Biyolojik Çeşitliliğin Yok Olma Nedenleri
Biyolojik çeşitliliğin giderek yok olması, genetik çeşitliliğin de yok olması anlamına gelmekte olup, bu durumda genetik çeşitliliğe sahip olmayan canlı türleri, değişen çevre koşullarına ayak uyduramayıp tükeneceklerdir. Bu olaya “genetik kaynak erozyonu” adı da verilmektedir. Önceleri genetik kaynak erozyonunu tetikleyen iklim koşulları iken, günümüzde insan müdahaleleri bunun yerini almıştır.
Genetik kaynak erozyonunun en önemli sebebi aşırı nüfus artışıdır. Çünkü nüfus arttıkça genetik kaynak erozyonuna neden olan diğer unsurlar da otomatik olarak artmaktadır. Dünya nüfusu artarken, insanların yaşama alanları da artmakta ve bunun sonucunda bitkilerin ve hayvanların yaşama alanları gitgide daralmaktadır. Bu da canlıların birbirleriyle olan ilişkilerini olumsuz yönde etkilemekte ve ekolojik çeşitlilik azalmaktadır. Bu nedenle nüfus artışının kabul edilebilir limitlerde tutulması biyolojik çeşitlilik açısından büyük önem taşımaktadır.
Genetik kaynak erozyonuna olumsuz yönde etki eden bir diğer faktör, uzun zamandır bilinen ve mücadele edilmeye çalışılan, tarihi eser kaçakçılığı kadar önemli olan biyolojik tür kaçakçılığıdır. Bilindiği üzere evcil hayvanlar, süs bitkileri ve kürk, deri, fil dişi gibi yabani hayvanlardan elde edilen ürünlerin ticareti oldukça geniş ve yaygın bir piyasa oluşturmaktadır. Ancak bu durum, yabani türlerin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına sebep olmaktadır. Üstelik yabani hayat ticareti büyük oranda yasa dışı yollarla yapılmaktadır. Ne yazık ki Türkiye de bu durumdan oldukça büyük zararlar görmektedir. Örneğin; siklamen, Şemdinli lalesi, kar çiçeği, kardelen, dağ lalesi gibi yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan endemik bitkilerin soğan, rizom, yumru gibi bazı parçaları yasa dışı yollarla satılmaktadır. Öte yandan zaten doğadan toplanarak tüketilen bu türlerin yok olma tehlikesine maruz kalmakta oldukları dikkate alınırsa, bir de yasa dışı yollarla ticaretinin yapılmasının ne kadar üzücü bir durum yaratacağı rahatlıkla anlaşılabilir. Ancak, yabanıl hayatın aşırı ticareti, yok olmaya yüz tutan türlerin korunması ve uluslararası ticaretinin engellenmesi amacıyla 1973 yılında CITES olarak bilinen uluslararası bir anlaşma yapılmış olup, 1996 yılında da Türkiye bu anlaşmaya imza atmıştır.
Biyolojik çeşitliliğin yok olmasında bir diğer etken ise çevre kirliliğidir. Özellikle sanayi tesislerinin sıvı ve gaz şeklindeki atıklarını hiçbir arıtmaya tabi tutmadan doğal ortama vermeleri ve bu konudaki kontrollerin yetersiz olması sebebiyle hava, toprak ve suya aktarılan atıklardan ortaya çıkan kükürt dioksit, nitroz, florür, bakır, çinko, mangan gibi zararlı maddeler canlıları doğrudan etkilemektedir.
Islahçılar tarafından yeni çeşitlerin geliştirilmesi ya da yurt dışından çeşit ithali ve bunların gereksiz yere fazladan yayılması da biyolojik çeşitliliğin yok olmasına sebep olmaktadır. Oysa yeni çeşit ıslahı için gen deposu görevi yapan gen kaynaklarının korunması, doğal ürünler olarak yetiştirilmeleri ve bunlara özel fiyatlar uygulanması hem ülke ekonomisini olumlu yönde etkileyecek, hem de bu türlerin yok olması engellenerek ekolojik işleyişin devamlılığı sağlanacaktır.
Yeni tarım alanlarının açılması için gen kaynaklarının bulunduğu birçok çayır-mera ve orman alanı tahrip edilmektedir. İnsanlar her geçen gün birçok gen kaynağının bulunduğu çayır-mera ve ormanlık alanı kendi yanlış kullanımlarıyla zarar verdikleri topraklardan verim alamadıkları veya ekonomik açıdan daha fazla ürün yetiştirmek zorunda oldukları gibi haksız gerekçelerle tahrip etmektedirler.
Biyolojik çeşitliliğin kaybedilme sebepleri sadece yukarıda belirtilenlerle sınırlı değildir. Ayrıca, her geçen gün yeni yerleşim alanlarının ve sanayi tesislerinin açılması, yangınlar ve aşırı kesimler, genetik yapısı değiştirilmiş organizmaların kontrolsüz bir biçimde doğaya bırakılmaları, aşırı hayvan otlatılması sonucu ekosistemin bozulması, yeni turizm alanlarının açılması sürecinde flora ve faunada meydana gelen bozulmalar, tarımsal mücadele ilaçlarının yanlış kullanımı sonucu yabani bitkilerin yok edilmesi ve bu konularda çalışabilecek elemanlara yönelik eğitim eksikliği gibi daha birçok tehlike biyolojik çeşitliliği tehdit etmektedir.