Bilimsel çalışmalar ve klinik deneyler; bazı bitki, bitkisel ürün ve besinlerin, erkek tipi kellik geni taşıyan kişilerde saç foliküllerini önce küçülten, sonra da öldüren bir testosteron türevi olan DHT’yi engellediğini göstermiştir.
Gerçekten, bazı bitkiler DHT’nin etkilerini sentetik tıbbi ilaçlar kadar etkili bir şekilde – hatta bazı erkeklerde daha iyi bir şekilde- engellemektedir.
Hastalıkları önleme ve tedavi etmede, bitkisel ve besinsel müdahalelerin etkinliğini kanıtlayan en azından 20.000 bilimsel makale yayımlanmıştır.
Gazeteci ve yazar Nina L. Diamond Purify Your Body: Natural Remedies for Detoxing from 50 Everyday Situations isimli kitabında şöyle yazmıştır: “Yaygın ilaçların yüzde 25’inden fazlası bitkilerden türetilmiştir ve yüzde 60’ında ek olarak bitki bazlı maddeler bulunmaktadır. Beyin ve vücudu pozitif yönde etkileyen ya da iyileştiren daha başka birçok bitkinin kimyasal özelliklerini halihazırda biliyoruz. Bunlar, doğal tedavi yöntemlerinde kullanılmaktadırlar, ama henüz tıbbi olarak sentezlenmemişlerdir.”
Eğer bitkiler bu kadar işe yarıyorsa, ilaç şirketleri neden başka kimyasallar kullanarak onların sentetik versiyonlarını yaratmak ve onları reçeteli ya da reçetesiz ilaç haline getirmek için bu kadar uğraşmaktadırlar?
Cevap çok basit: Bir bitki ya da besinin sahibi olduğunuzu iddia edemez ve sonra da onun patentini alamazsınız. Ekonomik nedenlerle ilaç şirketleri bu doğal maddeleri sentezlemekte, yepyeni, insan yapımı bileşimler yaratmakta ve böylece bu maddelerin ayrıcalıklı sahibi olduklarını iddia edebilmektedirler. İlaç şirketi yeni bileşimleri için bir patent alır ve patentin süresi dolana kadar geçen birkaç yıl boyunca o ilacı satan tek şirket olma hakkına kavuşur. Patent süresinin son bulmasından sonra diğer ilaç şirketleri de o ilacı üretebilir ve satabilirler.
Tıbbi ve iyileştirici özelliklerinin bilimsel olarak rapor edilmesi ve gittikçe daha fazla insanın sağlıklarını korumak için kullanmaya başlamasıyla, doğal formlarındaki bitki ve besinlerin rekabetiyle karşılaşan ilaç şirketleri, doğal, bitkisel ürünler satan departmanlar kurmuşlardır. Doğal olarak bu ürünlerin hiçbirine bir şirket tek başına sahip olamayacağından, piyasada sadece ilaç şirketlerinin değil, ilaç üreticisi olmayan, sadece bitkisel ürünler, vitamin, mineral ve diğer doğal besinsel tamamlayıcılar üreten şirketlerin de sayısız markası bulunmaktadır.
Diamond kitabında şöyle yazmıştır: “Sağlık konusunda, bitkisel ve besinsel müdahalelerin etkinliğini kanıtlayan en azından 20.000 bilimsel makale yayımlanmıştır. Avrupa’da, özellikle Alman-ya’daki bilim adamları, tıbbi araştırmacılar, doktorlar ve sağlık pratisyenleri, bu konuda Birleşik Devletler’in çok ama çok ilerisindedirler.”
Bununla birlikte, ABD arayı kapatmaya çalışmaktadır. Bitkiler de dahil olmak üzere doğal tedavilerle ilgili bazı araştırma ve klinik çalışmalar, Ulusal Sağlık Enstitüsü’nün 1992’de kurulan Alternatif Tıp Ofisi tarafından finanse edilmektedir.
Doğal sağlık savunucusu ve yazar John Robbins “Reclaiming Our Health” isimli kitabında şöyle yazmaktadır: “Alternatif tıp şekillerinin her biri kendine özgü olmakla birlikte, hepsi vücudun kendini tamir etme mekanizmalarına saygılıdırlar ve vücudun doğal ve kendiliğinden olan iyileşme zekasına yardımcı olmaya çalışırlar.”
Alternatif tıp, aslında bizim orijinal tıbbımızdır. Doğal tedaviler, zamanın başlangıcından beri tıbbın temel taşı olmuşlardır ve yaklaşık yüz yıl kadar önce modern ilaçların icadına kadar, bildiğimiz tek tıbbi yöntem onlardı. Elbette, sentetik tıbbi ilaçların çoğu önemli ve hayat kurtarıcıdır, fakat doğal tedavi yöntemleri de sağlığımız ve iyi olmamız için aynı derecede önem taşırlar. Ayrıca bitkilerin ve besleyici maddelerin bütün güçlerine (bu yüzden etkilidirler) ve ilaçlar kadar dikkatli bir şekilde kullanılmaları gerekliliklerine rağmen, bu doğal tedavilerin sentetik ilaçlara göre daha az yan etkiye neden olma avantajları vardır.
Erkek tipi kelliğin önlenmesinde ve tedavisinde bitki, nebatat ve besleyici maddelerin oldukça etkili olduğu kanıtlanmıştır. Tek başlarına ya da tıbbi ilaçlar ve saç transplantasyonu ameliyatı gibi diğer yaklaşımlarla birlikte kullanılabilirler.
Önleme ve tedavi yönteminizi seçerken, doğal tıp konusunda bilgili bir doktora danışın.
Saç kaybı konusunda başka insanlara yardımcı olmaya başladığımda, onlara finasteride ilacıyla ilgili bilgi veriyor ve deneyimlerimi paylaşıyordum. Bu ilaca başladığımda, sadece Proscar adı altında prostat büyümesine karşı DHT’yi azaltan 5 miligramdık bir hap şeklinde piyasada bulunuyordu. Şimdi, erkek tipi kelliğin önlenmesi ve tedavisi için 1 miligramlık haplar şeklinde Propecia ismiyle satılmaktadır.
Birçok kişi bana DHT seviyelerini düşürecek ya da DHT’nin saç foliküllerine etki etmesini engelleyecek, etkili doğal, bitkisel metotların olup olmadığını soruyordu. Birkaç doğal, etkin yol bulunmaktaydı. Onlara bu bilgiyi sağladım ve bitkileri finasteride ile birlikte kullandığımı ekledim. Bu şekilde saç kaybımı yavaşlatmış, saç çıkmasında artış görmüş ve hiçbir yan etki ile karşılaşmamıştım.
Bazı erkekler tavsiye edilen bitkileri (dikenli palmiye -Serenosa repens ya da saw palmetto-, Pygeum africanum ve ısırgan otu ya da sadece dikenli palmiye) finasteride ile birlikte kullanırken, bazıları da sadece bitkisel tedaviyi uyguladı. Hepsi önemli gelişmeler kaydettiler.
“Bitkisel tedaviyi başarılı olarak nitelendirmekte aceleci davrandığımı düşünmüştüm, ama saçım hala uzuyor,” diye yazıyordu henüz yirmi beş yaşında saçlarının önemli bir kısmını kaybetmiş olan Gary. “Buna hala şaşırıyorum. Çeşitli yöntemler denemiştim ve hepsine de inançla başlamıştım, fakat sonuçta hiçbiri işe yaramamıştı. Doğrusu, bitki fikrine pek inancım yoktu. Ama işe yaradı! Çok heyecanlı algılanıyorsam üzgünüm, ama gerçekten de heyecanlıyım.”
Ellili yaşlannda Michigan’lı bir erkek olan Jim şöyle yazmıştı: “Pygeum ve dikenli palmiye almaya başladım. Sadece iki ay sonra berberim incelmeye başlayan tepe bölgemde yeni saçların çıktığını fark etti. Dört beş ay sonra ise incelen bölgenin yaklaşık yüzde 50’si dolmuştu. Şu ana kadar aldığım sonuçtan çok etkilendim ve bitkisel tedaviye devam edeceğim.”
Yedi ay boyunca dikenli palmiye, Pygeum ve ısırgan otu kullanan Mario şöyle diyordu: “Sonuçlardan çok memnun kaldım. Saç kaybında dramatik bir azalma oldu ve saçım daha yoğun çıkmaya başladı. Başımın arkasındaki küçük kel bölge tamamen doldu. Bu tedaviye kesinlikle devam edeceğim.”
Arjantin, Carlos Casares’ten otuz iki yaşındaki Giovanni yedi yıldır tepesinde ve ön saç çizgisinde sürekli saç kaybı yaşamaktaydı. “Saçımın ve gençliğimin yavaşça yok olup gittiğini görmek çok acı vericiydi. Genelde şüpheci bir insanımdır ve para tuzağı satış reklamlarına ve fırsatçılara pek prim vermem. Saç kaybını önleme sahası bu tür şarlatanlıklarla dolu. O kadar ki, bu şerefsiz topluluğun arasında size rastlamak mucize gibi. Sonunda bana mevcut seçeneklerle ilgili dürüst bir değerlendirme yapan birini bulmuştum. Üstelik bu kişi, saç kaybının neden olduğu incinme ve endişeleri ve soyguncuların zalim dünyasında yardım ararken karşılaşılan hayal kırıklıklarını yaşamış birinin anlayış ve desteğini sunuyordu. Bana sunduğunuz bilgiler sayesinde saç kaybımı bitkilerle tedavi etmeye karar verdim. Bu da kaybettiğim saç miktarında önemli bir azalmaya neden oldu. Ayrıca finasteride almaya da başlıyorum. Bu konuda bana dürüst tavsiyeler veren tek kişi olan size, artık mevcut diğer seçenekleri ve bunların risklerini bildiğim için teşekkür borçluyum.”