Beyin İltihabı (Ensefalit), Beyin İltihap
Hastalığa özgü tedavi yöntemleri henüz yeterince geliştirilemediği için hiç istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilir.
Doğrudan beyin zarında yayılan ya da kan ve lenf yoluyla geüp beyne yerleşen değişik etkenler (bakteri, spiroket, virüs, asalaklar, zehir), iltihabi bir süreç başlatabilir. Bu süreç farklı özellikler gösterebilir. İltihabın yayılım düzeyine, yerleşimine, irinli kanamak oluşuna ya da doku ölümüne yol açma eğilimine, ayrıca sinir dokusunun etkilenen bölgelerinin genişliğine göre farklı tablolar ortaya çıkar.
Beyin İltihabı Nedenleri
Çeşitli bakteri, mantar ve asalaklar beyin-beyin zarı (meninks) iltihabı yapabilir, ama ensefalit terimi genellikle yalnızca virüslerin neden olduğu iltihaplar için kullanılır. Merkez sinir sistemindeki akut virüs iltihaplan genellikle şöyle sınıflandırılır: Akut viral beyin iltihabı (ensefalit) beyin dokusunu ilgilendirir; enfeksiyon sonrası beyin-omurilik iltihabı (ensefalomiyelitler) bir enfeksiyonun komplikâsyonu olarak gelişir.
Günümüzde, bazıları mevsimlerle ilgili ve coğrafi özellikler gösteren 40’tan fazla virüs merkez sinir sistemi enfeksiyonlarından sorumlu tutulur.
Beyin İltihabı Belirtileri, Hastalık Nasıl Ortaya Çıkar
Nedenleri çok çeşitli olduğundan ve beynin çok değişik bölgelerinde görüldüğü için ensefalit farklı belirtiler verebilir. Olguların büyük bir bölümünde en özgül belirti olan uyku eğilimi bazı olgularda görülmez. Hatta bazen olağandışı uyuşukluk (letarji) belirtileri yerine psikomotor aşın uyarılmayla (eksitasyon) seyreden inatçı bir uykusuzluk görülebilir (psikomotor: Zihinsel ya da ruhsal etkinliğe bağlı kas hareketi). Klinik tablonun çeşitlilik göstermesi, bu tablolar arasında önde giden belirtilere ya da belirti gruplarına göre ayrım yapmayı gerektirir. Bilinen başlıca türler oküloletarjik, hiperkinetik, amiyostatik-akinetik, miyoklonik, koreik ve konfüzyonel periferiktir. Bu tabloların her birinin ayrıntılı bir biçimde tanımlanması da hastalığın eksiksiz bir görüntüsünü saptamak için yeterli değildir. Bu nedenle önce tek tek belirtiler, daha sonra bu belirtilerin en sık görüldüğü gruplar incelenecektir.
En özgül ve yaygın tablo olan oküloletarjik tipte başlıca üç önemli klinik belirti görülür: Baş ağrısının eşlik ettiği yüksek ateş, uykuya eğilim (ya da uyku düzeninin bozulması), gözlerde felç. • Ateş. Genellikle çok yüksek değildir ve kısa sürer. Kırıklık, halsizlik, iştahsızlık, baş ağrısı, hafif yutak iltihabı (farenjit), bazen hafif beyin zarı örselenmesi belirtileri (hafif ense sertliği) gibi hastalık öncesi bulgular görülebilir. Bazı olgularda ateş hiç yükselmez, genellikle birkaç gün süreyle 37°C-38°C arasında gider, sonra birden düşer. Bazen düzensiz gerilemeler göstermekle birlikte, çok daha yüksek olabilir. Özellikle ağır ve ölümcül olgularda, hastalığın kısa seyri boyunca yüksektir; hastalık çok seyrek de olsa uzarsa bir kaç hafta boyunca sürekli ve fazla yükselmeden sürebilir. Genellikle yaygın ve hafif baş ağrısı ile birliktedir.
• Uyku düzeni bozuklukları
Hastalığın en özgül belirtilerindendir. Genellikle sürekli bir uykuya eğilim ya da aşın uyku, bazen de gerçek bir uyuşukluk görülür. Bu durum birkaç gün, birkaç hafta ya da birkaç ay sürebilir. Basit bir uyku eğilimi ya da uyku fazlalığı görülen hafif olgularda hasta kolay uyanır, uyaranlara yanıt verir, otonom sinir sisteminin olağan işlevleri sürer. Ama dış uyaranlar gelmezse hasta hemen uyuklamaya başlar. Genellikle oturur oturmaz, hatta bazen yemek yerken bile uyuklar. Ağır letarji durumunda uyku daha derin ve uzundur, şiddetli uyarılar bile hastayı ancak birkaç saniye uyandırabilir. Çok seyrek olarak letarjinin komaya değin ilerlediği, hastanın idrar ve dışkısını kaçırdığı, beslenemediği ve şiddetli uyaranlarla bile uyanmadığı olgular görülebilir. Bazen uykuya eğilim belirli aralıklarla gelir ya da nöbetler halindedir, yani düzenli ya da düzensiz aralıklarla aniden başlar; bazen de alışılmış uykudan farklı olarak, zihinsel etkinliklerin normal olarak süregeldiği bir uyku durumu görülür.
Birçok olguda uyku eğilimi yalnız gündüzleri görülür, hasta gecelerini huzursuz geçirir ve bir türlü uyuyamaz, yani uyku düzeni ters dönmüştür. Bu olgularda gün içinde aşın uyuma, uykuya eğilim ya da letarji görülürse de tablo hiçbir zaman gerçek bir komaya dönüşmez. Bazen aşırı uyku yerine “agripnia” yani gece ve gündüz süren inatçı bir uykusuzluk görülebilir ve günlerce sürebilir. Bu olgularda agripnia özellikle geceleri ortaya çıkan huzursuzlukla, bazen gerçek bir psikomotor aşırı uyarılmayla birlikte görülebilir.
• Göz bozuklukları
Gözkapaklarının düşmesi (ptoz) ve çift görme (diplopi) ile birlikte şaşılık gelişir. Ptoz bazen yalnızca biçimseldir, yani gözkapaklarının düşmesi uyku eğilimine bağlıdır. Gene de, birçok olguda hasta uyandırıldığında gözkapaklarını kaldıramaz. Göz kaslarının felci (oftalmopleji) genellikle tam değildir. Hemen ardından içe ya da dışa dönük bir şaşılık ve buna bağlı çift görme gelişir. Göz kaslarının felci geçicidir; genellikle aşın uykuyla birlikte birkaç gün ya da birkaç hafta sürer.
Öbür kafa çiftleri (kafa çift sinirleri) hastalığa çok daha seyrek yakalanır. Bazen tek ya da iki taraflı bir yüz felci, daha seyrek olarak da yutma, konuşma ve çiğneme bozuklukları görülür. Kol ve bacaklardaki felçler enderdir ve hafif gidişlidir. Kas gerginliği (tonus) bozuklukları çok daha yaygındır.
• Kas gerginliği (tonus) bozuklukları
Bu bozukluklar ekstrapiramidal sistem tutulması sonucunda özellikle kas gerginliğinin azalması (hipotoni) ya da artması (hipertoni) biçiminde ortaya çıkan ve parkinson belirtilerine benzer yapıdadır. Parkinson sendromu olarak adlandırılan bu durum hastalığın akut döneminden bazen birkaç ay ya da birkaç yıl sonra gelişebilir, ama amyostatik-akinetik tabloda sürecin başında görülür. Tüm hareketler yavaşlamıştır (bradikinezi), yüz görünümü maske katılığındadır, ses monotondur, kas tonusu artmıştır; reflekslerde değişmezlik (fiksasyon) belirgindir, bazen gerçek bir katalepsi (dona-kalım) görülür.
• Ruhsal bozukluklar
Genellikle her zaman hastalığın akut evresinde görülürler, akut tutulmanın belirtisiz gittiği olgular bu kuralın dışındadır. Ağır olmayan tablolarda ruhsal bozukluklar hafif duyarsızlık, apati (duyumsamazlık) ve karar alma güçlüğü ile düşünce yavaşlaması biçiminde ortaya çıkar. Bazı olgularda huzursuzluk kaygı ile birlikte görülür ve bu durum ağır bir psikomotor aşın uyarılma aşamasına değin varabilir.
Beyin İltihabı Tedavisi
Virüslerin etken olduğu beyin-beyin zarı iltihabının özgün bir tedavisi yoktur; bu nedenle hastanın sıkıntılarını hafifletebilen ve hastalığın gidişini iyileştirebilen tüm önlemler büyük önem taşır. Hastalığın klinik gidişi oldukça üzücü olsa da, sonucu genellikle iyidir. Akut virütik beyin zarı iltihaplarında yapılabilecek fazla bir şey yoktur. Hasta yatakta tutulur, çevreden akılcı bir şekilde soyutlanır ve genellikle tam olarak bilinmeyen enfeksiyon etkeninin yayılmasını önlemeye yönelik bazı sağlık önlemleri alınır (dışkının uzaklaştırılması, kişisel eşyasını başkalarının kullanmaması vb). İki temel belirti olan baş ağrısı ve ateş aspirin ile denetlenebilir. Çırpınma nöbetleri görülürse, barbitürat türevleri (fenobarbital) verilebilir.
Virüslerin etken olduğu “beyin iltihaplarında, daha önce değinilen önlemlerin yanı sıra, hastanın kolayca girebileceği stupor ya da koma durumunu yönlendirmek gerekir. Özellikle solunum yollarına yabancı maddelerin kaçması sonucunda gelişen zatürreeler, idrar yolu enfeksiyonları ve yatak (dekubitus) ülserleri gibi istenmeyen sonuçla-n önlemeye yönelik önlemler alınır. En iyisi hastayı yüzü aşağıya dönük olarak yatırmaktır, böylece mide içeriğinin akciğerlere kaçması önlenebilir. Aynı sonuç yatağın ayakucunun başucuna göre biraz yüksek tutulmasıyla da sağlanabilir. Bu yatış biçimi soluk borusu ve bronş salgılarının çıkarılmasını da kolaylaştırır. Bu salgılardan korunmak için gerekirse, burun-yutak ya da burun-soluk borusu yoluyla konulan sondalarla emilim (aspirasyon) uygulanabilir. Fizik tedavi uzmanı denetimindeki hemşireler yatak ülserlerini önlemek için hastanın konumunu sürekli değiştirmeli ve aşın kas sertleşmelerini (kontraktür) önlemek için hastaya uygun hareketler yaptırmalıda Beslenmenin burun-mide sondası ile yapılması en iyi yöntemdir.
Virüs ensefalitlerinde en önemli tehlikelerden biri sinir dokusunda önemli miktarda sıvı tutulmasıdır (beyin ödemi). Beyin kümesi, esneme yeteneği olmayan bir kutu olan kafatasında yer alır. Dolayısıyla beyin hacmindeki küçük bir artış bile mekanik bir baskıya ve buna bağlı sinir ve damar zedelenmelerine yol açabilir. Beyin ödemi gelişirse alınacak ilk önlem, damar yoluyla yüzde yirmilik mannitol eriyiği verilmesidir.
Bu maddenin böbrek glomerül (kılcal damar yumağı) süzgeçlerinde yüksek yoğunlukta bulunması, nefron borucukları düzeyinde suyun geri emilimini sınırlar ve idrar yapımım artırır. İdrar yapımının artması, kan hacmini azaltarak interstisyel (doku ve organ yapısındaki küçük boşluk ve aralıklardaki/aralıksal) sıvıların dolaşıma dönmesini sağlar ve böylece beyin ödemi azalır. Beyin ödeminin uzun süreli tedavisinde kortikosteroitler yararlı olabilir. Son zamanlarda virüslere karşı etkili bazı ilaçların bulunması, virüs ensefalitlerinde özgün bir tedavi sağlayamamıştır, yalnızca deneysel olarak bazı umut verici sonuçlar elde edilmiştir. Enfeksiyonlarla birlikte gelişen ya da aşılan izleyen beyin-omurilik iltihaplarında tedavi önlemleri daha önce anlatıldığı gibidir, yalnız hastalığın klinik belirtilerinin şiddetine bağlı olarak bazı değişiklikler yapılabilir.
Virüs ensefalitleri nasıl sınıflandırılabilir?
Sınıflandırma etken olan virüse göre yapılır. Böylece letarjik ensefalit, B ensefalit, kuduz ensefaliti ve çocuk felci ensefalitini ayırabiliriz. Tüm bu biçimler birincildir ve organizmaya giren virüsün sinir sistemine yerleşmesine bağlı olarak ortaya çıkarlar. Bir başka deyişle bunlar “nörotrop” (sinir dokulanna yönelen) virüslerin neden olduğu geleneksel enfeksiyonlardır. Ama ensefalit, kızamık, su çiçeği, kabakulak ve grip gibi genel hastalıkların etkeni olan virüsler tarafından da oluşturulabilir. Bu olgularda ikincil ensefalitten söz edilir