Doç. Dr. Önder Ergönül’ün bu konu ile ilgili “Herkes İçin Sağlık” dergisinde yayınlanmış çok güzel bir yazısı var; önemli noktalarına değinerek ana fikri sizinle de paylaşmak istiyorum.
Pek çok anne-baba kendisinden önce çocukları için, aşı yaptırıp-yaptırmamanın “yaşamsal” bir önemi olduğuna inanmaya başladı. “Domuz Gribi aşısı olmak” yetişkinler için bir “tercih olmaktan çıkmışken”, çocuklar için hâlâ bir muamma söz konusu…
Tabii bunda medyanın 1 günde 180 derece yön değiştiren haberleri de oldukça etkili. Kimi gazete ve TV’lerde DGA (Domuz Gribi Aşısı) olmayanların çok büyük risk altında olduğu söylenirken, bazı medya yayınlarında ise “DGA olan çocuklar için okul kapılarında ambulans bekletilmeli!” gibi haberler yer alıyordu.
Ayrıca son zamanlarda oldukça sık duyduğumuz “WHO’nun DGA için gizli bağış alması” veya “Tamiflu adlı ilacı sattırmak için Domuz Gribi virüsünün laboratuarda üretilerek dünya insanlarına bulaştırılması” gibi komplo teorileri de var. Yani herkesin kafası çok karışık.
Nedeni ne olursa olsun şu bir gerçek ki; okullardaki aşılama oranı %10’un altında kaldı. Türk kamuoyu ve ebeveynler çocuklarına Domuz Gribi aşısı yaptırmak istemedi. Bu bir tercih, ama yanlış olan birşey var:
Çocuğuna aşı yaptıran ya da kendileri aşı olan kişilerin üzerinde psikolojik bir baskı oluşturulmaya çalışılıyor.
“Sizi kandırdılar. Dünya nüfusunu azaltmak için oynadıkları bir oyunun parçası oldunuz. Yan etkilerini göreceksiniz.” Bu gibi yorumların hepsi “cahillikten” kaynaklanmaktadır, lütfen endişelenmeyin.
Son olarak Türk Tabipler Birliği’nin bu konu ile ilgili net bir uyarısı var, lütfen dikkate alın:
“Aşıların bulaşıcı hastalıklarla savaşta etkinliği bilimsel olarak tartışma götürmeyecek biçimde kanıtlanmıştır.
Ülkemizde uygulanan aşılar, AB üyesi ülkelerde de kullanılmaktadır. Bu aşılar WHO (Dünya Sağlık ÖRgütü) tarafından lisanslanmış ve gerekli güvenlik testlerinden geçirilmiştir.
Aynı aşılar dünyanın bir çok ülkesi ile “eş zamanlı olarak” ülkemizde uygulanmaya başlamıştır. Bu konuda hem sağlık çalışanlarının hem de halkımızın endişeye kapılmasına yol açacak, kabul edilebilir BİLİMSEL bir veri, kanıt yoktur.”