Hazırlayan: Dr. Serdar HEPGÜL
Hepimiz pürüzsüz, çizgisiz, kurumayan bir cilde sahip olmak isteriz. Güzel bir cildi bebek cildi gibi diye tanımlarız. Neden böyle bir cilde sahip olamıyoruz? Neden zamanla cildimizde kırışıklıklar oluyor, cildimiz daha kuru bir hal alıyor? Bu bölümde, bu soruların bilimsel yanıtlarını bulacaksınız ve cildinizi daha iyi tanıyacaksınız. Bu bölümü okumadan önce mutlaka, cilt yapısı, ultraviyole ışınlarının etkilerini, ciltte tamir yazılarını okumanızı öneririz.
Cilt, en önemli organlarımızdan biridir. Estetik söz konusu olduğunda, özellikle yüz, boyun, omuz ve dekolte bölgeleri farklı bir önem kazanır. Tabii yanık bir tenden de vazgeçemiyoruz.
Mimiklerimiz, duygu ve düşüncelerimizi karşımızdakine aktarmakta yardımcı olan, kas guruplarının kasılması ile ortaya çıkan ifade değişiklikleridir. Çok kolaylıkla sinirli olduğumuzu, mutlu olduğumuzu, üzüntülü olduğumuzu, korktuğumuzu, yüzümüzdeki ifade değişiklikleri ile karşımızdaki kişilere aktarabiliriz. Sevindiğimizde yüzümüz güler, ağzımız çok genişler, daha fazla sayıda dişimiz görünür hale gelir. Ağlarken dudaklarımızı büzeriz. Eğer cildimiz elastik bir yapıya sahip olmasa idi, ağladığımızda dudaklarımızın ve gözlerimizin etrafında derin kırışmalar oluşacaktı. Güldüğümüzde, ağzımız, kulaklarımız yönünde hareket edemeyecek veya yanlara doğru çekilecek ve öyle kalacaktı. Ama böyle değil, ağlıyoruz, gülüyoruz, güneşli havada gözlerimizi kısıyoruz ama cildimiz bundan etkilenmiyor, sonra aynı gerginliğini tekrar buluyor. Ta ki 30’lu yaşlara kadar. Cilde bu esnekliğini veren, cildin yapısında bulunan elastin ve kollagen lifleridir. Bu lifler hatırlayacağınız gibi, fibroblast isimli hücrelerce yapılırlar.
Cilt yaşlanması 2 mekanizma ile olur; Bunlardan biri güneş ışığı nedeni ile etkisinde kaldığımız ultraviyole ışınları, diğeri de doğal hücre yaşlanmasıdır.
Ultraviyolenin etkilerini ultraviyoleden korunma sayfalarımızda bulabilirsiniz. Konunun uzmanları “eğer cilt, ultraviyoleden gerektiği gibi korunsa, 80’li yaşlara kadar ciltte kırışıklık veya sorunların görülmeyecek olduğunu” düşünüyorlar.
Cildin doğal yaşlanması, genelde hücrenin metabolizmasının geçen seneler ile bozulması, serbest radikal denen toksik maddelerin daha çok meydana gelmesi, vücudun bu maddeleri daha az temizleyebilmesi ve hücrelerin, bölgede bozulan kan akımı dolayısı ile daha az besin maddelerini kandan almasından kaynaklanır. Ultraviyole ışınlarıda hücreler üzerine tahrip edici etkiler gösterir ve serbest radikallerin ortaya çıkmasına neden olurlar. Yaşlanma ile ciltte oluşan incelme, kuruma, daha çok ultraviyolenin cildin içine doğru girmesini arttıracak ve daha çok zarar vermesine neden olacaktır. Çok özel durumlar dışında, ultraviyoleye bağlı foto-yaşlanma ve hücre metabolizmasının yılların etkisi ile bozulması veya yavaşlaması nedeniyle, cilt yaşlanması olarak ciltte etkilerini gösterir.
Yaşın ilerlemesi ile epidermis denilen, derinin dış kısmında ve derma denilen, daha alttaki bölümlerde bazı değişiklikler gözlenir.
Epiderma ve dermanın arasındaki yüzey düzleşir, bu bölgede bulunan damarların sayıları ve kıvrımları azalır, damar duvarları bozulmalar gösterir, kanın sıvı kısmı daha kolay dışarı çıkabilir ve keseleşmelere neden olabilir. Cildin en dış katmanı olan Staratum Corneum’un kalınlığı değişmese de, su içeriği ciddi düzeyde azalır.
Cildi ultraviyoleden koruyan, siyah pigment olan melanin miktarı azalır. Derma bölgesinde de kollagen liflerin sayısı azalmaya başlar, var olan kollagen liflerde de kalınlaşma görülür. Elastin liflerde de buna benzer değişimler gözükür. Sebase (yağ) bezler büyür, ancak üretimleri azalır. Ter bezleri de sayıca ve fonksiyon olarak azalır. Kıl kökü sayısı azalır. Tırnaklarda da uzama azalır.
Eskiden daha çok kanın geldiği, hücre yapımının olduğu, çok miktarda su bulunduğu, daha fazla liflerin yapıldığı, daha çok melaninin bulunduğu cilt, artık bu özelliklerini kaybetmeye başlamıştır. Bu kaybın oranı da, cildin yaşlılığının oranını gösterir. Dış kuvvetler karşısında, cildin katmanları birbirlerinden ayrılabilir hale gelirler.
Cilt yaşlanması, irrite edici maddelerin ciltte daha uzun kalmalarına (ter, yağ azalmış, nemlenme bozuktur), lokal uygulanan ilaçların veya kimyasalların daha zor emilmesine neden olur. Cildin tedavisi için süre uzar. Ezik, morarma eğilimi artar. Yara iyileşmesi bozulur, enfeksiyon riski artar, ısı kontrolü bozulur. Cilt altındaki dokularda da azalma görülür.
Cildin kırışmaktan korunması, yukardaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi:
Ultraviyoleden korunması,
Serbest radikallere karşı anti oksidan maddelerin kullanılması,
Daha çok kollajen yapımının sağlanması,
Damarsal yapının korunması ve keseleşmelere engel olunması,
Yeterli beslenmenin yapılması,
Cildin nem oranının korunması
ile olur.
Cilt yaşlanırken, gülmek, ağlamak, mimiklerimiz, tiklerimiz nedeni ile kas guruplarımıza yaptırdığımız hareketler, veya gözümüzü kısarak bakmamızın, ciltte belirli gerilme çizgileri oluşturduğundan söz etmiştik. Ancak cildin bol kollajen ve elastin lifler içerdiği dönemlerde bunlar sorun yaratmaz. Bu mimiklerin devamlı yapılması ve oluşan kuvvet çizgilerinin cilt altına yaptığı olumsuz etki sonucu, ciltte çizgiler ve kırışıklıklar oluşur. Ciltte yeterli miktarda kollajen ve elastin lif yapılmaz ve olanlar da cilt yaşlanması ile kalınlaşırken, bu kuvvet çizgilerinin altındaki lif sayıları azalır ve bu lifler üzerlerine gelen kuvvetin etkisi ile bu bölgelerden itilirler. Buralarda çöküntüler şeklinde çizgiler oluşur.
Bu kırışıklıkların ortadan kaldırılmasında estetik cerrahi yaklaşımlar denenebilirken, günümüzde bazı kimyasal maddelerden de yararlanılmaktadır.
Son yıllarda A vitamininin bir türevi olan Tretionin (Retin-A) çok derin çizgileri değil ama ince çizgilenmeleri ortadan kaldırılmasında iyi sonuçlar verdiği bildirilmiştir. Bu aktif madde aslında akne tedavisi için geliştirilmiştir. Kullanıldığında ciltteki porlarda (yağ bezlerinin ve ter bezlerinin cilt yüzeyindeki açılış delikleri) oluşan ve bu bezlerin fonksiyonlarını engelleyen tıkaçları temizleyeceği düşünülmüştü. İlaç ile çalışmalar yapan guruplar, ilacın uygulandığı bölgede, hücre metabolizmasının hızlandığını ve deride yeni hücrelerin yapılmaya başlandığını, incelen derinin kalınlaştığını bildirmişlerdir. Bu konuda yapılan araştırmalar çok geniş gurupları kapsamasa da, kozmetik endüstrisince bu sonuçlar yeterli bulunmuş ve bir çok ürüne Retin-A eklenmiştir. Michigan Üniversitesi’nde 29 kişilik, cildi güneşten çok zarar görmüş, bir gurupta yapılan, 10-12 ay süreli çalışma sonucunda, Retin-A kullanan deneklerde, kollagen yapımında %80’lik artış olurken, bu ilacı kullanmayan deneklerde kollagen yapımı aynı dönemde %14 azalmıştır. Sonuçların sadece 29 kişilik bir gurupta alınması bu konuda daha çok çalışmalara ihtiyaç olduğunu da ortaya koymaktadır.
Tretionin etkisi ile kollajen yapımının arttığı ve kan dolaşımının düzeldiği düşünülmektedir. Cilt daha gençleşir. Yeni oluşabilecek kırışıklık ve çizgilenmenin de önüne geçilmiş olur.
Tretionin’in A vitamininin bir türevi olduğunu söylemiştik, peki biz beslenmemiz ile daha yüksek miktarda A vitamini alsak acaba aynı etkiyi göstermez mi? Bu sorunun yanıtını, bu ilacı bulan kişi olan Prof. Dr. Kligman söyle veriyor:
Beslenmede A vitamini takviyesinin arttırılması ciltte beklenenin tam aksi yönünde etkilere neden olur, cilt kurur, kaşıntı olur ve saçlar dökülmeye başlar. Bu bir tür vitamin A zehirlenmesidir. Bu ilaç çok küçük dozlarda ve değişik formlarda hazırlanmaktadır (% 0.025 – 0.1’lik konsantrasyonlarda bulunmaktadır), sadece dermataloglarca uygulanmaktadır. Dermatoloğunuz başka bir tavsiyede bulunmamış ise bu doz gün aşırı, geceleri kullanılır.
Bu ilacın uygulanması ile cildin dış yüzündeki, ölü hücrelerden oluşan katmanlar uzaklaştırılır ve cildin daha derin katmanlarındaki hücreler açığa çıkarlar. Bu cildin çok daha hassas ve kuru olmasına neden olursa da bu yan etkilerin zamanla azaldığı söylenmektedir. Nemlendiricilerin de kullanılması, yan etkilerin azalmasına neden olmaktadır. Ayrıca gün ışığına karşı koruyucuların kullanılması gerekmektedir.
Estetik cerrahi yöntemler dışında cilt yüzeyindeki ince çizgi ve izlerin ortadan kaldırılmasında microdermabrasion, lazer ve derin peeling yöntemleri de vardır. Yazının bütünlüğünü sağlamak amacı ile bu konulara da kısaca değinilecektir.
Microdermabrasion Yöntemi Nedir?
Bu yöntem, Avrupalı uzmanlarca geliştirilen bir yöntemdir. Her renk tene kolayca uygulanabilecek ve ağrısız bir yöntemdir. Cilt yüzeyine jet ile püskürtülen çok ince kristallerin, kuvvetle geri emilmesi ile cildin aşındırılması prensibiyle çalışır. Cilt yüzeyindeki ölü katmanları kaldırır, zarar görmüş hücreleri ciltten uzaklaştırır. Sonuçta düzgün ve yumuşak bir cilt elde edilir. Özellikle küçük kırışıklıklar için önerilmekte hem yağlı hem de kuru ciltlerde rahatlıkla kullanılabilmektedir.
Cilt Yüzeyi Düzeltmede Lazer
Cilde lazer uygulanması cildin dış katmanlarının ve zarar görmüş bölgelerin uzaklaştırlmasına neden olur. Yeni geliştirilen cihazlar sayesinde, lazer ışınının taşıdığı enerji, çevre dokulara dağılmadan, uzaklaştırılmaktadır. Diğer yöntemlere göre daha hassas çalışma imkanı sağladığı söylenmektedir. Özellikle geniş alanlarda çalışıldığında anestezi gerekli olmaktadır. Ağrılı bir yöntemdir ve beyaz tende uygulanmasında sorunlar vardır.
Tedavi sonrasında, hasta cilt onarımı için bazı krem ve pomatların uygulanması gerekir, bu 7 gün kadar sürer. Bu sürede cilt hassas ve pembe bir renktedir. Pembe renk bir kaç hafta süre ile kalacaktır, ancak makyaj yöntemleri ile kapatılabilinir. Bu dönemde güneşe çıkılmaması gerekir.