeni kalp-damar hastalıkları. 65 yaş altı gerçekleşen üç ölümden birinin nedeni bu hastalıklar. Geleceğe yönelik tahminlerde de, örneğin 2020 yılında da kalp-damar hastalıklarının bu yerini koruyacağı öngörülüyor. Ayrıca, sağlık harcamalarında en önemli payı bu hastalıklar alıyor. Türkiye’de kalp hastalıklarının şıklığıyla ilgili başlıca araştırma olan TEKHARF çalışmasında erişkinlerin yüzde 7’sinde kalp hastalığı bulundu. Ama bu rakam bütün kalp hastalığı türlerini içeriyor, sadece kalp-damar hastalığı olarak alırsak, bunun sıklığı yüzde 4 civarında. Bir başka deyişle, 3 milyona yakın kişinin kalp damarlarında hastalık olduğu hesaplandı. Türkiye’de her yıl, aşağı yukarı 300 bin kişi, kalp damarlarındaki tıkanıklık nedeniyle kriz geçiriyor, bunun 150-200 bini hayatını kaybediyor.
Kalp Damar Sağlığı; Metropoller kalp riskini artırıyor
Türkiye’de bölgelere göre kalp-damar hastalıklarının görülme sıklığı nedir?
TEKHARF çalışmasının verilerine bakarsak, Karadeniz ve Marmara bölgelerinde en sık gibi görünüyor, ama bu konuda çok sağlıklı bir istatistik yok. Dolayısıyla bölgeler arasında gerçekten çok büyük bir fark var mı, bunu bilimsel olarak söylemek bence mümkün değil. Özellikle metropollerde, büyük şehirlerde, İstanbul’da, Marmara Bölge-si’nde kalp-damar hastalığı daha sık görülüyor. Ama ne yazık ki istatistikler çok güvenilir değil.
Böyle bir eksiklik olduğuna göre bu konuda devam eden bir çalışma var mı?
Elimizdeki veriler TEKHARF çalışmasından geliyor. Bu araştırma tüm Türkiyeyi temsil eden 2-3 bin kişilik bir topluluğu 1990’dan beri izleyen bir çalışma. 2 bin kişinin bölgelere dağılımını düşünürsek, az sayıda kişi o bölgelerce temsil ediliyor. Aslında ölüm istatistiklerimizden bu sorunun cevabının çıkması gerekir. Bu istatistikler daha güvenilir hale getirilirse bu sorunuzun cevabı verilebilir.
Hocam, dünyada kalp hastalıkları denildiğinde öne çıkan ülkeler ya da coğrafyalar var mı? Eskiden kalp-damar hastalığı Batı ülkelerinin sorunuydu, 20. yüzyılın ortalarına kadar böyleydi. Fakat 20. yüz-yılın sonlarına doğru bu ülkelerde kalp-damar hastalığı sıklığındaki artış azaldı. Özellikle eğitim ve koruyucu önlemlerle bu ülkeler, bu hastalıkların artış hızını durdurdular. Buna karşılık gelişmekte olan ülkeler, örneğin Hindistan, Güney Amerika ülkeleri, bazı Afrika ülkeleri bu konuda çok kötü durumda. Bu ülkelerdeki eğitimsiz, bilinçsiz kitleler biraz zenginleşip yanlış bir yaşam tarzına, Batı tipi yaşam tarzına ve beslenmeye yönelince, nüfusları da yüksek olduğu için bu toplumlar birdenbire çok sayıda kalp-damar hastasıyla karşı karşıya geldi. Size şaşıracağınız bir rakam vereyim: 2010 yılında dünyadaki tüm kalp-damar hastalarının yüzde 60’ının Hindistan’da olacağı öngörülüyor.
Hindistan, kalp-damar hastalıklarında başı çeken bir ülke mi?
Başı çeken ülkelerden biri. Nüfusu çok, fakir bir ülke, biraz zenginleşip Batı tipi yaşam tarzını benimseyince, kalp hastalığı sıklığı hızla arttı. Sağlık sistemi buna hazır değil, koruyucu önlemler zayıf, tedavi kötü. Böyle ülkelerde çok yakın gelecekte kalp-damar hastalıkları çok daha büyük bir sorun olacak.
Çevresel faktörlerin rolü büyük ve çocuklarda kalp sağlığı
O zaman hemen şöyle sorayım: Kalbimizin damarları neden hastalanıyor?
Kalp-damar hastalığı, ateroskleroz dediğimiz, halk arasında damar sertliği olarak bilinen hastalığın sonucunda ortaya çıkıyor. Kalıtsal faktörlerin de rolü var, ama bu hastalık neredeyse tamamen yaşam tarzımızla ilgili. Günümüzdeki yaşam tarzının bünyemize, biyolojik yapımıza uygun olmamasından kaynaklanıyor. On binlerce yıl içerisinde sebze, meyveden, posadan çok zengin, yağlardan ve şekerden fakir beslenmeye, daha da önemlisi fiziksel aktivitenin çok yüksek olduğu bir yaşam şekline uyum sağlamış bir canlı var. Bu canlı hareketsiz, gereğinden fazla kalorili, yağdan ve şekerden zengin, posadan fakir beslenilen bir yaşam şeklini sürdürünce hastalanıyor. Modern insan biyolojik yapısına uymayan zehirli bir ortamda yaşıyor. İşte damar sertliğinin nedeni bu toksik ortamın içinde yaşamamız, buna maruz kalmamız diyebiliriz.
Zehirli ortam derken ne kastediyorsunuz?
Birincisi beslenme, doymuş yağlardan zengin, buna karşılık meyve ve sebzeden, posadan fakir beslenme biçimi. İkincisi, hareketin çok azalmış olması. Bu ikisinin sonucunda gereğinden fazla kalori alarak şişmanlama. Üçüncüsü tütün kullanımı. Bu üç faktör çok önemli. Gereğinden fazla tuz tüketimi de beslenmeyle ilgili olumsuz faktörlerden biri. Bu da özellikle tansiyonda artışa sebep oluyor. Yüksek tansiyon da çok önemli bir risk faktörü. Ek olarak büyük şehirlerde yaşamanın getirdiği stres. Bunu da diğerlerine katabiliriz, ama bütün bu faktörlerin birlikte bulunması çok önemli.
Ama bu olumsuz çevresel faktörlere maruz kalan herkes hastalanmıyor değil mi?
Birçok kişi bu faktörlere maruz kalmasına rağmen hasta olmuyor. Burada da kalıtımın rolü öne çıkıyor. Kimimiz kalıtsal olarak daha yatkınız, daha zayıfız, kimimiz ise daha dirençliyiz. Bu hastalıkların çoğu için geçerli, mesela sigara içen herkes akciğer kanseri olmuyor. Kimi çok daha uzun zaman sonra, kimi çok daha erken olabiliyor. Kişinin hasta olmasını kalıtımı ile yaşadığı çevrenin etkileşimi belirliyor. Böyle bir çevrede yaşamasak çok daha az kişide kalp-damar hastalığı olurdu, bu kesin. Bunu zaten halen avcı toplayıcı topluluklarda görüyoruz. Mesela Çin’in iç kesimlerinde, Avustralya’da veya Batı tipi yaşama geçmemiş izole yaşayan toplumlarda kalp-damar hastalığı neredeyse görülmüyor.
Toplam risk çok önemli
Çevresel faktörlerden bahsederken, ilk sıraya beslenmeyi koydunuz. En önemli risk faktörü beslenmedir diyebilir miyiz?
En başta gelenlerden diyebiliriz. Üç önemli faktör var: Beslenme, hareketsizlik, tütün kullanımı. Kötü beslenme ve hareketsizlik kandaki kolesterol düzeyini yükselterek damar sertliğine yol açıyor. Ama daha önce de söylediğim gibi tek faktörden ziyade, birçok faktörün bir araya gelmesi önemli. Mesela kolesterolünüz biraz, tansiyonunuz orta derecede yüksek ve sigara içiyorsanız, sadece kolesterolü çok yüksek, ama diğer risk faktörleri bulunmayan bir kişiye göre çok daha tehlikedesiniz demektir. Tekrar vurguluyorum, toplam risk çok önemli. Okurlarımız kalp hastalığı risklerini kitabımızın arkasındaki tabloda hesaplayabilirler.
Kalp Hastalığı Nedenleri ve Risk Faktörleri
Yanlış beslenme (doymuş yağlardan ve şekerden zengin, buna karşılık meyve ve sebzeden, posadan fakir beslenme) sonucu gelişen kolesterol yüksekliği.
Hareketsizlik (düzenli egzersiz yapılmaması),
Şişmanlık,
Tütün kullanımı,
Stres.
Beslenme ile kolesterol yüksekliği doğrudan ilişkili midir?
Kesinlikle ilişkili. Doymuş yağlardan zengin beslenme ile toplumların ortalama kolesterol düzeyleri arasında doğrudan ilişki var. Buna bağlı olarak bu toplumlarda kalp-damar hastalıklarına bağlı ölümlerin oranı da daha yüksek.
Doymuş ve doymamış yağ nedir? Bunları birbirinden nasıl ayıracağız?
Doymuş yağ dediğimiz zaman, hayvansal kökenli yağlarda daha çok bulunan, oda ısısında katı halde olan yağları kastediyoruz. Örneğin tereyağı, kaymak, koyun, kuzu, sığır etinde bulunan yağlar. Doymamış yağlar ise, oda ısısında sıvı halde olan, daha çok bitkisel kökenli yağlar, örneğin zeytinyağı, mısırözü veya ayçiçek yağı gibi. Doymuş yağlar kolesterolü yükseltiyor, doymamış yağlar ise yükseltmiyor. Bu konuda Finlandiya örneği çok ilginçtir. Finlandiya önceleri doymuş yağlarla beslenen bir toplumdu ve kolesterol ortalaması çok yüksekti. Tereyağını çok tüketiyorlarmış, kahvaltıda, öğle yemeğinde, akşam yemeğinde sürekli tereyağı yiyen bir toplum düşünün. Kalp-damar hastalığı görülme sıklığı da çok yüksek. Büyük bir eğitim kampanyası başlattılar, toplumu bilinçlendirdiler, doymuş yağ tüketimini azalttılar, toplumun ortalama kolesterol düzeyi düştü ve kalp-damar hastalığına bağlı ölümler azaldı. Yaşam tarzlarını değiştirmenin ödülünü aldılar. Bu azalmayı İskoçya, Polonya gibi ülkelerde de gördük.
Biz de tereyağı seven bir toplumuz. Sizce böyle bir kampanyaya ihtiyacımız olabilir mi?
Yanlış beslenme ve hareketsizliği hedef alan toplum eğitimlerine her zaman ihtiyaç var, işin temeli bu. Avrupa ülkelerinde yapılan araştırmalarda da gösterildi, zeytinyağı tüketen Yunanistan, İtalya gibi ülkelerde Finlandiya’ya göre kalp damar hastalığı çok daha az görülüyor.