Daha önce de belirttiğimiz gibi yiyecekleri, hormonlarınızı düzenlemek ve saç kaybınızı kontrol etmek için gerçek anlamda birer ilaç olarak kullanabilirsiniz.
Yiyecekler hormonlara çok kısa sürede, genellikle sadece birkaç hafta içinde etki ederler. Bilim adamlan, yüksek oranda hayvansal yağ içeren diyetlerin, kan dolaşımına daha fazla testosteron salgılanmasına neden olduğunu bulmuşlardır.
Araştırmalara göre, düşük oranda yağ içeren yiyecekler ya da vejetaryen yemekleri yiyen kişilerde testosteron seviyesi daha düşüktür. Ayrıca yüksek yağ içeren diyetler, hem kadınlarda hem de erkeklerde östrojen. miktarını arttırır. Fazla kilolu bir kişide de östrojen seviyesinin yüksek olması büyük olasılıktır; bu yüzden doktorlar bazı obez erkeklerde göğüslerin büyümesinin nedeninin de bu olduğuna inanmaktadırlar. Kısaca, genel olarak yüksek oranda yağ içeren diyetler vücudunuzun normal hormonal dengesini tamamen bozmaktadır.
Bu durum tabii ki, testosteronun erkek tipi kellikte önemli bir rol oynamasından dolayı saç kaybını doğrudan etkiler. Araştırmalar ayrıca, yüksek yağ içeren diyetlerin, cinsellik hormonunu bağlayan globulin olarak bilinen bir proteinin de azalmasına neden olduğunu göstermiştir. Bu protein, vücut tarafından ihtiyaç duyulana kadar cinsellik hormonunun hareketsiz durmasını sağlar. Kan dolaşımında bu protein azaldığında, daha fazla testosteron dolaşıma girer ve uygun koşulları bulduğunda da saç foliküllerinde DHT’ye dönüşür. Saç foliküllerindeki yağ bezleri, testosteronu DHT’ye dönüştüren bir enzim olan 5-alfa-redüktaz’ı barındırırlar ve testosteron da dahil olmak üzere dolaşımda bulunan hormon seviyesinin yüksek olması bu yağ bezlerinin hareketini arttırabilir. Daha da kötüsü, kelleşen bölgelerdeki saç foliküllerinde bulunan yağ bezleri, kelleşmeyen yerlerdekinden daha geniştir.
1985 yılında yapılan bir araştırmada Masumi Inaba adlı Japon bir araştırmacı bu olayı anlatan bir rapor yayınlamış ve beslenme biçimlerinin batılılaşmasındaki artışla birlikte, Japon erkeklerinde daha fazla kelleşme görülmeye başlandığını ortaya koymuştur. Japon halkı önceki kuşaklara göre daha fazla kırmızı et yemekte ve böylece daha fazla hayvansal yağ almış olmaktadır. Inaba’nm teorisine göre, doğrudan fazla miktarda hayvansal yağ alımı, kelleşmede artışa yol açıyordu; çünkü yüksek hayvansal yağ seviyesi saç foliküllerindeki yağ bezlerinin büyümesine neden oluyor ve bu da, daha fazla DHT üretimine ve foliküllerin daha çok zarar görmesine yol açıyordu.
En etkili hormonal diyet konusunda araştırma yaparken, sayısız araştırma, makale ve kitap okudum. Bunlara Prof. Dr. Barry Sears’ın yazdığı ve 1995’te en çok satan kitaplar listesine giren The Zone da dahildi. Bu kitapta, hormonal olarak saç büyümesini destekleyici ve saç kaybını önleyici bir diyetle ilgili daha fazla ipucu buldum.
Bir biyokimyager olan Dr. Sears, AİDS tedavisinde kullanılmış bir ilaç olan AZT de dahil olmak üzere, birkaç kanser ilacının dağıtım sisteminin oluşturulmasına doğrudan katkıda bulunmuş biridir. 1982’de Dr. Sears, hormonların davranışlarını da kapsayan lipit (yağ) araştırmaları konusunda çalışıyordu. O yıl Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü, Stockholm’deki Karolinska Enstitüsü’nden Süne Bergstorm ve Bengt Samuelsson’a ve İngiltere’deki Royal College of Surgeons’dan John Vane’e verilmişti. Araştırmalarının konusu, eicosanoid adı verilen çok güçlü bir hormon grubuydu.
Eicosanoidler, vücuttaki en güçlü ve önemli maddelerdendirler. Dr. Sears onları, vücudu bir arada tutan “moleküler yapıştırıcılar”, insan vücudunun bütün fonksiyonlarım kontrol eden ana şalterler olarak görmektedir. Bütün sistemleri: testosteronun davranışında temel faktör olan, vücudumuzdaki yağ stoğunu düzenleyen sistemleri bile kontrol etmektedirler.
Dr. Sears, bu hormonlar kontrol edilebilirse, insan fizyolojisiyle ilgili her şeyin kontrol edilebileceğini fark etti.
Kitapta kellikten bahsedilmemesine rağmen, The Zone’u okuduktan sonra, kitaptakine benzer (testosteron, ensülin ve eicosanoidleri kontrol altına alan bir diyet) düşük hayvansal yağ ve dengeli şeker içeren bir diyetle, hormonal denge ve dolayısıyla DHT seviyelerinde bir düşüş sağlayarak, saç kaybına karşı savaşmanın mümkün olabileceğini ayrımsadım. Bu aynca vücudun finasteride’ye (Pros-car/Propecia) daha iyi cevap vermesini sağlayacaktı.
O sırada, saçlarımın tekrar çıkması durmuş gibiydi. Saç kaybım ilerlemiyordu ama, finasteride aldığım ilk bir buçuk yıl içinde gördüğüm kayda değer saç artışını da göremiyordum.
Şekeri dengeleyici bir diyete başladıktan sadece iki ay sonra, vücudumda ve aynı şekilde başımda kayda değer değişiklikler görmeye başladım. Günlük hayatta performansım artmakla kalmamış – artık daha inceydim- saçlarım da çıkmaya başlamıştı. Hormonlanmı kontrol ederek finaste-ride’nin etkinliğini arttırabileceğime olan inancım doğru çıkmıştı. Ayrıca hala ilacın hiçbir yan etkisiyle karşılaşmamıştım.
Tecrübelerimi aktarmak için Dr. Sears’ın ofisini aradım. Birkaç kişi onu arayarak şeker dengeleyici bir diyetin saç kaybını engellemede yardımcı olup olmayacağını sormuştu; bu telefonları bana yönlendirmeye başladılar. Beni arayan herkese şeker dengeleyici diyetin saç kaybı ile savaşmamdaki pozitif etkilerinden bahsettim ve bu kişilerle finas-teride’yi ve bitkisel tedavileri de tartıştım. Diyet ve bitkisel terapi kombinasyonunu önerdiğim kişilerin çoğu, saçın tekrar çıkması da dahil olmak üzere önemli pozitif sonuçlara ulaştılar.
Birkaç ay sonra Dr. Sears’ın ofisine, saç kaybı konusunda bir kitap üzerinde çalıştığımı bildirdim. Bu kitap, erkek tipi kelliğe neden olan DHT’nin etkilerini kontrol etmeyi de içeriyordu.
Dr. Sears ertesi gün beni aradı ve deneyimlerim, bilgi toplama ve tüketici hakları savunuculuğu konularında konuştuk. Şeker dengeleyici bir diyetin (Zone diyeti ya da diyabet hastalarının uyguladığı diyet gibi), erkek tipi kelliğin tedavisinin etkili olmasındaki öneminden bahsedince (benim ve tavsiyede bulunduğum birçok erkeğin deneyimlerine göre), bu konu Dr. Sears’ın ilgisini çekti ve benim bulgularımı onayladı. Sonradan bana şeker dengeleyici bir diyetin, testosteronun da ötesine geçen hormonal etkilerinin, kelliğe doğru giden erkeklere ne şekilde bir yardım sunduğunu açıkladı:
“Moleküler seviyede kellik, hormonal bir bozukluk durumu olarak görülebilir. Testosteronun alt ürünü olan DHT hormonunun, kelliğin başlıca sebebi olduğu açıktır. Bu yüzden, DHT seviyesini azaltacak müdahalelerin kellik üzerinde faydası olması gerekir. Proscar (finasteride) olarak bilinen ilaç bu araçlardan biridir ve testosteronu DHT’ye dönüştüren enzimi engellemektedir. Proscar’ın büyüyen prostatın tedavisinde birincil ilaç olarak kullanılmasının nedeni de budur. Bir başka biyokimyasal yaklaşım ise testosteronun üretimini kontrol etmektir. Bu da diyetin düzenlenmesiyle yapılabilir.”
Dr. Sears az yağlı, şeker dengeleyici bir diyetin bunu nasü yaptığını ve bir başka yaşamsal hormon olan ensülinin önemli rolünü anlatmaya devam etti:
“Bu çeşit bir diyet, bir başka hormon olan ensülini dar bir aralıkta tutmaya dayanır: Ne çok yüksek, ne de çok düşük bir seviyede. Bunu yaparak kişi, vücutta araşidonik asit denilen temel yağ asidinin üretimini kontrol altına alır. Araşidonik asidin seviyesi kontrol altına alındığında, testisler deki Leydig hücreleri tarafından üretilen testosteron da kontrol altına alınmış olur. “Diyetsel kontrol, bir hap içivermekten daima daha zordur, ama hiçbir yan etkisi yoktur. Üstelik, araşidonik asidi kontrol altına almanın, özellikle eicosanoidler olarak bilinen diğer bir hormonal sistemde ek faydaları da olacaktır. Eicosanoidler, fizyolojik sistemlerimizi kontrol eden süper hormonlardır ve başka görevlerinin yanında, yüksek tansiyonu ve saçın ana yapı bileşeni olan keratin gibi yapısal proteinlerin sentezini de kontrol ederler.”
Bu hassas dengeyi nasıl koruyacaksınız? Dr. Sears, beslenmede doğru protein-karbonhidrat oranını almayı başarmakla, eicosanoid hormonlarının bir ilaç derecesinde kontrol edilebileceğini açıkladı: “Yiyeceği, her öğünde vücuda belli bir miktar protein ve karbonhidrat sağlayan reçeteli bir ilaç gibi kullanmış olacaksınız aslında.”
Benim ve birçok başka erkeğin deneyimlerinde bu yöntem, özellikle saç foliküllerini öldüren DHT’nin üretimini önleyen bitkiler ve yine DHT üretimini engelleyen bir ilaç olan finasteride ile kombinasyon halinde kullanıldığında saç dökülmesini engellemede etkili oldu.
Beslenme şeklinizi değiştirmenin bir başka artısı da şudur: Saç ve kafa derisi için önemli besinler sağlayan yiyecekler ve bu önemli besinlerin alımını ve emilimini maksimum düzeye çıkaracak yiyecekler yediğinizde, saç dökülmesi ile savaşmakla kalmıyor, aynı zamanda saç çıkmasını da teşvik etmiş oluyorsunuz. Şeker dengeleyici bir beslenme bunu da başarmaktadır.
Eğer erkek tipi kelliğiniz yoksa yiyecekler normal saç uzamasında bir yan etkiye neden olmaz; ama erkek tipi kellik genini miras almış olanların hayatında derin bir rol oynar.