Hipertansiyon, Yüksek Tansiyon Nedir, Hiper Tansiyon Hakkında Bilgiler
Hepimizin çok iyi bildiği gibi, bir cismin, önden çekilmediği, ya da ardından itilmediği sürece, devinmesi olanaksızdır. Kan da bu açıdan öteki cisimlerle aynı özelliği gösterir. Bu nedenle, bir pompaya ihtiyacı vardır. İşte, kalbimiz bir pompa görevi yaparak, kanın tüm vücut içinde dolaşmasını sağlar. Kan, “atardamarlar” dediğimiz kanallar içinde yolculuğuna başlar. Bu atardamarlar, gittikçe incelerek vücudumuzun her yerindeki tüm dokulara ulaşırlar ve onlardaki her hücreye besin ve oksijen götürürler. Daha sonra kanın geri dönüş yolculuğu başlar. Bu yolculuk, kalbe doğru gittikçe kalınlaşan ve “toplardamar” diye adlandırılan damarların içinde yapılır. Kanın söz konusu dolaşımına, sistematik dolaşım, ya da “büyük dolaşım” adı verilir. Konumuz hipertansiyon olduğu için, bizim açımızdan önemli olan, atardamarlar içindeki basınçtır. Bu nedenle yalnızca atardamar basıncını inceleyip, toplardamar basıncını bir kenara bırakmak daha uygundur. Toplardamarlar aracılığıyla kalbe geri gelen kan, içindeki karbondioksidi atmak ve yeniden oksijen almak üzere akciğerlere gönderilir. Orada temizlenir ve kalbe döner. Bu dolaşıma da pulmonar ya da “küçük dolaşım” denir. Hipertansiyon hastalığında, önemli olan büyük dolaşımdaki basınçtır. Küçük dolaşımdaki basınç, gözardı edilebilir.
Kalbimiz, kanı büyük atardamarlara doğru pompaladığı zaman, bu damarların içinde bir basınç oluşur. Kalbin içinde ve hemen yakınında daha büyük olan bu basınç, kanın yolculuğu sürdükçe azalır. Bu, tıpkı, bir suyun kaynağından uzaklaştıkça hızını yitirmesine benzer. Basıncı etkileyen bir başka unsur, içinde yol aldığı damarların büyüklüğüdür. Kas duvarlı bu damarların çeperlerinin sıkışabilme ve genişleyebilme özelliği vardır. Damarlar sıkışıp büzüldükçe, basınç da yükselme eğilimi gösterir. Bir anlamda, kan basıncının düzeyini saptayan, kalbin atış hızından çok, damarların büzülmesidir. Ne var ki, bu iki olgu birbirinden bağımsız değildir. Bir damar ne kadar çok büzülmüşse, kalbin atışı da o denli hızlanacaktır demektir. Zira, içindeki kanı, yüksek bir basınca fırlatması gerekmektedir. Eğer kalp bunu yapamazsa, basıncın geri tepmesiyle ciğerlere kan dolar ve nefessizlik baş gösterir
Arteriyoller, Arteriyol
Çok ince atardamarlar olarak tanımlayabileceğimiz arteriyollerin çapları, bir kibrit çöpünün çapı ile bir toplu iğnenin çapı arasında değişir. Arteriyollerin duvarlarındaki kas dokunun oranı, büyük atardamarlardakine göre çok fazladır. Bu kas dokular, damar duvarlarının çevresinde bantlar meydana getirir..Kasların sıkışması, arteriyolün çapının küçülmesine neden olur. Eğer bu sıkışma, aynı anda pek çok arteriyölde birden meydana gelirse, büyük damarlar içindeki kan basıncı, akıntıya karşı yükselir. Tersine, kılcal damarlar dediğimiz en ince damarlardaki basınç da akıntı yönünde azalma gösterir. Kanın akışı da basınca bağımlı olduğundan, bazı dokulara kan gidemeyebilir. Bu durumu, elimizi çok soğuk bir suya soktuğumuz zaman gözlemleyebiliriz. Kas duvarlı atardamarlar, büzüşerek kanın büyük bir bölümünün geçmesini engelleyeceğinden deri beyazımsı bir renk alır. Kan başmandaki yükselme, vücudun etki altındaki bölümünün miktarı ile doğru orantılıdır. Bu nedenle, üşüyen bir el, kan basıncında hafif bir yükselmeye neden olur. Eğer elimizi soğuk sudan çıkarıp sıcak bir suya sokarak ısıtırsak, kanın damarlardaki akışının artması nedeniyle derinin yeniden doğal rengine döndüğünü görebiliriz. Bu iki farklı niteliği, birbiri ardına ve kolaylıkla denemek mümkündür.
Damar duvarlarındaki kaslar, çok küçük sinirlerin denetimi altındadırlar. Elimiz üşüdüğünde, bir otobanda aşırı hızla giderken, kaza korkusunu içimizde hissettiğimizde, ya da zihinsel veya duygusal bir gerilim anında, beyinden ve omurilikten gelen uyarılar, bu minik sinir telleri aracılığıyla kas duvarlara iletilir. Bunun üzerine, damarların kas duvarları büzülür ve kan basıncı yükselir. Eğer bu olguyu yaratan etki geçici değilse, yani gerilim sürüyorsa, kan basıncının yükselmesi de devam eder. Uzun süreli bir gerilimde damarları çevreleyen kaslar büzülmüş olarak kalabilir ve yeniden gevşeme yeteneğini yitirebilirler. “Hipertropi” dediğimiz bu olay, yüksek tansiyonun ilk adımıdır.
Yüksek Tansiyonun Diğer Sebepleri
Kanın basıncı üzerinde etkili olan, ancak etkisi atardamarların ve kalbinki kadar önem taşımayan iki unsur daha vardır. Bunlardan ilki, kanın kalınlığı yani akışkanlığıdır (viskozite). Hep biliriz ki, viskozitesi çok az olan su oldukça hızlı akarken, çok güçlü bir viskoziteye sahip olan şeker ağdası son derece yavaş akabilen bir maddedir. Bir sıvının viskozitesi ne denli fazlaysa, o sıvının akmasını sağlamak için de o denli büyük bir güce gereksinim vardır. Bir başka deyişle, o sıvının içinde akıtılacağı tüpün iç basıncının çok yüksek olması gerekir. Kanın viskozitesi gerçi suya oranla daha fazladır ama, şeker ağdasına göre de çok azdır.
İkinci unsurda, tüm damarları dolduran kanın gerçek hacmidir. Bu hacim ender de olsa, artış göstererek kan basıncının yükselmesine neden olabilir. Daha sık görülen bir durumda ise, örneğin iç kanamalar sırasında, kanın hacminde bir azalma meydana gel ir ve kan basıncı, normal düzeyin altına düşer.
Arteriyoller içindeki yüksek kan basıncı, kalpten yükselen aorta ya da başa, kollara ve bacaklara giden öteki büyük atardamarlara yansır. Doktorlar ya da hemşireler de, kan basıncını yani tansiyonu, bu büyük damarlardan ölçerler.