Uzmanlar depresyona yol açan faktörler konusunda farklı görüşlere sahip olsalar da, depresyonu; birbiriyle etkileşen faktörlerin bir sonucu olarak açıklamak belki de en doğrusu olacaktır. Eğer insan beynini tüm davranışların merkezi olarak kabul edersek; biyolojik, psikolojik ve zihinsel faktörler, aynı olayın farklı tanımlanma yolları olarak görülebilir. Bu durumda biyolojik açıklamalar depresyonun fiziksel boyutunu, psikolojik açıklamalar da bu fiziksel değişmelerin bizi nasıl etkilediğini açıklar.
Biyolojik Faktörler ve Depresyon
Kalıtım
Bir çok araştırma, depresyonun nedenini insanların kalıtsal olarak atalarından aldıkları ve onları depresyona yatkın kılan ‘gen’lere bağlamaktadır. Tek kutuplu depresyon geçirmiş biriyle kan bağı olan yakın akrabalarının, depresyona girme olasılığı, kan bağı olmayanlara oranla daha yüksektir. Örneğin, tek yumurta ikizlerinde, eğer kardeşlerden biri depresyon geçirmişse, %65 olasılıkla diğeri de geçirebilir. Tek yumurta ikizleri, çift yumurta ikizlerinden daha çok risk altındadır. Ancak genetik kalıtımı, çevresel etkilerden ayrıştırmak zordur. Bunu yapabilmek için depresyon geçirmiş olan ebeveynlerin, farklı ailelerce evlat edinilmiş olan ve özellikle tek yumurta ikizi olan çocukları üzerinde araştırmalar yapmak gerekir. Bu nedenle kalıtımın rolü tam olarak netlik kazanmamıştır. Ortak görüş, kalıtsal olarak geçen şeyin hastalığın kendisi değil, yalnızca ‘hastalığa bir yatkınlık’ olduğudur.
Beyindeki Değişimler
Ciddi bir depresif rahatsızlığın başlangıcından hemen önce ya da rahatsızlık sırasında, beyinde bir çok biyolojik değişmenin olduğu bulunmuştur. Bunlar hormon sistemindeki bazı değişmelerle, beynin kimyasal ve elektriksel etkinliğindeki bazı değişimlerdir. Ancak, beyindeki bu değişimler kalıcı değildirler. Rahatsızlık atlatıldıktan hemen sonra, biyolojik belirtilerin tümü kaybolur ve depresyon geçiren kişinin beyni, hayatının hiç bir döneminde böyle bir rahatsızlık yaşamamış birinin beyninden ayırt edilemez.
Beynin Elektriksel Etkinliğindeki Değişimler
Beyindeki elektriksel etkinlik, kafatası derisine elektrot yerleştirmeyi içeren ve kişiye hiç bir zarar vermeyen hassas bir yöntemle gözlenebilir. Bu işlem sırasında, beyin tarafından üretilen elektrik dalgalarının grafikleri (EEG) kaydedilir. Çalışmalar, ciddi türden depresyon yaşayan kişilerin uyku grafiklerinde, tipik değişmeler olduğunu göstermiştir. Normal, sağlıklı yetişkinlerin uyku grafiği, uykunun belli devrelere bölündüğünü gösterir. Derin uyku grafikleri, geniş, derin dalgalarla karakterize edilir ve uykuya dalınan ilk 2 saat içinde, yani uykunun başlangıcında ortaya çıkar. REM uykusu boyunca, insanlar rüya görürler ve gözleri hızlı hızlı hareket eder. Normal olarak ilk REM uykusu, uykuya dalıştan yaklaşık 90 dakika sonra gerçekleşir ve 5-10 dakika sürebilir. REM uykusu gece boyunca, aşağı yukarı her 90 dakikada bir tekrarlayabilir ve süresi gittikçe uzar. Depresyon sırasında ise, REM uykusu, uykuya daldıktan yaklaşık 25-60 dakika içinde, çok daha erken ortaya çıkar ve gece boyunca daha sık oluşur. Depresyon geçirenler sıklıkla, eskisine kıyasla daha çok ve genelde hoş olmayan rüyalar gördüklerini söylerler. Derin uykunun keyfini daha az çıkarırlar ve uyandıklarında sanki hiç uyumamış gibi, yorgunluk belirtirler. Beyindeki bu değişmelerin depresyona neden olduğu görüşünden çok depresyona eşlik ettiği görüşü yaygındır. Ancak bu değişmelerin geçici olduğu ve hastalık ortadan kalktıktan sonra tümüyle ortadan kalktığı unutulmamalıdır. Aşağıdaki tabloda depresyondaki bir hastanın tedavi öncesi ve sonrası beyin grafiğindeki değişimler görülmektedir.
Hormonlardaki Değişimler
Depresyon sırasında oluşan temel hormonal değişim, böbreklerin hemen üzerindeki adrenal bezleri tarafından üretilen bir hormon olan kortizol düzeyindeki değişimlerdir. Beynin altındaki pitüiter bezi, kortizolün üretim hızını denetler. Tek kutuplu ya da çift kutuplu olan daha ciddi depresyonlarda, kortizol üretimi çok fazladır. Kortizoldeki bu artışa, daha çok pitüiter bezinin salgısını denetleyen ve beynin bir parçası olan hipotalamus’daki değişimin neden olduğu düşünülmektedir.depresyon sırasında diğer hormonlarda etkilenebilir. Örneğin, bazı çalışmalar, gelişim hormonunun salgılanması için pitüiter bezini uyaran çeşitli ilaçların, aynı zamanda belli depresyonları da hafifletici etkisi olduğunu göstermiştir. Depresyon sırasında, uyku, iştah, cinsel dürtü ve duygu durumu gibi işlevleri düzenleyen beyin bölgelerinde, özellikle noradrenalin ve hidroksitriptamin gibi nörotransmitör sistemlerinin etkinliğinde azalma olduğu düşünülmektedir. Nörotransmitörlerin azalması, sinir hücreleri arasındaki iletişimi de azaltır ve depresyonun tipik belirtilerine neden olur. Yüksek kan basıncını düşürmek için önerilen ‘reserpin’ gibi ilaçların aynı zamanda beyindeki nörotransmitörleri de azaltarak, hastada depresyona yol açması bunun bir kanıtıdır.