Günümüzde olduğu gibi, o zamanlarda da bütün kadınlar güzel,duygusal ve hassasmış. Hepsi bir yana, bunlardan bambaşka sevimlilikte bir Europa adlı kız varmış. Ancak bu sevimliliğinin çevresindekileri etkileyip, boş yere ümit vermemesi için erkeklerle arasına kabul edilebilir ölçüde mesafe koyarak kendi dostları arasında mutlu bir şekilde yaşarmış. Zeus bu sevimli kıza gönlünü kaptırmış. Gelin görün ki, mitolojik bir tanrı da olsa Europa’nın yanına yaklaşması ile, Europa onun yanından uzaklaşırmış. Fakat mitolojide çareler tükenmez. Zeus keskin zekasını konuşturarak, kendini herkesin seveceği uysal bir boğa şekline sokmuş. Doğruca Europa’nın yaşadığı yemyeşil kırlara gitmiş. Europa ve birbirinden sevimli kız arkadaşlarının yanına yumuşakbaşlı bir şekilde yaklaşmış. Boğa görünümündeki Zeus Europa’nın yanına gelince durmuş ve ona adeta beni sev diye bakmış. Boğa şeklindeki Zeus adeta bir kedi gibi davranarak, kuyruğunu neşe ile sallayıp, yere çökmüş. Europa da arkadaşlarına “ haydi gelin, bu tatlı hayvanın sırtına binerek kırlarda gezelim, o kadar uysal ki, sanki bir kuzu gibi , üstüne üstlük hepimizi sırtına alabilecek kadar da güçlü” diyerek eğilmiş olan hayvanın sırtına binmiş. Arkadaşlarının yanına gelmesini beklerken, az önceki o yumuşak boğa bir anda yerinden fırlayarak, müthiş bir hızla koşmaya başlamış. Arkadaşlarının şaşkın bakışları arasında, bir anda Europa korku ve hayret içinde boğanın sırtında ne yapacağını şaşırmış, adeta dili tutulmuş. Kımıldayamaz halde, ne bir şey söyleyebilmiş ne de ağlayabilmiş. İşin ilginç yanı boğa, karanın bittiği yerde deniz üzerinde de koşmaya başlamış. Bir süre sonra boğa görünümündeki Zeus ve güzel Europa tekrar bir adadan karaya çıkmışlar. O zaman Zeus gerçek görünümüne bürünmüş. Europa’ya sevgisini açıklamış. Birlikte güzel günler yaşamışlar. Akıllı ve güzel çocuklar dünyaya getirmişler.
Başlangıçta bize soğuk gelen, ilginç gelmeyen nesneler, kişiler ve olaylar eğer onlara farklı bir gözle bakarsanız güzel ve zevkli hale gelebilir. Bu şekilde hayatımızı daha mutlu bir hale getirebiliriz. Tam tersi bazen de olayların içine sonunu düşünmeden dalarız. Bize çok uygun ve karlı görünür. Oysa bazen gerçekler göründüğünden farklıdır, gerçeklikten uzak , romantik, ayakları yere basmayan duygusal ya da maddi yatırımlar pahalıya malolabilir. O yüzden önyargı ile hareket etmek ne denli uygunsuzsa, aşırı beklentili olmak ve sınırsız davranışlar da o derece zarar verici olabilir. Yani görünüşe aldanmamak gerekir. Bu nedenle hiçbir durum ya da kişi hali ya da tavrı nedeniyle küçümsenmemelidir.
Bir de tabii ki, Zeus gibi eğer bir hedefe kilitlenmişseniz o işi başarırsınız. Karar verip başlamak, o işi yapmanın yarısıdır. Belli bir süre bir işi yaptıktan sonra motivasyonunuz azalabilir. Motivasyonunuzu yenileyip,kuvvetlendirmek için sık sık geleceğe yönelik hayaller kurmalısınız. Kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapmalısınız. Tekdüzeliği kıracak farklılıklar oluşturmalısınız kendinizde ve çevrenizde. Tabii gene Zeus gibi ne yaparsanız yapın aktif olacaksınız, oyuncu olmaya çalışacaksınız olabildiğince, seyirci değil. Direksiyon sizde olacak. Ne yaparsanız yapın sorumlusu siz olacaksınız. Kurda sormuşlar boynun niye kalın diye, kendi işimi kendim görürüm demiş. Siz de hayatınızın dümencisi olun ve kendinizi olayların akışına bırakmayın ki, hayatı onurla yaşayın.
Son söz olarak Europa’sına yani Avrupa’ya Zeus aklını kullanarak kavuşuyor. Zeus kendisi ile barışık, çalışıyor, üretiyor, kendine güveniyor. Biz de önce kendimizin daha insancıl, mutlu ve adaletli bir toplum olmamız için kendimize çekidüzen vererek, kendimizden başlayarak daha sağduyulu, ince, kendimizi başkalarının yerine koyabilir , kendimize, çevremizdekilere, yasalara ve doğaya saygılı davranırsak, daha çok üretirsek Zeus haline gelebiliriz. Sadece kendimizin daha iyi ve üretken bir toplum olmamız bizi doğrudan Avrupa’ya sokacaktır.. Tanzimat fermanından beri peşinde koştuğumuz sevgiliye.