Ağız Boşluğu ve İmmün Sistem, İmmün Sistemi Hastalıkları
Ağız boşluğu, yeme, içme, konuşma, nefes alıp-verme ve sevgi gösterme gibi birçok durumun yanısıra sigara içme, parmak emme, gibi farklı şekillerde insanın çevre ile en fazla temasta olan, mikroorganizmaların vücuda ilk ve en yaygın giriş yolunu oluşturur. Geçici ve kalıcı floranın sürekli etkisinin yanısıra potansiyel patojen mikroorganizmalarla karşılaşır. Bu dengenin konakçı lehine korunması, sağlığın sürdürülmesine yardım eder.
Ağız mukozası, spesifik (sistemik ve lokal kazanılmış bağışıklık) ve nonspesifik (doğal direnç-müsinler, lizozim, laktoferrin, laktoperoksidaz vs) savunma mekanizmalarının birlikte çalışmaları ile korunur. Ağız, barsaklar ve akciğerler gibi diğer mukozal bölgeleri aynı özellikleri taşır. Barsaklardan en önemli farkı, ağızda dişlerin olmasıdır. Diş ve dişeti mukozası arasındaki birleşme yerleri, mukozal yüzeylere serum proteinlerinin geçişine yardım eder. Fakat besinlerle diş ve mukozanın etkileşimleri, ağız mukozasındaki epitellerin tahribatına yol açabilir. Tahrip olmuş epiteller, çok mikroorganizma ile de uğraşır. Mikroorganizmaların etkin olduğu durumlarda periodontal enfeksiyonlar (periodontitis) şekillenir. Ağız mukozası, diğer mukozal bölgelerdeki immün savunma sistemlerinin yanısıra, küçük ve büyük tükürük bezleriyle gelen lokal ve sistemik immün sistem ile gingival ve mukozal dokuların içerisinden veya krevikular sıvıdan kaynaklanan sistemik bağışıklık ürünlerine sahiptir.
Ağız mukozası, florada bulunan birçok mikrobik antijenle sürekli karşılaşır. Mukozal yüzeydeki herhangi bir yetmezlik aşırı mikrop girişine maruz kalmayla sonlanır (örneğin travma veya inflamasyon). Bakteriyel veya diğer mikrobiyel antijenler lenfositler için mitojenik (çoğalmayı stimüle edici) maddeler (LPS, PG, endotoksin, kapsül, pilus, flagella vs) ihtiva ederler. Bu antijenler mukozal yüzeylerden temizlenmezse veya tekrar antijenlerle artmış olarak uyarım devam ederse, lokal olarak (tükürük bezlerinden, mukoza altı lenfoid dokulardan-MALT) aktive olan T ve B lenfositleri değişik sitokinler (INF, IL-1, IL-3, TNF, vs) salabilirler. Ayrıca nötrofiller ve makrofajlarda devreye girerek lokal olarak yangı reaksiyonları ile sonuçlanır.
Aerobik flora bakterileri, patojenlerin adhezyonlarını önledikleri gibi saldıkları hidrojen peroksitlerle anaerobik bakteriler üzerinde de olumsuz etki sergilerler.
Antijenik Uyarım
Mukozadaki antijenik uyarımlara en uygun ve etkin tepki mukoza altı lenfoid dokularda (MALT) ki B lenfositleri tarafından salgısal IgA’lar sentezlenerek verilir. S IgA’lar, mikroorganizmaları opsonize ederek, PMNU in işlerini kolaylaştınlar. Ayrıca komplement sistemin etkisiyle bakterilerin doğrudan parçalanmalarını sağlayarak inaktive ederler.
Dişeti Cebi
Dişeti cebi sıvısının hep ağız boşluğuna doğru akması, bölgenin enfeksiyon etkenlerinden temizlenmesine, içerdiği antikorlar (özellikle Ig A, Ig G ve Ig M) la bakterilerin inaktive edilmeleri sağlanır. Dişeti yangılarında cepteki sıvı miktarında ve içerdiği hücre miktarında artışlar olur. Dişeti cebindeki epitel hücrelerinin seçici geçirgenliği (pinositoz) vardır.
Dişeti cebinde en hakim hücreler kaynağını kandan alan nötrofiller (PMNL) dir. T ve B lenfositleri de önemli görevlerde rol alırlar.
Tükürük ve Antikorlar
Tükürük ağız içi mukozayı yıkaması ve emme/yutkunma ile buradaki bakterileri mideye doğru göndermesi (midede de HCL’ten geçirilerek öldürülmeye çalışılması) başlı-başına önemli bir koruyucu mekanizmadır. Normal insanlarda tükürük kanallarından ağız boşluğuna doğru sürekli akış, beze ve kanala mikrop girmesini önleme bakımından da gereklidir. Tükürük içerdiği lizozim enzimi ile aerob ve fakultatif anaerob Gram pozitif bakteriler üzerinde bakteriolitik etkiye sahiptir. Ne varki, diş sağlığını olumsuz etkileyen bir çok bakteriye (P gingivalis, Lactobasiller, Str. salivarius, Str. mitis, Peptostreptokoklar, Veillonella’lar vs) bu etkisini gösterememektedir.
Tükürüğün, % 40’ı parotis bezinde, % 40’ı submandibular bezlerde, %10’u sublingual bezlerde ve % 10′ u minör tükürük bezleri (ağız mukozası içerisinde yüzlercedir. Özellikle labial ve bukkal mukozada bulunurlar)’ nde yapılır ve ağıza salınır. Toplam tükürük içerisindeki oranı çok az miktarda olmakla birlikte tükürüğe önemli katkısı olan krevikular sıvıyıda unutmamak gerekir. Günlük tükürük miktarı yaklaşık 750-1000 ml’dir. Tükürükteki immünglobulin (Ig) A’ nın % 90-5’i salgısal IgA (dimerik yapılı) karakterindedir. Az miktarı (5-10) monomerik IgA’dır. İki alt tipi (1 ve 2) bulunan slgA’nın birbirine oranı (sIgAl:sIgA2) yaklaşık 55:45 dir. Değişik sekresyonlardaki s IgA miktarı değişmekle beraber, daima Ig G’den fazladır. Bir litre tükürükteki slgA, IgG ve Ig M miktarları sırasıyla 200, 1 ve 1 mg’dır.
Parotis bezi sekresyonundaki proteinlerin yaklaşık % 3’ü Ig A antikorlarından oluşur. Stimüle tükürükteki IgA miktarı stimüle edilmemiş tükürüğe oranla 3 kat daha düşük bulunmuştur. Ancak, stimülasyonda kullanılan stimülan da önemlidir. Örneğin amilaz tükürük akış hızını 16 kez, laktoferrin ise 5 kez artırır.
İnsan tükürüğünde Ig G’nin artması, genellikle bezlerdeki kronik bir yangının (enfeksiyonun) veya otoimmünitenin (Sjögren’s sendromu) göstergesi kabul edilir. Tavşan-lardaki deneysel çalışmalarda, tükürük bezine albumin enjeksiyonu sonucunda albu-mine karşı IgA’lar sentezlendiği, adjuvantla birlikte albumin verildiğinde ise zamanla Ig G’lerin artmaya başladığı tespit edilmiştir.
Lenf Düğümleri, Lenf Düğümü, Lenf Düğümleri İltihabı
Ağız içi bağışıklıkta ağız dışı (submandibular, submental, retrofarengeal ve servikal lenf bezleri) ve ağız içi (palatinal, lingual ve farengial tonsiller ile submukozal düğümcükler (salivary gland lymphoid tissue=DALT, mucosa associated lymphoid tissue^MALT), lenf bezlerinin önemi çok fazladır. Antikor sentezi lenf bezlerindeki (bezciklerinde) plas-ma hücrelerince yapılır. İlk tepki buralarda gösterilir ve lenf düğümleri arasındaki lenfatik (beyaz kan dolaşımı da denilir) dolaşımla kendi aralarında çok iyi bir yardımlaşma gösterilir. Buradaki antikorların fazlası kan dolaşımına drene edilir.
Tükürük slgA’ lapının Görevleri
Tükürükte normal şartlarda komplement birimleri ve fagositik hücreler bulunmadığından, S IgA’ların mikroplar üzerine opsonizasyon ve komplement fikzasyon gibi etkileri fazla değildir. Ig A’mn tespit edilebilen ana görevleri;
1- Bakteriyel toksinlerin, enzimlerin ve virusların nötralizasyonu.
2- Diş ve epitel yüzeylere bakteriyel tutunma-yapışmanın (adhezyon) ve üremenin önlenmesi,
3- Antijenleri bağlayarak, çiğneme ve müsinlerin de yardımıyla ağız boşluğundan uzaklaştırılması, ve
4- Diğer (non spesifik savunma sistemleri ile etkileşerek oluşturduğu diğer) görevler.
a. slg A ve Müsinler. Ig A, müsinlere sisteinlerin aracılığıyla bağlanır. Moleküler ağırlıkları fazla olduğundan (400.000 dalton) müsinlerle kompleks oluştururlar ve aglutinasyon aktivitesine sahiptirler. Oral immünize edilmiş ratlarda intestinal goblet hücrelerinin müsin salgıladığı gösterilmiştir. Ayrıca antijen + antikor kompleksleri ve Ig E + mast hücre reaksiyonları da müsin salgılanmasını uyara-bilir. Ağız içi çalışmalarda henüz gösterilememiş olmasına rağmen, tükürük glikoproteinlerinin bakterilerin adhezyonlarını önlemeleri, benzer mekanizma ile etkidiklerini göstermektedir.
b. slgA ve Laktoferrin. Laktoferrin ortamdaki serbest demiri bağlayarak bakterio-statik etki oluşturan bir proteindir. Demir, patojen bakterilerin üremeleri için gerekli olan bir maddedir. Bu etki mekanizması, slgA’ların yardımıyla arttırılabilir. Purifiye kolostral IgA kullanılarak, laktoferrin miktarı artırılmış ve bu da demirin bağlanması ile sonuçlanmıştır.
c. slgA ve Lizozim. Kolostrumdan saf olarak elde edilen Ig A’ların, komplement ve lizozimin varlığında E.coli’nin üremesini önlediği gösterilmiştir. Halbuki IgA’sız bu etki oluşmamaktadır. Bu gözlemler, hernekadar ağız içi boşluğunda komplement miktarı çok düşük olsa da benzer mekanizmaların buradada olabileceğini desteklemektedir. Tükürükteki müsinlerin fazlalığı lizozim aktivitesini önleyebilmektedir.
d. slgA’lar ve Laktoperoksidaz. s IgA’lar , laktoperoksidazların antimikrobiyel etkilerini arttırırken, serum IgG ve IgM’lerinin etkisiz kalması, mukozal bağışıklıkta IgA’ların önemini göstermektedir.
Pulpitis, Odontojenik Kist (Odontojenik Kistler) ve Granülom Nedir
Pulpa oldukça sert yapıdaki dentin ile çevrili olduğundan, buraya ulaşan herhangi bir mikroorganizma pulpanın yangılanmasına (pulpitis) sebep olur. Yangı ile artan eksu-dat özelikle diş köküne-kök kanal pulpasına baskı ve nihayet buradan periapikal bölgeye sızacaktır. Bunun sonucunda da apse, odontojenik kist ve /veya granülom gelişecektir. Granülom hücre aracılı aşırı duyarlılık reaksiyonudur. Kist, ise içi sıvı dolu etrafı epitel hücrelerden ve makrofaj artıklarından ibaret kapsülle çevrilmiş patolojik oluşumdur.