Kalp; göğüs boşluğunun ortasında sternumun (göğüs kemiği) arkasında, göğüs omurlarının önünde ve diaframın (karın zarı) üst tarafında yerleşmiştir. Vücudun canlılık ve işlevlerini sürdürebilmesi için gereksinmesi olan besin maddeleri ve oksijeni taşıyan kanı tüm organ ve dokulara ulaştırmakla görevli, kas yapısında bir pompadır. Bu işlevini; dakikada 60-100 (ortalama 80), bir saatte 4800 ve bir günde ortalama 115.200 kez kasılarak sağlar. Ortalama yaşam süresinin 69 yıl (Türkiye için) olduğu dikkate alınırsa, bu kadar yoğun çalışan bir organda bu süre içerisinde çeşitli hastalıklar görülmesi doğaldır.
Vücutta normal işlevlerin yürütülebilmesi için bütün hücrelerin sürekli oksijene gereksinimi vardır. Bu sırada ortaya çıkan karbondioksitin de vücuttan atılması gerekir. Kan ve dokular arasındaki oksijen ve karbondioksit değişimi kapiller damarlarda gerçekleşir. İçerisindeki oksijen ve besin maddeleri dokular tarafından kullanılan kan toplardamarlar aracılığı ile kalbe gelir. Kalp pompa görevi yapan dört boşluktan oluşur. Septum adı verilen bir duvar kalp boşluğunu sağ ve sol olmak üzere ikiye ayırır. Kanın toplandığı ilk bölüm sağ atriyum (kulakçık) olarak isimlendirilir. İnce duvarlı olan sağ atriyumdan kan, triküspit kapak aracılığı ile daha kalın adele yapısına sahip olan sağ ventriküle (karıncık) geçer. Sağ ventrikül bu kanı pulmoner kapak aracılığı ile akciğerlere gönderir ve burada kanın içerisindeki karbondioksit temizlenir, yerine oksijen eklenir.
2. Sol Ön İnen Dal
3. Sol Sirkumfleks
4. Superior Vena Kava
5. İnferior Vena Kava
6. Aort
7. Pulmoner Arter
8. Pulmoner Ven 9. Sağ Atriyum
10. Sağ Ventrikül
11. Sol Atriyum
12. İnterventriküler Septum
13. Sol Ventrikül
14. Korda Tendinea
15. Triküspit Kapak
16. Mitral Kapak
17. Pulmoner Kapak
Yeniden oksijenlenen kan bu sefer kalbin sol tarafındaki sol atriyuma gelir. Buradan mitral kapak aracılığı ile sol ventriküle ve oradan da aort kapağı aracılığı ile vücudun en büyük atardamarı olan aorta atılarak vücudun her tarafına giden dallar aracılığı ile tüm dokulara ulaşır. Kalbin sağ ve sol tarafı aynı anda kasılır (sistol), aynı anda gevşer (diyastol). Diyastolde kalp boşluklarına dolan kan sistol sırasında akciğerler ve vücuda atılır.
Atardamar sisteminde vücuttaki toplam kanın %10’u bulunur. Atardamarların kalpten çıkan başlangıç bölümüne aorta denir. Kalpten uzaklaştıkça damarların çapı küçülerek dokularda kapiller adı verilen ince kılcal yapılar biçiminde sonlanırlar. Aorta ve büyük dalları elastik yapıdadır. Sistol sırasında kalp kanı aorta içine atar, buna bağlı olarak da aort içinde basınç yükselir. Ancak damarın elastik ve esnek yapısı sayesinde basıncın istenmeyen seviyelere çıkması önlenir. Kalbin diyastol döneminde ise kan atımı olmayacağı için aort içindeki basınç düşer ama yine de bir miktar kan bulunur. Böylece sistol sırasında 90-140 mmHg arasında olan basınç diyastolde 60-90 mmHg arasında seyreder. Her kalp atışında bu durum tekrarlar ve böylece dokulara sürekli kan taşınmış olur.
Kanın taşıdığı besin maddeleri, oksijen, çeşitli elektrolit ve hormonlar kapillerlerde dokular tarafından alınır. Bunlar kullanıldıktan sonra ortaya çıkan atıklar ise kana verilir. Kapillerlerden kan venöz sistem aracılığı ile geri döner.
Toplardamar sistemi dolaşımdaki kanın %75’ini taşır. Çeşitli atıkları içeren kanı kalbin sağ atriyumuna getiren başlıca iki ana ven vardır. Superior vena kava olarak isimlendirilen ven baş, boyun ve kollardaki kanı, inferior vena kava olarak isimlendirilen ven ise vücudun alt kısımlarındaki kanı kalbe getirir. Venlerin de kalbe yaklaştıkça çapları artar. Fazla miktarda kan taşıdıkları için duvarları arterlerden daha incedir ve daha esnektirler.
Kalp kendi kendine elektriksel uyarı oluşturabilen bir yapıya sahiptir. Her kalp atışı bu sistem tarafından başlatılır, özel bir sistem aracılığı ile kalbin her tarafına iletilerek kasılma sağlanır. Uyarı sağ atriyum ile superior vena kava’nın birleşme yerinde bulunan sinüs düğümünden başlatılır, atriyum boyunca yayılarak sağ atriyumda trikuspid kapağın septal leafleti, koroner sinüs ve tendon todaro arasında kalan ve Koch trigonu olarak isimlendirilen üçgenin içinde yer alan atrioventriküler düğüme gelir. Buradan önce ortak bir demet halinde atriyumlardan ventriküllere geçer ve buradan her iki ventriküle dağılır.
1. Sinüs Düğümü
2. Atrioventriküler Düğüm
3. His Demeti
4. Sağ ve Sol Dallar
Bu kadar karmaşık bir yapısı olan ve çok çalışan bir organ sisteminde pek çok hastalığın görülmesi kaçınılmazdır. Kalp ve damar hastalıkları doğumsal olan (konjenital) ve sonradan ortaya çıkan (edinsel) hastalıklar olarak ikiye ayrılır:
Doğumsal kalp hastalıklarının sıklığı ortalama olarak 1000 canlı doğumda 8 kadardır ve nüfusa oranlandığında ülkemizde her yıl 12.000’e yakın kalp anomalisi olan bebek doğmaktadır.
Edinsel kalp hastalıkları ise başlıca romatizmal ve koroner kalp hastalıklarından oluşur. Gelişmiş ülkelerde ender görülen romatizmal kalp hastalığı çocukluk döneminde geçirilen romatizmal ateşin kalbi de etkilemesi ile oluşur.
Yurdumuzda 1990 yılında yapılan TEKHARF çalışmasında 20 yaş üzerinde romatizmal kalp hastalığı sıklığı %0.046 olarak bulunmuştur. Okullarda yapılan tarama çalışmalarında ise 7-17 yaş grubunda sıklık; erkeklerde %0.063, kızlarda %0.068 ve ortalama %0.065’tir. Bunlara Türkiye’de 150.000 kişide romatizmal kalp hastalığı olduğu tahmin edilmektedir.
TEKHARF çalışmasına göre 1.050.000 koroner kalp hastası ve 590.000 hipertansif kalp (yüksek tansiyon) hastası vardır. Hipertansiyon da koroner kalp hastalığına neden olan önemli faktörlerden biri olduğu için yaklaşık 1.700.000 koroner kalp hastasının var olduğu kabul edilebilir.
Kalp-Damar Hastalıklarının Nedenleri
Doğumsal Nedenler:
Bebekte kalp gelişimi hamileliğin ilk altı haftası içinde olur. Gebeliğin ilk 10 haftası embriyolojik dönem olduğu için bu süreç içerisinde annenin geçirebileceği ve embriyolojik gelişimi etkileyebilecek kızamıkçık, toksoplazma, sitomegalovirüs (CMV) enfeksiyonları, sifiliz, annenin aşırı sigara veya alkol alımı, kullanılan ilaçlar (difenilhidantoin, talidomide, lityum klorür, oral antikoagülanlar) kalp gelişimini etkileyerek çeşitli anormalliklerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Aynı dönemde anne ve/ya da babadan kromozomlar aracılığı ile bebeğe geçen ve kalpte anormallikler yapan Turner, Holt Oram, Marfan gibi sendromlar da vardır. Ayrıca hamilelik döneminde radyasyona maruz kalan annelerin bebeklerinde kalp anomalisi görülme riski belirgin olarak artar.
Bu kadar kısa gibi görülen dönem içinde ortaya çıkabilen ve kapakların herhangi birinde delik görülmesi ya da kulakçık veya karıncıklar arasında delik bulunması gibi daha basit anomalilerden, kalp boşluklarının veya kalpten çıkan ana damarların yer değiştirmesi ve bunlara kalp içinde delik veya darlıkların da eklenmesi gibi çok daha karmaşık anomalilere kadar değişebilen hastalıkların sayısı yaklaşık 6.000 civarındadır. Ailenin bir çocuğunda doğumsal kalp anomalisi varsa diğer çocuklarda da anomali görülme sıklığı anomalinin cinsine göre %2.5-4.5 oranında artar.
Edinsel Nedenler:
Doğuştan olan az sayıdaki kapak anomalisi bir tarafa bırakılacak olursa edinsel kapak hastalıklarının büyük kısmı ateşli romatizmaya bağlı olarak ortaya çıkar. Romatizmal ateş, streptokok grubu mikroplara karşı vücudun verdiği bir bağışıklık yanıtıdır. Boğaza yerleşen streptokok iyi tedavi edilmezse genellikle iki hafta içinde ateşli romatizmaya neden olur. Bunun çeşitli belirtileri vardır.-1>Temel Belirtiler:
1. Kalpte tutulma (kardit)
2. Eklemden ekleme yer değiştirme (iltihap)
3. Yüz, kol veya bacaklarda istemsiz kasılmalar (korea)
4. Deride kırmızı döküntüler (eritema marginatum)
5. Deri altında nodüller-1>Yandaş Belirtiler:
1. İltihaplanma olmadan eklem ağrısı
2. Ateş
3. Daha önce romatizmaya bağlı kalp hastalığı geçirilmiş olması
4. Sedimantasyon, ASO (anti streptolizin O), CRP (C reaktif protein) gibi kan testlerinin yüksek bulunması
5. Kalp tutulumu gösterir EKG bulguları
Akut romatizmal ateş tanısının konulması için temel belirtilerden iki ve yandaş belirtilerden de iki tanesinin bir arada bulunması gerekir. Romatizmal ateşten kalbin bütün katları etkilenir. Ama en çok kalp kapakları tutulur. Kapaklarda kalınlaşma ve yapışma olursa darlığa, destek dokularda gevşeme olursa arasından kan kaçırarak yetmezliğe neden olur.
HEPİNİZE SAĞLIKLI YAŞAM DİLERİZ.
KAYNAK:saglik.tr.net