Çocukluk çağında korkular oldukça yaygındır ve bu korkuların bir kısmı belirli dönemler içinde doğal sayılmaktadır. Oyun döneminde ortaya çıkan canavar, asansör korkuları, oyun ve hatta yedi yaş üstündeki çocuklarda görülen, karanlık, hırsız korkuları ile
Fobi tanısının yada başka bir değişle, çocuklarda korkuların hastalık düzeyine ulaşabilmesi, çocuktaki kaçınma davranışının arkadaşları arasında yada okulda bir bozulmaya neden olmuş olması gerekmektedir. Kısacası korku kişinin fiziksel bütünlüğünü koruyan bir etkendir. Eğer bugün korkmasaydık herhalde çoğumuza karşıdan karşıya geçerken araba çarpardı. Yani bir gökdelenin çatısında duyduğumuz korku, bizim daha dikkatli olmamızı ve aşağıya düşmememizi sağlarken aynı kişinin bu korkuyu yerde beş santimetrelik bir kaldırımda hissetmesi anormal olmaktadır.
Sosyal fobisi olan çocuklar ve gençlerin başlıca korkusu, başkalarının yanında küçük düşeceği, sıkıntı ya da utanç duyacağı bir biçimde davranacağı ile ilgilidir. Bu çocukların; sınıfta arkadaşlarının önünde konuşma ya da tahtaya yazı yazma, öğretmen ya da karşı cinsiyetten arkadaşları ile konuşma, okul tuvaletlerini kullanma, toplu halde yemek yeme gibi korkuları vardır. Ayrıca böyle durumlarda yaşadıkları sıkıntıyı diğer arkadaşlarının anlayacağından ve gülünç duruma düşeceklerinden korkarlar. Sanki kişi, ne düşünüyorsa çevreninde bu şekilde düşündüğünü zanneder. Bu davranışlar erken yaşlarda başladığı için aileler tarafından bir huy olarak değerlendirilir.
Genelde bir aile büyüğünün de küçükken böyle olduğu sonrasında da, tabiri caizse “aslan gibi olduğu” belirtilir. Ama gel gelelim eğer hatırlıyorsa birde bu durumu yaşayana sormak gerekir. Eminim çok farklı şeyler söyleyecektir. Onu en iyi anlayanda yine bunu yaşamış ya da yaşayan kişi olacaktır. Gerçekten yaşanmadan bilinmesi imkansızdır. Benim hastalarım genelde bu tipteki rahatsızlıkları “Allah düşmanıma bile yaşatmasın doktor bey!” diye tanımlarlar. Eminim çok acı verici bir tablodur. Bu tipteki çocuklarda okul korkusu, sınav kaygısı da sıkça rastlanan durumlardır. Bu çocukların sıklıkla ya arkadaşları kısıtlıdır ya da bir kişiye karşı aşırı bağımlılık gösterirler. Genelde göz ilişkisi kurmaktan kaçınırlar. Ellerini sıktığınızda avuçları nemli ve hafif terlidir. Benim bu çocuklarda gördüğüm en büyük sıkıntı, sınavlarda yaşadıkları heyecanlar nedeni ile sınavlarda gerçek performanslarını gösteremiyor olmalarıdır.
Bu rahatsızlık sadece çocuklarda mı rastlanıyor dersiniz. Çok sayıda kişi tanıyorum ki en üst düzey mevkilere gelmelerine rağmen bir sunum öncesinde günlerce uykuları kaçmakta ve en iyi bildikleri konuları bile sırf heyecanlanırım, sesim titrer, insanlara rezil olurum diye yapmaktan kaçınmaktadırlar.
Bu rahatsızlık küçük yaşlarda anne ve baba ile olan ilişki sonrasında gelişmektedir.Her şey ailede başlıyor ve orada bitiyor. Bunun için psikiyatrist ya da psikolog olmaya, sayfalarca yazılar okumaya hiç gerek yok. Bu rahatsızlığı özellikle ketlenmiş çocuklar, yani aniden bağırılan azarlanan çocuklarda daha sık olarak görmekteyiz.Anne ve babanın tutarsız davranışlarının olması, evhamlı ve çok telaşlı ailelerin çocuklarında yine bu rahatsızlığa sıkça rastlamaktayız. Bu çocukların anne ve babaları diğer anne ve babalara göre daha reddedici ama bunun yanı sıra o kadarda kollayıcı ve koruyucudurlar.
En önemlisi bir çocuğu bir birey olarak kabul etmedikten, kafamızdaki çocuk şablonunu oluşturmaya çalışmaktan vazgeçmedikten sonra bu ve buna benzer sorunlara rastlamamız mümkündür. Her çocuğun cesaretlendirilebileceği bir nokta vardır yeter ki öncelikle buna biz inanalım.
Dr. İbrahim BİLGEN