İnsülin Direnci
İnsülinin biyolojik etkileri, onun spesifik bir reseptöre bağlanmasını izler. Bu bağlanmayı, sinyalin geçişine izin veren bir reaksiyonlar zinciri takip eder. Bu biyolojik etkilerin büyük çoğunluğu, reseptörlerin yalnızca % 10’u tutulduğunda gözlenir. İnsülin direnci, insülinin reseptörüne bağlanmasındaki bir değişikliğe, sinyalin iletilmemesine ya da reseptörden sonraki aşamaların bir anormalliğine bağlı olabilir. Hiperinsülinemik öglisemik klemp (bu terime bak.) insülin direncinin araştırılması için en yeni ve en doğru tekniktir.
İnsülin direnci bir çok şekilde olabilir
Şişman kişilerde insülin direnci hiperinsülinizm ve reseptör sonrası bir anormalliğe sekonder olarak, reseptör sayısındaki bir azalmaya bağlıdır.
Şişman ya da şişman olmayan, insüline bağımlı olmayan diabetiklerde, başlıca reseptör sonrası değişikliklere bağlıdır. İnsülin direnci diffüz, hepatik (aşırı hepatik glükoz üretimine katkıda bulunan) ve periferiktir.
Glükoz intoleransı da insülin direnci ile ilgilidir.
Bu akiz insülin direnci şekilleri, diyetle geri dönüşümlüdür ve fizik egzersiz ve oral antidiabetik ilaçlarla ve bazen geçici insülin tedavisi ile düzelir.
İnsüline bağımlı diabetiklerde, insülin direnci, 24 saatte 100 üniteyi aşan insülin gereksinimleri olarak tanımlanır. Bu durumun yanı sıra, öglisemik klemp teknikleri insülin direncinin özellikle yeni başlamış insüline bağımlı diabette sık olduğunu göstermiştir. İnsülin gereksinimlerinde azalma olan “balayı” dönemine uyan biçimde insülin hassasiyeti sonradan düzelir. Uzun süreli insüline bağımlı diabet de sıklıkla insülin direnci ile komplikedir. Bu direncin mekanizması, glükoz transportunda ve glükoz metabolizmasının hücre içi aşamalarında bir değişikliği kapsamaktadır.
Bu durumda, insülin direnci, sürekli insülin infüzyonu ile ve insüline bağımlı olmayan diabette olduğu gibi, fiziksel egzersizle düzeltilebilir.
Diğer geri dönüşümlü insülin direnci şekilleri, endokrin bir bozuklukla ilgilidir: Cushing hastalığı, feok-romositoma, akromegali, hipertiroidi.
İnsülin direncinin bazı şekilleri dönüşümsüzdür ve ağırdır. Reseptörün primer genetik bir anomalisine (tip A) ya da anti-insülin reseptör antikorlarının varlığına (tip B) bağlı olabilirler. Postreseptör anomaliler, muhtemelen diğer daha az anlaşılmış insülin direnci şekillerinden sorumludurlar.
İnsülin Kalemi
İnsülin kalemi, bir çeşit kullanıma hazır yarı otomatik bir şırıngadır. Enjektör kalemler yoğun insülin tedavisi için gerekli çeşitli aletler arasında yer almaktadır. Hastanın kendi kan glükozunu izlemesi ve hasta eğitimi ile ilgili olarak tatmin edici metabolik kontrolü sağlayabilen ve insüline bağımlı diabetiklerin yaşam kalitesini arttıran multi-enjeksiyon tedavilerinin kabul edilebilirliğinin arttırılmasına yardımcı olurlar.
İnsülin Pompası
Prensip: Mümkün olduğu kadar fizyolojik insülin salgılanmasını sağlamak.
Taşınabilir bir pompa ve insülin içeren bir rezervuar yoluyla günde 24 saat sabit bir miktarda (bazal hız) insülin enjekte edilir. Yemek sırasında yenilen karbonhidratlar için her yemekten önce (ya da sırasında) ek bir miktar insülin (bolus) daha enjekte edilir. Bu bolus enjeksiyonlar (insülin miktarı bazı pompalarla önceden programlanabilir) uygun zamanda hastanın basitçe bir düğmeye basmasıyla harekete geçirilebilir. Pompa rezervu-an ilacı subkütan ya da intraperitoneal (veya hatta intra-venöz) yoldan veren bir iğneye ince bir kateter ile bağlıdır. Kalıcı yerleştirilen iğne düzenli aralıklarla değiştirilir.
İnsülin pompasının avantajları
günlük yaşamda artan esneklik (yemek ve enjeksiyon zamanlan);
materyalin basitleştirilmesi (hazırlanması gereken şişeler ya da enjektörler yok, hastanın kendisini izole etmesi gerekmez vs);
pompa tedavisi ile kan glükoz kontrolünde belirgin iyileşme, fakat bu hastalar aynı zamanda daha fazla motivasyona sahiptir ve daha iyi eğitimlidir.
İnsülin pompasının riskleri ve komplikasyonları
Teknik problemler (rezervuar içinde insülin birikintileri, özellikle intraperitoneal konduğunda kateterin tıkanması, enjeksiyon bölgelerinde enfeksiyonlar vs.).
Pompa ile daha fazla kan glükoz kontrolü elde edildiğinden hipoglisemi riski artar.
Vücutta hiç insülin rezervi olmadığından, ketoasidozis riski de artar (insülin rezervini koruyan geç etkili insülin ile tedavi edilen hastaların tersine). Bu nedenle, tıkanmış bir kateter birkaç saat içinde (bir gece yeterli) keto-asidozise yol açabilir. Dolayısı ile, hastalara özellikle bu risk hakkında iyi bilgi verilmelidir.
Bazı hastaların pompayı kabul etmede de problemleri olur.
Son olarak, bazı yazarlar pompa için özel bir endikas-yon önerirler: diabetik gebelik, mümkün olan en iyi metabolik kontrolü elde etmek ve fetal malformasyon riskini ve yüksek doğum tartılı bebek insidansını azaltmak amacıyla.
Çok ayrıntılı özel eğitim şarttır.
İnsülin Reseptörleri
Insülinin hücresel etkisi, vücudun hemen her hücresi üzerinde bulunan spesifik membran reseptörlerine hormonun bağlanmasına dayanır.
İnsülin Salgılanması
Langerhans adacıklarının beta hücreleri tarafından insülin salgılanması çeşitli yollarla araştırılabilir.
Radyoimmünolojik bir teknikle ölçülen plazma insülin düzeyleri, insülinle tedavi edilmeyen bir hastada insülin salgılanmasını yansıtır. Aynı anda ya da yakın zamanda insülin tedavisi durumunda, ekzojen insülinden etkilenmeyen plazma ya da idrar C-peptidinin (bak. Proinsülin) radyoimmunoassay’i insülin salgılanmasının iyi bir göstergesidir.
Plazma insülin ya da C-peptid ölçümleri, bazal açlık şartlarında ya da karışık bir yemekle uyarıldıktan sonra yapılabilir. Sonuçlar, aynı andaki kan glükoz değerleri ile ilişkili olarak yorumlanmalıdır. Ölçümler, oral ya da intravenöz glükoz uyarısından ya da glukagon, ar-ginin veya bir sulfonilüre (tolbutamid) gibi glükoz olmayan bir uyandan sonra da yapılabilir.
Uygulamada: rezidüel insülin salgısı araştırmaları, in-süline bağımlı diabetiklerde beta-hücre fonksiyonunda belirgin bir defekti ortaya çıkarır. Bu araştırma, daha önce oral antidiabetik tedavi ile iyi kontrol edilmiş olan ve maksimum oral ilaç tedavisine rağmen kan glükozu artık kontrol edilemeyen insüline bağımlı olmayan dia-betik hastalarda da yararlıdır.
İnsülin ve C-peptid ölçümleri insülin salgılanmasındaki defekti doğrularsa, kalıcı insülin tedavisi savunulabilir ya da yalnızca geçici insülin tedavisi (geleneksel usullere göre ya da ideal olarak bir insülin pompası ile) bazı vakalarda beta hücresinin sekretuvar fonksiyonunu iyileştirmek için yeterli olabilir.
Ancak, insüline bağımlı olmayan diabet, oral tedavi ile doğru kontrol edildiğinde bile, sıklıkla nispeten bir insülin yetmezliği ile ilgilidir.
İnsülin salgılanması, absolü değerler bakımından normal görünebilir (ya da özellikle şişman hastalarda artmış bile görünebilir), fakat hiperglisemiye göre yetersizdir. Normalde 10 dakika süren bir akut fazı (erken pik) takiben 60 ila 120 dakika sonra tamamlanan bir ikinci fazdan oluşan intravenöz glükoz uyarısına insülin cevabı, bu hastalarda erken fazda bir değişiklik gösterir.