Kilo aldırır…
Doğum kontrol haplarının içinde bulunan progesteron türevi maddeler vücutta su tutulmasına neden olabilirler. Bu etki kişiden kişiye değişmekle beraber, biriken madde “su” olduğundan, kalıcı bir kilo değişikliği yapması beklenen bir yan etki değildir. Yine haplar beyinde açlık merkezine etki ederek iştah artışına neden olabilirler. Bu etki de kişiden kişiye değişmekle beraber günümüzde kullanılan düşük dozlu (yani 35 mikrogram ve daha düşük miktarlarda östrojen içeren) hapların anlamlı bir iştah artışına ve buna bağlı olarak gıda alımının artması sonucu kilo artışına neden olmaları beklenmez.
Haplardan kaçınmanızın tek nedeni kilo almaktan korkmanız ise doktorunuza bu durumu bildirin. Belki de bu durumda en iyi çözüm hapları 4 ay boyunca kullanmak ve 4. ay sonunda sonucu değerlendirmektir. Bu süre sonunda hapların sizde kilo aldırıcı etkisi olup olmadığı ortaya çıkacaktır. Sonuca göre haplara devam edebilir veya diğer yöntemlere geçiş yapabilirsiniz.
Tüylenme yapar…
Günümüzde kullanılan doğum kontrol haplarının içeriğinde yer alan progesteron türevli ilaçların testosteron (“erkeklik hormonu”) benzeri etki yapması muhtemel olmakla beraber, hapların yapımında en az testosteron etkisi bulunan progesteron türevi ilaçlar kullanılır. Bu yüzden günümüzde kullanılan hapların tüylenmeyi artırması beklenmez. Aksine tüylenme tedavisinde doğum kontrol hapları birinci basamak tedavi olarak uzun zamandan beri kullanılmaktadırlar.
Kısırlığa neden olur…
Haplar bırakıldıktan sonra hapların sağladığı kan hormon seviyeleri kısa zamanda azalır ve günler içinde hap almadan önceki seviyelerine geri döner.
Hapların kalıcı hormon bozukluğu yaptıklarına dair hiçbir bilimsel veri yoktur ve teorik olarak da mümkün görünmemektedir.
Kişisel farklılıklara bağlı olarak yumurtlamanın (yani gebe kalabilirliğin) geri dönüşü bir-iki ay gecikebilir, bu süreden daha fazla bir gecikme oldukça ender görülen bir durumdur.
Özetle söylemek gerekirse bir kadın doğum kontrol hapı kullanımına başlarken gebe kalabilme açısından neredeyse, yani gebe kalabilirliği ne düzeydeyse, hapı bıraktıktan sonra bu özelliğine geri dönecektir. Dikkat edilmesi gereken nokta kadının doğum kontrol hapını kullanma süresidir. Örnek olarak 30 yaşında hap kullanmaya başlamış bir kadın kullanıma 5 yıl sonra son verdiğinde gebe kalabilirliği azalmış oacaktır. Bu azalmanın nedeni 5 yıl boyunca hap kullanması değil, gebe kalabilirlikte yaşa bağlı olarak doğal olarak görülen azalma eğilimidir.
Kanser yapar…
Elimizdeki veriler doğum kontrol hapı kullanımının rahim ve yumurtalık kanseri ortaya çıkma riskini azalttığını göstermektedir. Meme kanseri konusunda veriler çelişmekle beraber, haplar muhtemelen 5 senelik kullanımda bu kanser türünün ortaya çıkma riski üzerinde etkisizdirler. Daha uzun süreli kullanımda hapların meme kanseri riskini artırdığına dair bulgular mevcut olmakla beraber kesin bir bilgi yoktur.
Rahimağzı kanseri üzerinde hapların bir etkisi olmasının beklenmemesiyle beraber, hap kullanan kadınlarda rahimağzı kanserlerinin öncüleri daha sık yakalanmaktadır. Bunun nedeni muhtemelen hap kullanan kadınların yıllık jinekolojik muayenelerini aksatmamaları ve rahimağzı kanseri öncüsü lezyonların papsmear kanser tarama testiyle henüz belirti vermeyen bir aşamada saptanabilir olmasıdır.
Her gün aynı saatte alınmalıdır, unutulursa gebe kalınır…
Hapları almak için hatırlamanız gereken yanlızca şudur: Günde bir kez ve günün aynı zaman diliminde (tercihinize göre sabah, öğlen veya akşam). Bir günden diğerine üç dört saatlik bir farklılığın hiçbir olumsuz etkisi yoktur.
Bir gün hap almayı unutursanız, ertesi gün iki tane birden aldığınızda hapların koruyuculuğunda bir azalma olmaz. Bunu alışkanlık haline getirmediğiniz sürece her adet döngüsünde ilacı bir veya iki kez unutmanızın hapların koruyuculuğu üzerinde olumsuz bir etkisi olmaz.
Rahim İçi Araç (Spiral)
Koruyuculuğu düşüktür…
Spiral koruyuculuğu oldukça yüksek bir yöntemdir, ancak her yöntemde olduğu gibi spiral kullanımı esnasında da gebe kalma riski vardır.
Sizin yakınlarınızdan veya arkadaşlarınızdan “spiralle gebe kaldı” ifadesini nispeten sık duymanızın nedeni spiralin toplumda oldukça sık kullanılan bir yöntem olması ve insanlarda “hayret yaratan bu durumun” dilden dile hızlı bir şekilde aktarılmasıdır. Hormonlu spirallerin gebelikten koruyucu etkileri son derece yüksektir.
Doğum yapmamış kadınlara takılamaz…
Spiral ilk icad edildiği yıllarda gerçekten de spiral şeklinde olan, oldukça kalın bir alet idi ve takması ve çıkarması son derece zordu. Özellikle daha önceden doğum yapmamış olan kadınların rahimağızları daha sıkı ve sert olduğundan bu durumlarda RİA takılması son derece zordu.
Günümüzde halen spiral kelimesi kullanılsa da artık RİA’lar son derece incelmiş olup kolay bir şekilde takılıp çıkartılabilmektedir.
Diğer yöntemler gözden geçirildikten sonra etkili başka bir yöntem bulunamadığında daha önceden doğum yapmamış olan kadınlara da spiral takılabilir.
Mutlaka adet kanaması döneminde takılmalıdır…
Spiralin adet kanaması döneminde takılmasının tercih edilme nedeni adet görmenin bir anlamda gebe olunmadığının bir göstergesi olarak kabul edilmesidir.
Yine adet görme esnasında rahimağzı hafifçe açılmış olduğundan takılması da daha kolay olmaktadır.
Kadının gebe olmadığından emin olunduğunda, spiral herhangi bir günde takılabilir.
Tüplerin Bağlanması
Adetleri düzensizleştirir…
Bu konuda bazı çalışmalar yapılmış olup, çalışmaların büyük kısmında tüplerin bağlanması sonrasında adet düzensizliği sıklığında bir artış görülmemiştir. Bu yüzden de çalışmaların çoğunluğunun gösterdiği sonucu kabul etmek daha bilimsel gözükmektedir.
Kolaylıkla geriye döndürülebilir…
Tüpler bağlandıktan sonra geriye döndürmek için yapılan ameliyatların başarı şansı oldukça düşüktür.
Menopoza sokar…
Tüplerin bağlanmasıyla menopoza girme arasında bilinen bir ilişki yoktur. Tüplerin bağlanması sonrasında yumurtalıklardan hormon salgılanmaya devam etmektedir.
Takvim Yöntemi
Adet kanaması devam ederken gebe kalınmaz…
Üreme çağında olan bir kadın, teorik olarak adet döngüsünün her gününde gebe kalabilir. Kadının gebelik oluşumu açısından en elverişli günleri yumurtlamanın olduğu gün ve bundan önceki üç gündür. Spermler üç gün boyunca genital kanalda bekleyebilir ve yumurtlama sonrası ilk 12-24 saatte döllenmesi gereken yumurta hücresine ulaşıp onu dölleyerek gebeliği başlatabilirler.
Spermlerin üç günden daha fazla, 7 güne kadar yaşayabileceği bilinmektedir. Bu durumda örnek olarak adet kanaması devam ederken girilen bir ilişkide genital kanala giren spermler, adet döngüleri kısa olan (yani yumurtlaması döngünün 14. gününden önce olan ve böylece bir adet kanamasının ilk gününden diğer adet kanamasının ilk gününe geçen süre 28 günden kısa olan) bir kadında veya adet döngüsü 28 gün olmasına karşın yalnızca o aya özgü olarak tesadüfen daha kısa sürmüş bir kadında yumurta hücresini bulup gebeliği başlatabilirler.
Takvim yönteminin nispeten başarısız bir yöntem olmasının nedeni kadında ne zaman yumurtlama olacağının %100 doğrulukla tahmin edilememesidir.
Dışa Boşalma
Bu yöntemi kullanırken sıklıkla yapılan hata, spermlerin yalnızca ejakulasyon sıvısında (yani meni sıvısında) bulunduğunun sanılmasıdır. Halbuki ejakülasyon öncesi dönemde penisten dışarı salınan az miktardaki şeffaf ve kaygan sıvıda da spermler az miktarda da olsa bulunmaktadırlar. Bazı durumlarda bu az sayıda spermler bile gebeliği başlatmak için yeterli olabilmektedir.
Gerçek birleşme olmadan gebe kalınmaz…
Gerçek bir birleşme olmaksızın da gebe kalmak mümkündür. Bu, oldukça düşük bir ihtimal olmasına karşın, özellikle vajinanın giriş kısmına yakın olan boşalmada, spermler ejakulasyon esnasında penisten belli bir hızla dışarı “fışkırma tarzı” atıldıklarından spermlerin bir kısmının vajinaya girmesi ve buradan genital kanalın içine doğru ilerleyerek gebeliği başlatması mümkündür.