Hani bazı günler vardır ya, birkaç şey aynı ana gelir ve insan hangisine, nasıl yetişeceğini şaşırır durur. Geçtiğimiz pazartesi de öyle bir gündü işte. Ayşe – Adnan Polat çiftinin Çırağan Sarayı’nda, İtalyan Cumhurbaşkanı’nın Adnan Polat’a verdiği ve İtalya Başkonsolosu tarafından takdim edilen nişanın resepsiyonu vardı, akşam saat 19.00’da. Saat 19.30’da Beslenme ve Diyet Uzmanı Dilara Koçak’ın kitabının tanıtım kokteyli vardı, Yeniköy Sait Halim Paşa Yalısı’nda. Emirgan’da oturduğumuza göre eve uğrar, eşim Zuhal’i alır, önce Yeniköy’e oradan da Çırağan’a gideriz diye plan yaptım. Ama tersliğe bakın Çırağan’daki saat 19.00’da, Yeniköy’deki ise saat 19.30’da. Yine de öyle yaptık.
Sait Halim Paşa Yalısı ve civarı benim, benden de çok Zuhal’in çocukluğunun, gençliğinin geçtiği yerler.
Zuhal Yeniköylü, ben de Emirganlı’yım. Hiç unutamam, hangi akla hizmet hâlâ bilemem, nefesimizi tutar, denize dalar, Sait Halim Paşa Yalısı’nın yakınındaki Mısırlı Yalısı’nın rıhtımının altındaki bir oyuktan içeri süzülür ve bir mağara gibi çökmüş rıhtımın altında birikmiş havada nefes alıp, tekrar dışarı çıkardık. Niye yapardık bunu, neden hiç tehlikeleri düşünemezdik, bugün düşündükçe hayretler içinde kalıyorum. Demek delikanlı lafı, bu tip olaylardan geliyor.
Ne kadar güzel olmuştu Sait Halim Paşa Yalısı, yandıktan sonra yapılan restorasyon, daha doğrusu yeniden inşaat sonrası. Girişi, ihtişamı, merdivenleri, ışıklandırması ve sizi saran sıcacık havası. Harikaydı. Sait Halim Paşa Yalısı’nın içini de, o civardaki her santimi bildiğimiz gibi, ezbere bilirdik. Dilara’nın daveti üst kattaydı. Üst kattaki salona girince şaşaladık, bu renkler de nereden çıkmıştı? Eskiden hatırladığımız renkler pasteldi ve çok az varak vardı. Birden aklıma biraz sonra gideceğimiz Çırağan Oteli balo salonunun renkleri geldi, onlar da bana çok canlı geliyordu. Bilenler her iki tarihi eseri de bu tip renklerle döşediklerine göre, belki de yıllar sonra bunlar da pastel olacak, belki de o günlere bir hazırlık bu gördüklerimiz, bilemem.
Koçak’ın kitabındaki neşe
Dilara’nın davetinde çok az kalabildik, Çırağan’a yetişebilmek için. Dilara davetlilere mi yetişsin, kameralara mı, gazetecilere mi şaşırmış, koşuşturuyordu. Her zamanki gibi güzel, neşeli ve sevecen haliyle, her yere yetişiyordu. Kitabı da böyleydi işte. Daha kapağı neşe veriyordu insana, içi ise çok rahat bir şekilde sizi alıp, beslenmenin derinliklerine, sizi hiç sıkmadan indiriyordu. Evet bu kitap modern tıbbın en önemli unsurunu vurguluyordu. ”Yediklerimiz bizi sağlıklı da yapabilir, yavaş yavaş sağlığımızı elimizden de alabilir”. Doğru diyor Dilara, ”Beslenme çözümünüzü kendiniz bulun” diyor kitabının kapağında. Evet işte olay bu. Sizler öğrenip, size uyan beslenme tarzını yaşamınıza katıp, bunu bir diyet gibi değil, normal yaşamınız gibi yaşayarak yapacaksınız. O zaman insan başarıyor.
İnsanlar çokluk maalesef, beslenme uzmanlarını, diyetisyenlerini zayıflama yeri gibi görüyorlar. Ben biraz kilo aldım, diyetisyenime gideyim diyorlar, keşke benim sağlığım bozuluyor, diyetisyenime gideyim diyebilseler.
Beslenme ve yaşam ilişkisi
Dahiliye ihtisasıma başladığımda, Almanya’daki ilk şefim Dr. Frentzen, bana hastanenin diyetisyenini tanıştırıp, bak hiç unutma, özellikle dahiliyecinin diyetisyenler en büyük destekleridir, demiş ve açıklamıştı. Sen hastanı tıbbi yönden iyileştirdikten sonra, diyetisyen hastanın sağlıklı bir ömür sürmesini sağlayacak, çünkü insanın kalbi, yediğine göre yaşar demişti. Çok ileri görüşlüydü Dr. Frentzen, beslenme ile yaşam arasındaki ilişkiyi bu küçücük cümlesiyle ortaya koymuştu, oysa o günlerde, beslenmenin bu derece önemli olduğu pek tanınmıyordu. Bugün artık kesin olarak biliyoruz ki, insan hayatında beslenme tarzının önemi tartışılamaz, ve bunu bilinçli bir şekilde öğrenip, yaşamın bir parçası olarak uygulamak ise, en doğru yol.
Günde yarım saat egzersiz
Dilara davetiyesinde ”merak etmeyin, mönü diyet değil” demişti. Hakikaten davetlerde yeneceklerin seçimi çok önemli, hafif yemek sunulsa kimse mutlu olmuyor, yemekler klasik, alışılagelmiş tarzda olsa, herkes ben şunu yemem, bunu yemem diye davet sahibini huzursuz ediyor. Kitabında Dilara bu ”Özel günlerde beslenme” bölümünde konuya çok hoş yaklaşmış, güzel önerileri var.
Tabii sağlıklı yaşam için tek başına bilinçli beslenme yeterli olmuyor, çok önemli olan başka bir nokta da, günlük hayatımıza hareket katmak, düzenli egzersiz katmak. Günde yarım saat tempolu yürüyüş veya benzeri egzersiz, bilinçli beslenme ile birleştiğinde size sağlığın kapılarını açacak en büyük anahtar oluyor. Bir de gülmeyi, sevinmeyi öğrenip, hayatınızdaki stresi de azaltabilir, düzenli sağlık kontrollerinizi yaptırır ve doktorunuzun önerileri doğrultusunda, diyetisyeninizin, size özel planını uygularsanız, sağlıklı, uzun yıllara ulaşmanız için, en önemli adımları atmış olursunuz.
Önce metabolizmanızı tanıyın
Gelelim ”İyi Yaşam” adlı kitaba. Enerji kaynaklarımızı anlatıyor Dilara, birinci bölümde, karbonhidratlar, proteinler ve yağlar var burada. Bence çok önemli bu bölüm. Buradaki bilgileri anlamak lazım ki, doğru bir şekilde kendi kendimize katkıda bulunalım. Eskiden biz, en büyük düşmanımız yaÇ diye kabul ederdik, bugün basit şekerler öne çıktı. İşte bütün bunlar burada anlatılıyor. Bu bölümü öğrendikten sonra asıl önemli olan bunların nasıl kullanılacağı. Yağların, proteinlerin ve karbonhidratların neler yaptıkları ve neler yaptırmadıkları ise ”Metabolizmanızı Tanıyın” bölümünde çok sade ve güzel bir şekilde anlatılmış. Metabolizmanızı öğrendikçe bugüne dek yaptığınız yanlışları görecek, bundan sonra neleri nasıl yapmanız gerektiğini okuyacaksınız.