Acıbadem Kadıköy Hastanesi’nden Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Sinan Dağdelen: Aslında kazalardan ve savaşlardan sonra kalpten ölümler dünyada birinci sıradadır. Türk insanının özel bir karakteristiği var mıdır diye soracak olursanız, evet, vardır.
Bizim yemeklerimiz çok lezzetli ama maalesef çok ağır diyebileceğimiz yiyeceklerdir. İkincisi bizim genetik yapımız önemlidir. Kalp hastalıklarında genetik geçiş çok önemlidir. Birincisi, Türk insanının beden-kitle indeksine baktığımız zaman biraz kilolu, göbekli bir toplumuz.
İkincisi egzersiz yapmıyoruz, diğer toplumlara göre bu alışkanlığımız az. Üçüncüsü de biyokimyamızda bizi koruyan iyi huylu kolesterolümüz genel dünya ortalamasına göre düşüktür.
Bir insanın birinci derecede bir yakınında kalp, damar hastalığı hikâyesi varsa o kişinin de kalp ve damar hastalığına yakalanma olasılığı diğer insanlara göre 12 kat daha fazladır. Genetik risk, kalp ve damar hastalığını 12 kat yükseltiyor. Bu nedenle çok önemlidir. Hücrelerden kolesterolü çok hızlı temizleyebilmek, hücre artıklarını yeniden yenileyebilmek, genetik yapınızla çok yakın ilişkilidir.
Kalp ve damar hastalıklarına yol açan faktörlerin başında genetik risk gelir. Sonra şeker hastalığı, hipertansiyon, yüksek kolesterol ya da iyi huylu kolesterolün düşük olması, sigara içmek, egzersiz yapmamak, aşırı kilo kalp ve damar hastalığı riskini artırır.
En önemlisi risk faktörlerini normal sınırlara çekmektir. Kiloyu normal kiloya indirmek, egzersiz yapmak, şekeri, tansiyonu normal seviyeye çekmek, sigarayı bırakmak ve yaşam koşullarını düzeltmek riskleri ortadan kaldırmaktır. Ortadan kaldıramadığımız risk faktörleri de var.
Genetik faktörleri ortadan kaldıramıyorsunuz, kişinin yaşlanmasını engelleyemiyorsunuz ve kişinin aile tarihini değiştiremiyorsunuz. Bunları en düşük seviyeye indirmek için ise kanı sulandırıcı, kalp damarlarını koruyucu bazı ilaçlar ve vitaminleri hastaya vermek mümkün.
Kaynak: Hastane.com.tr