Yanınızda tansiyon cihazıyla dolaşıp, tüm tıp kitaplarını ve reçeteleri okuyor musunuz? Elinizde büyük bir ilaç torbasıyla dolaşıp, doktorlar arasında mekik mi dokuyorsunuz? O zaman dikkat; hastalık hastası olabilirsiniz!
Medical Park Gaziantep Hastanesi’nden Psikolog Elif Bektaş; günlük hayatı kısıtlayan ve sosyal yaşamdan kopma noktasına getiren hastalık hastalığıyla ilgili bilgiler verdi:
Hastalık hastalığı (hipokondriazis); bedende bozukluk olmadığı halde sürekli hastalık kaygıları ve çeşitli bedensel yakınmaların ortaya çıktığı psikolojik bir rahatsızlıktır. Hipokondriazis, Hipokrat çağından beri kullanılan bir terimdir. Hipokrat, hipokondrium denilen göğüs altındaki bölgede sık görülen ağrılar nedeniyle bu terimi kullanmıştır.
Bu rahatsızlık genellikle 20-30 yaşları arasında daha sık görülmekle birlikte daha erken ya da geç yaşlarda da görülmesi pek seyrek değildir. Türkiye Ruh Sağlığı Profili araştırmasına göre; sağlık ocaklarına başvuran hastalar arasında hipokondriazis tanısı konanların oranı kadınlarda yüzde 0.8, erkeklerde yüzde 0.3 olarak bulunmuştur.
Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından belirlenen DSM-IV tanı kriterlerinde hipokondriazis, ‘somatoform bozukluklar’ başlığı altında kodlanmaktadır. Bu tanı kriterlerine göre:
Yapılan yeterli muayeneler ve laboratuvar incelemelerinde herhangi bir fiziksel rahatsızlık tespit edilmemesine rağmen, kişinin sürekli olarak vücut semptomlarını yanlış yorumlamasına bağlı olarak ciddi bir hastalığı olacağı korkusunu ya da olduğu düşüncesini taşıması.
Bu düşüncelerin klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olması bu hastalığın tanısı için belirleyici özellikler taşır.
Hastalık hastalarının zihni; hastalık kuşkuları, kaygıları ve hastalık tanılarıyla doludur. Bunlar üzerinde sürekli kafa yorarlar. Bedenin çeşitli bölgelerindeki bir ağrıya, duyuya aşırı dikkat ve merak vardır. Önemsiz sayılabilecek ağrılara, sızılara karşı son derece duyarlıdırlar.
Göğüste bir kas ağrısı hemen kalp hastalığı kuşkularını doğurur. Diş eti kanaması akciğerden gelen kan olarak yorumlanır. Bazı hastalar yanlarında tansiyon ya da şeker ölçüm cihazlarıyla dolaşıp sürekli kendi kendilerine ölçüm yapabilirler.
Tıp kitaplarını ve ilaç tanıtma yazılarını büyük bir ilgiyle incelerler. Hasta oldukları yönündeki inançları çok güçlü olduğundan sık sık hekimlere gider, muayeneler ve tetkikler yaptırırlar.
Kendisine herhangi bir fiziksel sorunu olmadığı söylenildiğinde kısa bir süre rahatlar ancak daha sonra hekimi iyi olmamakla suçlar ve başka hekimlere giderler. Ellerinde büyük bir torba dolusu ilaç ya da tetkik sonucu ile hekimleri dolaşırlar. Kullandıkları çoğu ilacın yan etki yaptığını söylerler. Çevreleri ve hekimleri tarafından hiçbir hastalıkları olmadıkları tekrar tekrar söylenilir. Bu sözler etkili olmayınca çevresi ve hekimler zamanla hastadan yılarlar bu da kişinin sıkıntısının artmasına ve hastalığına sarılmasına neden olur.
Ayrıca bu kişilerin uyarı eşiklerinin düşük olduğu ve basit bir ağrıyı çarpıtılmış şekilde algıladıkları söylenilir. Ancak bu insanlar asla numara yapmazlar, gerçekten hasta olduklarına inanırlar. Sosyal öğrenme kuramı ise bu kişilerin hasta olan ebeveynlerini model aldıklarını ve onları taklit ettiklerini söyler.
Hipokondriazisin tedavisi hastaların hasta rolünü benimsemeleri ve dirençli olmalarından dolayı kolay değildir; ancak tedavi edilebilirler. Tedavi aşamasında kişiye bir psikiyatrist ya da psikolog tarafından uygun bir dille hastalığının açıklanması gerekir.
Bu açıdan hekimlerin hastada bedensel bir hastalığı olduğu kuşkusunu uyandırmadan hastayı uygun bölümlere yönlendirmesi büyük önem taşır.
Kaynak: Hastane.com.tr