Gebelikte Plasenta, Plasenta Nedir, Hamilelikte Plasenta
Aslı Latince olan plasenta -son- kelimesi «pasta» anlamına gelir. Plasentanın süngerimsi bir görünüşü vardır. Çocuk doğduktan sonra rahimden en son çıkan kısım olduğu için plasentaya dilimizde «son» denilmektedir. Doğum ancak plasentanın çıkışı ile bitmiş kabul edilir.
Plasenta oval biçimde olup, zamanında doğan bir çocukta ortalama 500 gr. kadardır. Anne rahmine ve çocuğa dönük iki yüzü vardır. Çocuğa bakan yüz bir zarla örtülüdür. Ortasından göbek kordonu çıkar. Anneye bakan yüzü girintili çıkıntılı, koyu bir et rengindedir ve yüzüyle rahmin çeperlerine yapışıktır.
Plasentanın görevi: Son’un görevini daha iyi anlayabilmek için gebeliğin ilk günlerine, yani döllenmiş yumurtanın ana rahmine ayak bastığı ana dönmek gerekir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, döllenmiş yumurta rahmin içine girdikten sonra bir yandan çoğalırken, bir yandan da kızgın bir bilyenin buza gömülüşü gibi rahim mukozası içine girmeye başlar ve üzeri örtülür. Döllenmiş yumurtadan bu sırada ağaç kökü gibi uzantılar çıkmaya başlar. Bu çıkıntılar yumurtanın beslenmesini sağlar. Önceleri yumurtanın her yanında oluşan çıkıntılar zamanla rahmin duvarına bakan yanda toplanmaya başlarlar.
Böylece plasentanın ilk nüvesi ortaya çıkmış olur. O halde bu organı oluşturan şey hem döllenmiş yumurta, hem de ana rahminin iç tabakalarıdır.
Bir et parçası gibi görünen plasentanın görevleri uzun yıllar süren çalışmalarla anlaşılabilmiştir. Bu çalışmalar bugün bile sürmekte yeni görevleri ortaya çıkarılmaktadır.
Plasentanın görevleri kısaca şunlardır:
1 – Çocuğun kan dolaşımını ve tıpkı akciğer gibi kirli kanın oksijenlenmesini sağlar. Çocuktan gelen kan, göbek kordonu ile plasentanın ortasına gelir ve buradan da ışınsal biçimde çevreye ve derinlere doğru yayılır. Damarların ucu anne kanıyla dolu birikintilere kadar uzanır. Bu şekilde çocuğun kanı, anne kanı ile alışveriş yapmak olanağını bulur. Çocuk, karbondioksiti ve dışarı atılması gerekli kalıntıları annesine verirken, annesinden de oksijeni ve gerekli besin maddelerini alır. Aslında bu alışverişler anne kanıyla çocuğun kanının doğrudan doğruya karışması şeklinde değil de, gölcüklerin içine dalmış damarların çeperiyle olur. Hiçbir zaman anne kanı ile çocuk kanı birbirine karışmaz. Bazı maddeler anneye ve çocuğa olduğu gibi geçtiği halde, bazıları plasenta tarafından değiştirilip öyle geçirilmektedir. Doğrudan doğruya geçen maddeler arasında su, kalsiyum, demir, tuz, fosfor, kükürt, şeker, azotlu maddeler, vitaminler, vb. vardır.
Plasentanın değiştirdikleri ise albüminli ve yağlı maddelerdir. Plasenta bazı maddeleri ayrıca kendi de yapabilir. Sözgelişi, hormonlar gibi. Bu grupta östrojen, progesteren ve daha başkaları vardır. Progesteron hormonunun yapımı 3. aydan sonra tümüyle plasentanın görevidir. Bu hormon sayesinde rahim gevşek bir durumdadır ve böylece erken doğuma engel olunur. «Düşük» bölümünde de anlatılacağı gibi, bu hormon sayesinde düşüklerin bazılarına engel olunabilmektedir.
2- Plasenta bazı maddeleri depolar (özellikle, çocuk için fazla olan maddeleri) ve çocuğa geçmesine engel olur.
3- Çocuğu korumak için çalışır ve zararlı maddeleri geçirmez. Bu arada tutabildiği kadar mikropların da çocuğa geçmesine engel olur. Buna rağmen yine de bazı mikropların geçişine engel olamaz. Sözgelişi, frengi, suçiçeği, kızamıkçık, vb. Annedeki hastalıktan, koruyucu maddeleri -antikorları- geçirerek doğumdan sonra da çocuğun bu hastalıklara yakalanmasına bir süre engel olur. Sözgelişi, tifo geçirmiş bir annenin çocuğu bu maddeler sayesinde altı ay kadar tifoya yakalanmaz.
Anne ile çocuk arasındaki bu alışveriş, bebek için her zaman yararlı olmaz. Kan uyuşmazlıklarında olduğu gibi.
Gerektiği zaman çocuk bazı maddeleri plasenta aracılığı ile annesine verebilir demiştik. Şeker hastalığı olan kadınlar gebeliğin belirli aylarında kandaki şeker miktarının fazla yükselmediğini görürler. Bu da çocuktaki insülin denen maddenin anneye geçmesindendir.