Örnek olarak, bir binada kırık bir camın onarılmadan bırakılması, diğer camların da kısa bir sürede kırılması olasılığını artırır. Kuram, "herhangi bir ortamdaki düzenin bozulması ve kuralların çiğnenmesi, o ortamda başka insanlar tarafından farklı kuralların da çiğnenmesine zemin hazırlar der.
Bu kuram, Aralık 2008’de Science dergisinde Hollanda Groningen Üniversitesi’nden Kees Keizer arkadaşlarının deneysel çalışmaları yayınlanıncaya kadar bilimsel kanıttan yoksundu. Ama artık doğruluğunu kabul etmek durumundayız.
Araştırmacılar doğal ortamlarda altı farklı deney kurgulayarak insanların davranışlarını incelediler. İlkinde, görünür bir şekilde "duvarları boyamak yasaktır" uyarı yazıları olan bir bisiklet parkyerinin duvarlarını grafitti ile boyayarak yaratılan "düzensizliğin" park etmiş bisikletlere bilerek iliştirilen reklam kağıtlarının %69 oranında yere atılmasına neden olurken, park yerinin duvarları temizlenerek "düzen sağlandığında" %33’e düştüğü gözlemlenmiş.
İkinci deneyde kestirme bir yolun girişine yarı açık tutulan bir kapı monte edip "geçiş yasaktır" yazmışlar. Aynı yerdeki ikinci uyarı levhasına da bisikletleri bağlamanın yasak olduğu yazılmış. Ortamda bisiklet yokken kapıyı (yasak olmasına rağmen) insanların %27’si kullanmışken, yasak levhasına rağmen bisiklet bağlandığında, yani düzensizliğin yaratıldığı ortamda, kapıdan geçenlerin oranı %82’ye çıkmış.
Bir ileri adımdaki deneyde araştırmacılar, içinde para olduğu açıkça belli olan bir zarfı görünür şekilde bir posta kutusuna yerleştirmişler. Temiz bir ortam kurgulandığında bu zarf görenlerin %13’ü tarafından çalınmış. Etrafa çöp atıldığında ve posta kutusunun üzeri karalanıp boyandığında çalınma oranı %27’ye çıkmış; iki katına yani.
Benzer kurgularda, yalnız görüntü ile değil, farklı şekillerde de düzen bozulduğunda ve basit kurallar çiğnendiğinde, her defasında insanların başka kural ve normlara da daha az uymaya başladığı gözlemlenmiş.
Aslında gerçek dünyadaki deneyimlerimiz de benzer değil mi? İnsan davranışına yön veren içgüdülerden "toplumsal uyumlu olma" dürtüsü desteklenmediğinde, çok daha basit düzeydeki içgüdülerin davranışlara hakim olduğu bir gerçek.
Trafik ihlallerini düşünün, rüşvet ve benzeri etik sorunları düşünün… Küçük ve başlangıçta az sayıdaki kuralsızlıklar sonunda bir sarmal şeklinde çoğalarak toplumsal normları, yasal ve etik kuralları yok etmeye başlamıyor mu? Kurallı ve suçsuz, etik bir toplum olmak için çöplerin toplanmasına, evlerin duvarlarının boyanmasına, kaldırımların yapılmasına, yollardaki şeritleri belirleyen çizgilerin çekilmesine, vandalizmin önlenmesine daha mı çok özen göstermeliyiz acaba?
Hatta, yalnız kurallara uyumun ve düzenin sağlanmasının yetmeyeceği, estetik ve güzelliğe özen gösterilmesinin de başka toplumsal davranış alanlarında da iyileşme sağlayacağını düşünüyorum.
Pozitif psikoloji dalındaki araştırmalara göre iyilik yapma, bağışlama, sevgi, optimizm ve neşe gibi davranış özellikleri, özellikle çocukluk döneminde neredeyse "bulaşıcı" şekilde kolayca ve hızla aktarılabilmektedir. Erişkinlerde "iyilik" bulaşıcı mıdır? Belki; ama muhtemelen "kötülüğe" oranla bulaşıcılığı daha az, ve kesinlikle çaba ve emek gerektiriyor…
Mutlu yaşamak, çalışmak ve üretmek, sonuçta yaşam kalitemizi yükseltmek için olumlu ve uyumlu olmak etik ve sorunsuz toplumsal düzenin de başlangıç noktası mı acaba?
Prof. Dr. Metin Çakmakçı
Kaynak: Hastane.com.tr