Kalp Naklinde Doku Reddi Nasıl Engellenir?
Bağışıklık sistemini baskılayıcı tedavi kalp naklinin gidişi ve hastanın sağ kalımı açısından büyük önem taşır. Bu tedavi yaşam boyu sürdürülmeli ve ilaç dozu her hastanın durumuna göre ayarlanmalıdır, Böylece, bağışıklık sistemi baskılanması ile enfeksiyon etkenlerine karşı doğal savunma mekanizmaları arasındaki en iyi denge kurulmalıdır.
Siklosporin, azatiyoprin ve düşük dozda steroitlerin (kortizon) birlikte uygulandığı üçlü tedavi en iyi sağ kalımı sağlar. Bu ilaçların birbirlerinin etkisini güçlendirici özellikleri, mümkün olan en düşük dozun kullanılmasını sağlamakta, böylece yan etkilerin ortaya çıkma sıklığını da en aza indirmektedir.
Birçok merkezde steroitsiz tedavi uygulanır ya da nakilden aylar sonra yalnız siklosporin tedavisi uygulanır. Bir ya da iki ilacın tedaviden çıkarılmasının uzun dönemde pek çok avantajı vardır; böyle bir uygulamada istenmeyen etkiler yok edilmiş olacaktır. Burada temel sorun hastanın bağışıklık sisteminin nakilden çok daha sonra da sıkıca kontrol altına alınması gerekliliğidir.
Siklosporinin kullanılmaya başlamasıyla enfeksiyonların ve enfeksiyon komplikasyonlarma bağlı ölümün önlenmesinde başarı kaydedilmekteyse de bu komplikasyonların ortaya çıkma sıklığı azalmamıştır. Kalp nakli yapılan hastaların yüzde 40-50’sinde girişimden sonraki ilk bir yılda bakteri enfeksiyonu ortaya çıkmaktadır.
Nakil uygulanmış ve bağışıklık sistemi baskılanmış hastada farklı türden çok sayıda mikroorganizmaya rastlanır; bunların sıkıca kontrol altında tutulması gerekir. Ateşin yükselmesi genellikle anlamlıdır; böyle bir durumda etken olabilecek mikropların kültürü elde edilmeli ve bunları yok edecek bir tedaviye başlanmalıdır.