Hipertansiyon ve İnme
Yüksek tansiyon söz konusu olunca, kol kola giren hastalıkları da böylece anlatmış oldunuz. Ama şimdi isterdeniz “inme”, “beyin krizi” dediğimiz hadiseyi konuşalım…
Beynin damarlarının pıhtıyla tıkanması veya kanamayla beyin dokusunun harabiyetine “inme” diyoruz. “İnme “nin altında yatan en önemli neden ise hipertansiyon.
Çok dramatik ve ölümcül sonuçları var, değil mi?
Türkiye’de yapılan Türk Kardiyoloji Derneği’nin de desteklediği THINK (Türkiye’de Hipertansif Hastalarda İnme Riski Araştırması) çalışmasına göre hipertansif hastaların yaklaşık yüzde 17’si inme geçiriyor, yani bu çok ciddi bir durum. Özellikle ileri yaşlarda hipertansiyonun en önemli komplikasyonu, inme. Tabii inme, kalp krizi gibi çok rahat müdahale edilebilen, geri döndürülebilen veya bir şeyler yapılabilen bir durum değil. Onun için de hipertansif hastaların, özellikle inme geçirmemesi için kan basınçlarının kontrol altında tutulması şart.
Hep duyuyorum tek taraflı, çift taraflı felç diye. Yatağa bağlı olan genç insanların sayısı da bir hayli fazla. Demek ki belirli bir yaştan sonra ortaya çıkmıyor. İnme gerçekleşmeden hemen önce hiçbir şey yapamıyor muyuz? İnsanlar “tak” diye gidiyor mu? Belirtileri var mı? Mesela burun kanaması geldi ilk anda aklıma…
Burun kanamalarının altında hipertansiyon var mıdır diye her zaman bakarız. Ama her burun kanaması mutlaka hipertansiyonla bağlantılı değil. Eğer hastanın hipertansiyonu var ve burnu kanıyorsa ve bu genellikle de kan basıncının yükseldiği ana denk geliyorsa, bunu hipertansiyona bağlayabiliriz belki. Ama kan basıncı normalken kişinin burnu kanıyorsa, hipertansiyonu varsa bile gene de kanıyorsa, mutlaka bir KBB (kulak-burun-boğaz) muayenesinden geçmesi gerekir. Bundan kaynaklanmadığının tespit edilmesi lazım. O tespit edildikten sonra gene kan basıncının kontrol altına alınması gerekir. Genellikle yaptığımız şey budur. Bu gibi durumlarda bir KBB uzmanı meslektaşımızla işbirliği yapıyoruz.
–
Kardiyovasküler hastalık birinci ölüm nedeni
Tansiyonun böbrekte yaptığı harabiyet ile kalpte yaptığı barabiyet oranına baktığımızda, kişiye en çok zarar vereni, en ölümcül sonuçlara sahip olanı, beyne verdiği zarar mı?
Hayır! Kardiyovasküler hastalıklar (kalbin ve beynin damarlarıyla ilgili hastalıklar) dediğimiz zaman, hem kalp hem beyin hadiselerini kastediyoruz. Bu yüzden Türkiye’de ve tüm dünyada en önemli ve bir numaralı ölüm nedeni kalbin ve beynin damarlarıyla ilgili hastalıklar. Böbrek hastalıklarının sonucunda gelişen şey, yine kardiyovasküler hastalıklar. Böbrek yetersizliğinin ilerlemesi de öldürücü, ama böbrek hastalarında da ölümlerin çoğu gene, kardiyovasküler dediğimiz hastalıklardan oluyor. O yüzden, o veya bu, sonuçta hepsi kalp ve beyinle ilgili damar hastalıklarına bağlanıyor.
Aslında her cümlenizin sonunda biraz da şuna vurgu yapmak istiyorsunuz anladığım kadarıyla: Farkındalığı artırmak ve hepimizi uyanık olmaya davet etmek…
Kesinlikle! Yani her şeyin başı, kişinin kendisinde bulunan, önlenebilir risk faktörlerinin kontrol altına alınması. Bunları önlemek, ileriye yönelik çok iyi bir yatırım yapmak demek.
Gerçekten sağlımızın kıymetini bilebiliyor muyuz?
Gençken mi bilmeliyiz, yoksa birçoğumuzun yaptığı gibi ille de yaşlanmayı mı beklemeliyiz?
Yaşlanmayı beklemek son derece yanlış. Her zaman sağlığın kıymetini bilmek gerekir. Gerçekten Kanuni Sultan Süleyman’ın deyişini hep hatırlamak lazım. Dünyada bence, sağlığın ötesinde değerli hiçbir şey yok, çünkü sağlığınız yoksa hiçbir şeyin değeri yok. Ancak sağlıklıysanız her şeyden zevk alabiliyorsunuz, hayatın tadını çıkarabiliyorsunuz. Hem kendinizi hem çevrenizi hem ailenizi değerlendirerek, olabilecek her türlü hastalığa karşı elinizden gelen her şeyi yapacaksınız, yapmalısınız. Son pişmanlık fayda etmiyor, mesela kalp dokusu zarar gördükten sonra kendini yenileyemiyor. Yenilenmek için biliyorsunuz son zamanlarda çok moda olan kök hücre tedavileri gündeme geliyor, ama bunlar işin daha çok başında. Bu yüzden her dokumuzu, her organımızı zarar görmeden koruyabilmemiz lazım. Ha, her şeyi yaparsınız da gene olur. Tabii bu ayrı bir şey, ama j) zaman en azından teselliniz olur, “Ben elimden geleni yaptım, bu gene oldu” diye. Ama yapmazsanız, o zaman kendinizi suçlarsınız, “Niye yapmadım” dersiniz. Bu pişmanlığı yaşamamak için önceden tedbir almak şart. Aslında bütün hastalıklar için önemli olan koruyucu hekimlik, yani ta işin başından, gerek çevreyle, gerek kendi sağlığımızla ilgili kurallara uyarak; yediğimiz, içtiğimiz her şeye dikkat ederek, önceden koruyucu tedbirleri alabilmek önemli. Bu bir devlet politikası da olmalı. İyi beslenme, iyi hava, iyi su ve aşılanma gibi birçok tedbiri önceden almak lazım ki daha sağlıklı yaşayabilelim.
Otomobile bakım yaptırıyoruz ama kendimize…
Bütün bunları yıllarca anlatmanıza rağmen, insanlar neden hâlâ böylesine umursamazlar?
Çünkü insanların başka birçok derdi var. Yaşam kavgası var, bu kavganın içinde çoğu zaman sağlık arka plana atılıyor, yani bir, “Bana bir şey olmaz” rahatlığı hakim oluyor sanırım. Ta ki sağlık elden gidinceye kadar. Gerçekten hiçbirimiz normal yaşam kavgamız içerisinde, sağlığımızı aklımıza pek getirmiyoruz. Bir yerde okumuştum, “Her yıl belli kilometrede otomobilimizin bakımını yaptırıyoruz, ama kendimize baktırmıyoruz” diye, çok doğru. Yani otomobilimize verdiğimiz değeri kendi vücudumuza vermiyoruz.
En son ne zaman bakım yaptırdınız diye sorayım hemen size?
Birkaç ay önce bütün tetkiklerimi yaptırdım.
Her yıl yaptırıyor musunuz?
Evet, her yıl yaptırıyorum. 40 yaşından sonra her yıl yaptırmakta fayda var, ama tüm değerleriniz normalse 2 yılda bir de olabilir.
Gelmeden önce araştırdığımda gördüm ki, uykuda solunum durmaları ya da “uyku apnesi” dediğimiz bir hastalık var. Önemli bir uyku bozukluğu. Bu hastalık, tansiyon yükselmesine yol açar mı ya da tansiyonu yüksek olanlarda bu hastalık ortaya çıkar mı?
Uyku bozukluğuna neden olan sleep apne dediğimiz hastalık, gerçekten tansiyon yüksekliğiyle beraber giden bir hastalık. Çünkü mekanizmasında kan basıncını yükseltecek faktörler rol oynuyor. Ayrıca bu hastaların çoğu zaten kilolu hastalar. Kilo da zaten kan basıncını yükselten faktörlerden biri.
Bu nedenle, her “uyku apne sendromu”nda hipertansiyonun araştırılması gerekiyor. Hakikaten bu sendrom, hem hipertansiyonla hem de diğer kalple ilgili bozukluklarla beraber seyrediyor. Bunun için zaten özel merkezler var. Çünkü bu, çok ayrı bir durum. Sadece kiloyla ilgili değil, kulak-burun-boğaz hastalıkları, göğüs hastalıkları ve nörolojiyle de ilgili bir durum. Onun için çok yönlü araştırmak şart. Bu konularda uzmanlaşmış uyku merkezlerinde incelenerek, gereken tedbirlerin alınması lazım.
Göğüs hastalıkları deyince aklıma hemen babam geldi. Kendisi KOAH hastası. Zaman zaman sıkışıyor. Yaşa bağlı ortaya çıkan tansiyon sorunu da var. KOAH yüzünden her gün “fıs fıs” dediğimiz ilaçlardan kullanıyor. Çok kilolu ve tansiyonu da olunca, nefes darlığı olduğunda akciğer kapasitesi de yetersiz kalınca tansiyonu çok yükseliyor. Bağlantı kurmak doğru mu?
“Kronik obstrükfıf akciğer hastalığı” ya da baş harfleriyle KOAH diye tabir ettiğimiz hastalık, daha çok kronik bronşit ve amfizem (akciğer dokularının elastikiyetini kaybederek fazla genişlemesinden ileri gelen bir durum) sonucunda ortaya çıkıyor. Bu hastalık, doğrudan tansiyon yapar diyemeyiz. Ama söz konusu kişi zaten yaşlı ve diğer risk faktörlerine sahip biri olunca beraberinde tansiyon sorunu da gündeme gelebilir. Tabii ki o kriz anında, yani soluk alamadığı durumlarda, vücutta meydana gelen reaksiyonların neticesinde, kan basıncı da yükselebilir. Orada çok önemli bir diğer faktör var: Genellikle hastaların kullandığı nefes açıcı ilaçlar, içlerinde barındırdıkları sempatik aktiviteyi artıran etken maddeleriyle aynı zamanda kan basıncını artırabiliyorlar. Bu yüzden dikkatli kullanmak gerekir. Fakat ilaçların alternatifi yok. Kişinin önce soluk alması lazım. Kan basıncı da o arada düzeltilir tabii.