Yetmişli yıllarda, İstanbul Tıp Fakültesi fizyoloji dersi hocası, derse başlamadan şunu hatırlatırdı: “İnsan damarlarının yaşındadır.”
Hocamız haklıymış. Bu gerçek hâlâ devam ediyor. Aslında damarlarımız hangi seneyi yaşıyorsa biz de onu yaşıyoruz.
Ülkemizde insanlarımızın çoğu, bir ölüm hadisesini haber aldığında karşısındakine gecikmeden şunu soruyor: “Kalpten mi ölmüş?”
Çok ilginçtir, ama gerçekten de günümüzde ölüm vakalarının büyük çoğunluğu trafik kazasından meydana gelmiyor. Kanserden, AIDS’ten, hattâ enfeksiyon hastalıklarından da meydana gelmiyor.
Ölümler en fazla koroner damar hastalıklarından meydana geliyor. Gençlerde dahi yüksek tansiyon, koroner damar tıkanmaları ve miyokard enfarktüsü gibi hastalıklara sık sık rastlıyoruz. Bunun en önemli sebebi kalp ve damar sağlığımız ile yaşayışımız arasında büyük bir orantı olduğunu unutuvermemiz. Bu orantıyı kurmak için ne yapacağız?
Tedbirler, teklifler
1. Oturmamızdan kalkmamıza, uykumuza, yediklerimizden içtiklerimize, aldığımız nefesten attığımız adıma kadar herşeyi değiştirmeye, kendimizi değiştirmeye kararlı olacağız ve bunu için başlayacağız.
2. Alkolün her türlüsüne hayır!
3. Sigaraya hayır, üstelik sigara içilen mekâna da hayır diyeceğiz.
4. Süt ürünlerinden ne uzak kalacağız, ne de aşırı alacağız; dengeyi koruyacağız.
5. Hergün bir elma mutlaka yiyoruz. Muhteşem ambalajı, olağanüstü görünümü, lezzeti ve tadı ile elma, girdiği evden hastalığı kovuyor.
6. 24 saatte mümkünse altı, yedi porsiyon meyve ve sebze almalıyız. Çok sık belki, ama azar azar niye olmasın?
7. Etrafı sularla çevrili, içinden ırmaklar akan ülkenin insanları olarak haftada ikiden az balık alıyorsak, deniz ürünlerinden gerektiği gibi faydalanmıyorsak, damarlarımızı gençleştirme çabasında bulunmuyoruz demektir.
8. Sadece ihtiyaç hissettiğimizde su içiyorsak, organizmamızı susuz bırakıyoruz demektir. Havanın sıcaklığına, nemine paralel olarak 1,5 litreden 3 litreye kadar suyu âfiyetle ve zevkle içmeliyiz. Su, ne muhteşem bir içecek, ne kadar olağanüstü faydaları olan, kimyasal madde içermeyen bir ilâçtır aslında. Böbreklere, akciğere, cilde, kalbe, damarlara ve buraya sığdıramayacağımız kadar çok organ, doku ve hücreye sayısız yararı olan bir ilâçtır su.
9. Salatasız birgün bile geçmemeli; zeytinyağsız salata da olmamalı. Ayrıca üstüne keten tohumu, susam, ayçiçeği ve balkabağı çekirdeği serpiştirmekten kaçınmamalı.
10. Kokusunu bahane etmeyin. Evet, sarımsaktan bahsediyorum. Kokusu olmasın demek, kanserle savaşan antioksidan maddeyi taşımasın manasına geliyor. Sarımsak, damarlarımızın ilâcı, unutmayalım.
11. Bağışıklık mekanizmasını zinde tutan antioksidanlar sadece sarımsaktan ibaret değil. A, C, E vitaminleri ile çinko, selenyumu bolca içeren pek çok meyve ve sebzede mevcuttur.
12. Kahve uyarıcıdır, iyidir, hoştur ama sonuçta bağımlılık yapan bir maddedir. Kahve sevenler bundan pek hoşlanmayacak, ama ne kadar az içerseniz sizin için o kadar iyi.
13. Sıra çay tiryakilerinde. Aslında çayın, ağız kokularını giderici, antioksidan özelliği, kahve kadar olmasa da uyarı özelliği var, ama modern tıp aşırı kaçmayı uygun bulmuyor. Özellikle akşam çaylarını yeşil çay, ıhlamur, bitki çayları veya sütlü içeceklerle değiştirmeyi teklif ediyor. Meselâ, yeşil çayın kafein oranı çaydan çok daha az.
14. Modern tıp, kırmızı eti hayatınızdan tümüyle çıkarın demiyor, ama haftada bir alın, en fazla ikiye çıkartın diyor. Bu uyarıyı da kulak arkası etmemeli.
15. Beyaz et ünvanlı balık ve tavuk ise sofranın unutulmazları olmalı.
16. Tadına bakmadan hemen tuza sarılıp yemeğine bolca serpenlere kötü haberimiz var. Kendinizi zehirliyorsunuz!
17. Yumurtasız olmaz, unutmayın.
18. Lif, lif ve yine lif. Lifli gıdalar mide-bağırsak sisteminin gönül dostlarıdır.
19. Tatlı zehirlerden kesinlikle uzak durmalıyız. Nedir onlar? Çikolata, şeker, bisküvi, tatlılar… Canınız çekince kremalı tatlı yerine meyveli yoğurt, muhallebi, sütlaç yiyebilirsiniz.
20. Meyve ve sebzelerden altı, yedi porsiyon öneriyoruz, ama siz hava kirliliğini, toksik maddeleri, çeşitli zehirleri hesaba katarsanız, doktor kontrolünde vitamin hapı da alabilirsiniz.
21. Baklagillere hak ettikleri sevgiyi lütfen gösteriniz. Kuru fasulye, nohut, mercimek, bakla, bezelye ve barbunyasız sofralar öksüz kalabilir, unutmayın.
22. Asansörü unutun. Merdivenler dururken ona ne hacet? En azından asansörde kalmazsınız. Böylece damarlarınız rahat bir nefes alır.
23. Haftada üç, dört defa ne hızlı, ne yavaş, tempolu yürüyüşler yapmalı. İmkânı olanlar yüzme, koşma ve bisikletten faydalanmayı ihmal etmemeliler.
24. Evde yemek yapanlar şu margarinleri lütfen unutsunlar. Yağ miktarının azaltılmasını da artık zaruriyetten görmeli.
25. Kızartma yerine haşlama, ızgara ve buğulama tercihimiz olmalı.
26. Cips sizin dostunuz olabilir mi? Tuzlu kraker v.s. aman uzağınızda kalsın. Kek, kurabiye, poğaça gibi yiyecekleri sınırlı miktarlarda yemelisiniz.
27. Zeytin ve peynir suda bekletilmeden sofranıza gelmesin.
28. Ceviz, badem ve fındık-kolesterol dengemizi ayarlamada birebir ilâçlar. Onları da unutmayalım.
Demek ki, az yemeliyiz, sık sık olsa bile.
Demek ki, çok hareket etmeliyiz, az da olsa.
Beslenme alışkanlığımızı değiştirmek için kararlı olmalıyız.
Öfkemizi kesinlikle kontrol etmeli, can dostlarımızla sık sık buluşmalı, sohbetlerimizi zengin kılmalı, güneş ışığından mutlaka yararlanmalıyız.
Çatal-kaşıkla intihar etmek, mezarımızı onlarla kazmak yerine huzur, neşe içerisinde, bilinçli bir yeme sanatı oluşturabiliriz. Modern tıp, tedavi yöntemleri ve sağlığı korumada sade ve fıtrî olana geri döndü. Sıra bizde.