Psikolojik kökenli fiziksel rahatsızlıkların varlığıyla tanımlanan bir hastalıktır. İsteri sözcüğünün kökleri eski Yunanlılara gider. Sözcüğü ilk kullanan Hipokrates olmuştur.
İsteri, hiçbir organik kökeni olmayan, bütünüyle psikolojik rahatsızlıkların sonucu olarak beliren bir hastalıktır. Bununla birlikte, ülser, felç, sağırlık ve körlük gibi fiziksel bozukluklara yol açtığı görülür. Freud ve Breuer’in ortaklaşa yaptıkları çalışmaya göre-, bu tür fiziksel bozukluklar ve kramp gibi. daha hafif belirtiler, isterinin işareti olan diğer davranış özellikleri, bastırılmış çocuklarının sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. İsterinin oluşma dönemi, çocukluktaki 4-7 yaş arası Ödipal Çağdır. Bu çağdaki bir ruhsal çatışma, bastırılmış ve unutulmuş bir biçimde varlığını korumakta, ama giderek fiziksel semptomlara ve davranış bozukluklarına dönüşmektedir. Gizli kalmış olan bu ruhsal çatışma, psikanaliz yolu ile bilinç alanına alınınca, hastalık belirtilerinin ortadan kalktığı görülmüştür. Bu çatışmalar bilinç alanına çıkmadığı sürece, dış etki ve telkine aşırı ölçüde açık, duygusal hayatı iniş Çıkışlı bir kişilik oluşmaktadır. Hastalığın ruhsal belirtileri arasında, kişilik bölünmesi ve paranoia nöbetleri görülür. Bu nöbetler sırasında hasta değişik bir kimliğe bürünür. Bir rüya içinde yaşıyormuş gibidir. Hayaller ve gerçek dışı fikirleri vardır. Fiziksel belirtiler arasında, aşırı iştahsızlık, bulantılar, kusmalar, el ve ayakta görülen uyuşma ve duygu kaybı, körlük, dil tutulması, başın bir noktasına saplanan şiddetli ağrılar ve felçler oldukça sık rastlanmıştır.
Bugün psikanalistlerin çoğunluğu, isteriyi ayrı bir hastalık kabul etmeyip, genel
olarak nevrozlar içinde ele almaktadırlar. Günümüz psikanalistlerinden Veith’e göre (1965), isteri, psikanalitik bilgilerin etkisinden uzak kalan “alt toplumsal tabakaların eğitimsiz bireylerinde görülen” hemen hemen ortadan kalkmış bir hastalıktır. Günümüzün nevrozları, fiziksel belirtilerde değil, psikolojik belirtilerde ifade etmektedirler kendilerini.