Nörolojik Komplikasyonlar
Ameliyat esnasında veya sonrasında sepsis, kanama, kardiak arrest gibi nedenlerle hipotansif dönem geçiren aterosklerotik, yaşlı hastalarda iske-mik sinirsel hasara bağlıdır. Ayrıca aterom parçası, pıhtı, yağ ve hava embolisi, intrakranial kanama ve tromboz da diğer iskemi nedenleri olabilir.
Beyinde hafif hasar gelişenlerde bilinç 24-72 saat kadar kapalı kaldıktan sonra geriye döner. Şiddetli beyin hasarında ekstremite tonüs ve reflekslerinde ve pupilla reflekslerinde değişiklikler ortaya çıkar; koma, konvülzüyon ve deserebrasyon katılığı görülebilir. Postoperatif dönemde epilepsi veya metabolik bozukluklar konvülzüyonlara yol açabilir.
Psikiyatrik Komplikasyonlar
Yaşlı hastalarda, postoperatif psikiyatrik komp-likasyonlarda artma izlenmekte; %20’sinde deliri-um, %9’unda depresyon, %3’ünde demans ve %2’sinde fonksiyonel psikoz saptanmaktadır. Ameliyat ve hastalığın insan üzerinde yarattığı korku ve gerginliğin etiyolojide önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Özellikle mastektomi, kol bacak kesilmesi gibi organ kaybı, kolostomi ve trake-ostomi gibi günlük sosyal aktiviteyi etkileyen değişiklikler hastalarda değişik psikozlara yol açmaktadır.
Anestezi gazlan ve analjeziklerin beyin faaliyetleri üzerine etkilerinden dolayı erken dönemde psikozlar pek izlenmez. Postoperatif 3. günden itibaren korku, sıkıntı, endişe, depresyon veya ajitas-yon, konfüzyon, manik atak, deliryum gibi değişiklikler ortaya çıkabilir.
Derin Ven Trombozu
Uzun süren genel anestezi sırasında ve cerrahi girişimi izleyen ilk günlerdeki immobilizasyon sonucunda bacakların derin venlerinde trombüs oluşabilir. Derin ven trombozu için predispozan faktörler: 40 yaşm üzerinde olmak, tromboembolik hastalık öyküsü, habis hastalıklar veya kalp-damar hastalıkları varlığı, oral kontraseptif ilaç kullanmak, bacak travmaları, pelvis ameliyatları, şişmanlık ve varislerdir. Klinik olarak çoğunluğu sessiz seyretmesine rağmen bacakta şişlik, kızarıklık, ağrı, hassasiyet, ateş yükselmesi gibi bulgular vardır. Homans’ belirtisi (ayağın fleksiyona zorlanması ile baldır bölgesinde ağrı) pozitiftir.
Risk taşıyan hastalarda preoperatif dönemde antikoagülan ilaçlarla profilaksi yapılır. Bu amaçla düşük molekül ağırlıklı heparin fraksiyonlarının etkili olduğu, buna karşılık kanama riskinin düşük olduğu izlenmiştir. Profilaksi için enoksiparin 40 mg/gün subkutan verilir. Ayrıca bacağı distalden proksimale saran kompresyon çorapları uygulanmasının tek başına derin ven trombozu insidensin-de %11 kadar azalmaya yol açtığı gösterilmiştir.
Postoperatif dönemde riskli hastalarda hergün bacak çevresinin ölçümü gerekir. Ameliyat sonrası dönemde hastaların erken mobilizasyonu, ayak ve bacak egzersizleri derin ven trombozunun önlenmesinde etkili olmaktadır. Derin ven trombozu geliştiğinde fatal pulmoner emboliyi engellemek için antikoagülan tedaviye başlanır.
Tromboflebit: İntravenöz tedavi amacıyla ven içine yerleştirilen iğne ve kateterlerin damar içinde trombüs ve çevre dokuda enflamasyona yol açması ile ortaya çıkar. Kateterin cinsi, verilen sıvının ve ilaçların yoğunluğu ve asiditesi, bakteriyel konta-minasyon tromboflebit oluşumunu etkileyen faktörlerdir. Periferik ven ile verilen hipertonik veya asit solüsyonlar, sitotoksik ilaçlar en sık rastlanan tromboflebit nedenidir. Genellikle kateterin takılmasının 3. gününden sonra görülür. En fazla stafi-lokoklar tesbit edilir. Steril şartlara dikkat edilmesi, 2 günde bir kateter yerinin değiştirilmesi ile tromboflebit oluşumunu azaltmak mümkün olmaktadır.
Klinik olarak ateş, lokal endürasyon, ödem, hassasiyet ve ağrı mevcuttur. Ameliyat sonrası 3. günden sonra en sık görülen ateş nedenidir. Kateterin çıkarılması ve alkol pansumanı ile tedavi edilir. Damarda trombüsün infekte olması sonucu süpüratif flebit gelişebilir. Yüksek ateş, kateter yerinden pü-rülan sıvı gelmesi ve pozitif kan kültürü ile tanınır. Antibiyotik ve enfekte damarın eksizyonu ile tedavi edilir.
Parotit
Postoperatif parotit nadiren ortaya çıkar, her iki bez eşit olarak tutulur. Olguların çoğu 70 yaşından büyük hastalarda görülür. Kötü oral hijyen, dehid-ratasyon, kanser varlığı avitaminoz, kanser ameliyatları, antikolinerjik ilaç kullanımı kolaylaştırıcı faktörlerdir. Büyük cerrahi girişimleri izleyen ikinci haftada başlar. Mikroorganizmalar, özellikle Sta-filokoklar çoğalıp Stenon kanalından proksimale doğru ilerleyerek enflamasyona, kanalların tıkanmasına ve parotis bezinde çok sayıda küçük lobü-ler abselerin oluşmasına sebep olur.
Başlangıçta parotis bölgesinde ağrı ve gerginlik mevcuttur. Olay ilerledikçe yüksek ateş ve lökosi-tozla beraber parotis bölgesinde kızarıklık, şişlik izlenir. Palpasyonla parotis serttir. Hastaya yeterli sıvı verilmesi, parotis salgısını koyulaştıran antikolinerjik ilaç kullanımının azaltılması, ağız hijyenine özen gösterilmesi olayı önler. Sert şekerlerle, çikletle tükrük salgısının uyarılması faydalı olur. Tedavi için, kültür ve duyarlılık testleri ile sonuç beklenirken stafilokoklara karşı etkili geniş spektrumlu bir antibiyotik verilir. Abse gelişirse cerrahi yolla drene edilir.
Basınç Ülserleri
Yeterince beslenemeyen, uzun dönem yatakta hareketsiz kalmış hastalarda sakrum ve büyük tro-kanter gibi çıkıntılı kemiklerin bulunduğu bölgelerin basınca maruz kalması sonucunda iskemi ve nekroz gelişir. Enfeksiyon, terleme veya inkonti-nansa bağlı ıslaklıkların basıya uğrayan deriyi tahriş etmesi ülser gelişimine katkıda bulunur. Olay deride eritemle başlar, daha sonra nekroz ve yüze-yel ülser gelişir. Kas ve yağ dokusunun iskemiye toleransı daha az olduğundan yüzeyel bir ülserin altında daha geniş ve kemiğe kadar uzanan ülserler mevcut olabilir. Ülser gelişiminin önlenmesinde eğitimin önemli bir rolü vardır. İmmobil hastaların 2 saatte bir pozisyonlarının değiştirilmesi, havalı yatakların kullanımı, vücut temizliği ve cildin kuru tutulması, yeterli beslenme ve enfeksiyonla mücadele gibi önlemler ile hastalığın insidansı çok azaltılır.
Ülser oluşumundan sonra tedavisi güç ve masraflıdır. Ülserli sahanın serum fizyoljikle yıkanması, günlük debridmanlar, yara yeri kültürüne uygun antibiyotik kullanımı, topikal antibakteriyel ajan uygulaması ile yüzeyel ülserler tedavi edilir. Derin ve komplike ülserlerde tedavi ancak cerrahi girişim ile sağlanabilir.