Okul ve Aile İlişkisi
Bir çocuğun okula başlama yaşı gelmeden önce psikolojik olarak okula nasıl hazırlanması gerektiği konusunda yukarıda özet bilgi vermeye çalıştık.
Çocuğun okula başlamasından sonra ise, okul ile aile arasında ve çocuğun eğitimi konusunda yapılacak işbirliğini de dolaylı ve direkt olmak üzere iki yönlü düşünmek mümkündür.
Biz burada okul-aile ilişkilerinin bilimsel kaynaklarda tüm ayrıntılarıyla yer alan, bilimsel bilgi ve ayrıntılarını tekrar etmekten çok, günlük hayatta zorunlu ve pratik uygulamaların davranış ve beceriye nasıl dönüşeceği konusunda okul-ailenin yapacağı işbirliğinin yöntemleri ve sonuçları üzerinde durmaya çalışacağız.
Aile ve veli çocuğunu manen okula hazırlayacağı gibi, hangi saatte kalkacağını, ailedekileri nasıl selamlayacağını, nasıl temizleneceğini, nasıl giyineceğini, nasıl kahvaltı yapacağını, kahvaltıdan sonra nasıl temizleneceğini, okula gitmek için çantasını ve diğer ders araçlarını nasıl hazırlayacağını, evden nasıl ayrılacağını, yolda yürürken nelere dikkat edeceğini, okula gidince nasıl davranacağını, derse başlayınca nasıl dinleyeceğini, öğretmen ve arkadaşlarına nasıl davranacağını, nasıl ve nelerle oynayacağını, ne zaman oynayacağını, boş zamanlarını nasıl değerlendireceğini; ruh ve beden sağlığının korunması için ne gibi bilgi ve beceriler edineceğini; dürüst, çalışkan ve başarılı olmanın hayattaki önemini ilk öğretim basamağında kavramak ve kavratmak ailenin dolaylı görevlerinden sayılır.
Ailenin direkt ilgi konusuna gelince:
Doğaldır ki, dolaylı ve direkt davranmalarının eğitim konusunda işlevini birbirinden kesin hatlarıyla ayırmak mümkün değildir.
Eğitimin belli bir zaman ve mekan içinde, canlı ve cansız faktörleriyle planlı, programlı, sürekli, sistemli, istikrarlı ve insicamlı bir etkinlikler süreci olduğunu, yukarıdan beri çeşitli nedenlerle vurgulamağa çalıştık. Bu faktörler içinde ailenin fonksiyonunun yaklaşık yüzde kırk olduğunu belirtmek mümkündür.
Ancak, toplumumuzun genel yapısı, yine eğitime gereken değer ve önem verilmediğinden ve eşit imkânlar sağlanamadığından cahil, okumuş; kültürlü, kültürsüz; uygar, ilkel ailelerden oluştuğu da yine bir gerçektir.
Bu anlayış ve ölçüler içinde dahi okul yönetimi ve öğretmenleriyle diyalog başlatmak, ailenin görevi, çocuğun ise yararına olacaktır. Daha doğrusu çocuğun okul dışındaki ve ailenin gözetimindeki süre ile ilgili ilişkilere dolaylı ilişki; okul içi eğitim ve öğretim çalışmalarıyla ilgili ilişkilere ve işbirliğine ise direkt ilişki demek mümkündür.
Elbette her iki ilişki de gelişigüzel olmayacak; okul-aile birliği yönetmeliği ve diğer ilgili mevzuat dikkate alınacaktır.
Bu yapılırken yönetici ve öğretmenlerin öğüt ve tavsiyeleri tutulacak, öğretmenlerin planlı, programlı çalışmalarına müdahale edilerek çarptırılmayacaktır.
Örneğin;
-Okullarımızda ilkokuma-yazma öğretiminde yarım asırdan beri uygulanmakta olan “Gestalt” psikolojisinin gereği olan, “tümden gelim” yönteminin aksine “Okullar açılalı üç ay olmasına rağmen bizim çocuk hâlâ harfleri öğrenemedi.” diyerek daha başlangıçta harfleri öğretmeye çalışan ve öğrenciyi çelişkiye düşüren, öğretmenin bilimsel yöntemini çarpıtan verilerin sayısı az değildir.
Bu büyük yanlışlık daha başlangıçta okul yönetimlerince, öğretmenlerimizce, medya ve diğer iletişim araçlarıyla aile ve velilere anlayacakları bir dille anlatılmalıdır.
-Diğer önemli bir yanlışlık da ödev ya da ev ödevi konusunda yapılmaktadır. Ödevden amaç, öğrencilerin bir işi kendi kendilerine yaparak yaratıcı güç kazanmaları, güven duygusu geliştirmeleri, irade, ahlâk, karakter gücü kazanmaları, yetenek, beceri ve sorumluluk duygusu kazandıran bir eğitim erkidir. Ama uygulama bu sonuçları verecek nitelikte değildir. Sayfalarca yazı yazdırmak, bir sürü soyut kavramları ezberlettirmek, bunlarla öğrenciye usanç, bıkkınlık vermek, öğrenciyi bunalıma sokmak, en sonunda bu ödevlerin veliler tarafından yapılmasına neden olmak, yukarıda belirtmeye çalıştığımız ideal amaçlarla çelişmek demektir.